SOLDA BİRLİK VE ÖDP DENEYİMİ (2)


Koordinasyon Kurulu olarak göreve başladıktan sonra Almanya’nın o günkü durumunu da içeren bildiri gibi bazı yayınlar yaptık. Üye envanteri çıkardık ve iki başlılık hemen kendisini gösterdi. Devrimci İşçi’den arkadaşlar yönetime girmediklerine pişman olmuşlardı. O sırada ÖDP içinde şimdi hatırlamadığım bir tüzük değişikliği oldu ve bu değişiklik nedeniyle parti sekreteri Yıldırım Kaya tarafından yeniden genel kurul yapılması istendi. 

Değişiklikle genel kurulun ilişkisini göremediğimiz için kabul etmedik. Koordinasyon Kurulu bir yıl için seçilmişti ve zamanı gelince yeni genel kurul yapılırdı.

Yıldırım Kaya sonraki yıllarda bir yerel seçim sırasında CHP’ye Kırşehir Belediye Başkanlığı için adaylık başvurusu yaptı, başvuru gerekçesini de “solu birleştirmek” olarak açıkladı, ancak adaylığı isteği gerçekleşmedi. “CHP’yi sol gören bir kişinin ÖDP Sekreterliği’nde ne işi var?..” diye sorarsanız, bunu bana sormayın derim. 

Devrimci İşçi, Köln merkezli kendine göre başka bir faaliyet yürütmeye başladı. Ancak önemli bir sorunları vardı: Almanya’da 15 yıldır politikadan uzak kalmanın ötesinde kendi içlerinde değişik gruplara bölünmüşlerdi. Yıldırım Kaya, Almanya’yı dolaşarak bu grupları birleştirmeye çalışıyordu. 

Düşünebiliyor musun: Taban demokrasisi olduğunu savunan bir partide, parti sekreteri, bir bölgede seçilmiş organa karşı aktif olarak muhalefet örgütlemeye çalışıyordu. Talep ettik, ama bizimle görüşmüyordu. 

Biz faaliyetimize devam ettik. Bu sırada ÖDP’nin katıldığı ilk genel seçim oldu ve parti yüzde bir oy bile alamadı. Ülkede o pek abartılan kitleselliğin ne olduğu da görülüyordu. Devrimci İşçi’den arkadaşlarla ortak iş yapılması mümkün değildi. Böyle bir niyetlerinin olmamasının ötesinde, bulundukları alanı tanımıyorlardı. Bilgileri 1980’li yılların başlarında kalmıştı. 

Birkaç olay açık bir karar almamızı kolaylaştırdı: 

Birincisi: Alman vatandaşı olan ÖDP’lilerin sayısı o sırada hayli azdı. Bu arkadaşlardan Almanya genel seçimine katılmalarını ve PDS’e (Demokratik Sosyalizm Partisi) oy vermelerini istedik. Dİ’nin hoşnutsuzluğuyla karşılaştık. Bu arkadaşlar Yeşiller’i halâ ilerici bir parti sanıyorlardı. Almanya’da bulunan Türkiyeli sol örgüt, Alman solunun kendine özgü bir parçası olmalıdır. Biz bunu savunuyorduk, Dİ’den arkadaşlar için ise sol kelimesi somutlanılmadan kullanılabilecek güzel bir kelimeydi, o kadar!.. 

İkincisi: Kürt sorununda kesin olarak anlaşamıyorduk. Arkadaşlar konuyu susarak geçiştirmek yanlısıydılar ve konunun gündeme getirilmesi hiç hoşlarına gitmiyordu.

Üçüncüsü: Bir tartışma var ki, unutamam. Kenti hatırlamıyorum, Dİ’den bir arkadaş göçmen kimliği üzerinde durulması gerektiğini söyledi. Gayet tabii, Türkiyeli göçmen kimliği önemli bir konu. Kendisinin bu konuda söyleyebilecekleri var mıydı acaba? Laf düzeyinde bile söyleyebileceği bir şey yoktu. Bu konu üzerinde birkaç yazı yazmıştım ve Almanya ile ilgili pek bir şey okumadıkları için konuyu bilmediğimizi sanıyorlardı.  Konuyu hemen kapatmaya çalıştılar. Bir şey bilinirse ben bilirim, ben bilmiyorsam hiç konuşmayalım... 

Sonuçta, Koordinasyon üyeleri olarak ortak bir karara vardık. Bu insanlarla birlikte çalışmaya kalkmanın anlamı yoktu. Yeni genel kurula kadar bekleyecektik ve hiç birimiz görev almayacaktık. Burada uğraşmak boşuna enerji harcamak anlamına gelecekti. Hepimiz değişik alanlarla kendini ifade edebilecek bilgi ve beceriye sahiptik ve burada zaman harcamanın da gereği yoktu. Bu kararımızı gizli tutmadık. 

Genel Kurul öncesinde Dİ’nin son numarasını yaşadık: Bana ve TBKP kökenli bir arkadaş olan Kemal’e Koordinasyon’a girme teklifi yapıldı. Kabul etmedik. Bizim vitrin elemanı olmak gibi bir niyetimiz yoktu. 

Genel Kurul’da yeni koordinasyona hiç birimiz girmedik. Almanya’da politik çalışma yürütebilecek kadroya sahip değillerdi ve bu da bizim sorunumuz değildi. Sadece koordinasyon değil, geniş bir kitle de ÖDP’den ayrıldı. Bu, ÖDP içindeki ilk büyük ayrılıktır. Türkiye’de çelişkiler vardı ama henüz kopuşma yoktu. Almanya’da sahne küçük olduğu için ÖDP’nin DYP’ye (Devrimci Yol Partisi) dönüştürülmeye çalışıldığı açık olarak görülüyordu. Türkiye’de aynı durum aradan biraz zaman geçtikten sonra görüldü. 

Türkiye’de Devrimci Yol’un bir bölümüyle Kurtuluş arasındaki çelişki biraz geri planda kalabilseydi, ÖDP içindeki rezalet daha da açık görülebilecekti. Bu iki örgüt 12 Eylül öncesinde birbirine defalarca saldırmıştı. Bu konuda karşılıklı görüşme yapılmamış ve çözüm yoluna da gidilmemiş idi. 12 Eylül öncesinde bitmeyen kavga ÖDP içinde de sürdü. Almanya’da bunu yaşamadık ama Türkiye’de durum açıktı. 

“Sonra ne oldu?..” derseniz, ÖDP’nin faaliyeti görünürde biraz daha sürdü. Birkaç gece yaptıklarını duydum. Almanya’ya yönelik bir çalışma yoktu, bunu yapacak anlayış da yoktu. “Yolumuz Mahirlerin yoludur!..” denilerek durumu bir süre idare edebilirdiniz, hepsi bu kadar. Sonraki yıllarda Almanya’da ÖDP ortadan kalktı denilebilir. Belki kâğıt üzerinde halâ vardır, ama fiiliyatta yoktur. 

Belirttiğim gibi, aynı parti yaklaşık iki yıl sonra Türkiye’de de bileşenlerine ayrışacaktı. İnanır mısınız, benim için de iyi oldu, zira kısa süre sonra PDS’e üye oldum ve aradan bir yıl geçmeden Frankfurt il yönetimine seçildim. Parti yayınının (Frankfurter Kurier) redaktörü ve partinin bu kentteki barış politikası sözcüsü oldum. Üniversitede politik bilimler okumaya başlamıştım ve çalışıyordum da…

Ben de insanım yani, fazlası olmuyordu...


13 Mart 2012