ALİ YILDIRIM’A DENİZ GEZMİŞ KİTABIYLA İLGİLİ BİRKAÇ ÖNERİ
Size “bey” veya “sayın” olarak hitap etmeyeceğim. Bunun nedeni, bu tür bir hitap tarzından hoşlanmamam. Bana bey veya sayın diye hitap edenlerden de doğrudan adımı söylemelerini isterim. Kitabınızla ilgili olarak yapılan eleştirileri dikkate almaya karar verdiğinizi sevinerek öğrendim. Kitabın kapağına ve arka kapakta yer alan Deniz Gezmiş - Olca Altınay ile ilgili gazete küpürünün üzerine “belgesel kurgu” etiketi yapıştırılacak, ek olarak da kitap ikinci baskı yaparsa eğer, metni yeniden elden geçirecekmişsiniz.
İlk baskı 1000 adet yapılmış ve ikinci baskı yapılıp yapılmayacağı da henüz belli değil ise, Deniz Gezmiş’in adını içeren kitabınızın ilgi gördüğü söylenemez.
Keşke eleştirileri dikkate almak kararını daha önce verseydiniz. Mihrac Ural gibi kalitesiz ve ipliği çoktan pazara çıkmış bir devrimci katilinden yandaş aramak yerine, eleştirileri dikkate almak kararınızı keşke daha önce verseydiniz, durumunuz bugünkü kadar kötü olmazdı.
Yine de aldığınız karardan dolayı sizi kutluyorum. Ne benim ne de diğer 68’li arkadaşlarımın size karşı herhangi bir garezi bulunmuyor. Çoğumuz bu ülkenin tarihinde önemli yer tutan 1970-1972 dönemi silahlı mücadelesinde değişik düzeylerde yer aldık. Deniz’i, Mahir’i, Ulaş’ı, Sinan’ı ve isimlerini sayabileceğim diğerlerini de tanırdık. Bu nedenle hassaslığımızı normal karşılamanız gerekir.
Kitabınızla ilgili birkaç öneride bulunacağım:
Birincisi: Daha önce de belirtmiştim, kitabın adı oldukça yanlış. Sanırım bu adı, Che Guevara’nın Gerilla Günlüğü kitabından esinlenerek koydunuz. Unutulmaması gerekir ki, Che Guevara ve Deniz Gezmiş farklı alanlarda silahlı mücadele içinde yer aldılar. Che; Küba, Kongo ve Bolivya’da kırsal alanda savaştı. Deniz’in silahlı eylemleri ise tümüyle kentte (Ankara) gerçekleşir. Birisi kır gerillasıdır, ötekisi şehir gerillasıdır. Deniz, Yusuf ile birlikte yakalanmasaydı, kır gerillasına katılacaktı, ama olmadı. 1960-1970’li yıllarda kır gerillasında günlük tutulduğu düşünülebilir. Düşmanın avucunun içinde mücadele veren şehir gerillasında ise kesinlikle günlük tutulmaz. Kitabın adının değiştirilmesinin büyük sorun yaratacağını biliyorum ve bunu yapacağınızı da düşünmüyorum, ama belirteyim dedim...
Bir diğer konu, kitabın ön ve arka kapağına yazmaya karar verdiğiniz “belgesel kurgu” yazısıyla ilgilidir. “Belgesel kurgu”yu hiç duymamıştım ve oldukça sorunlu bir kavramdır. Bir kitap belgesel ise, onda kurguya yer yoktur. Belgesel-kurgu’da ise ikisi karışıktır. Ama kitabın neresi belge neresi kurgudur, her zaman belli olmaz. İkisini birbirinden nasıl ayırırsınız, orasını bilemem.
Kitabınıza kaynak olan en önemli belge, kendi ifadenize göre, “pelür kağıdına daktilo ile yazılmış 246 sayfa”dır. Eğer bu 246 sayfa kurgu ise, kitabın baştan aşağıya değişmesi gerekir. Eğer 246 sayfa belge ise, bu belgeyi göstermenizi isteyenlere ne cevap verirsiniz, bilemem. 246 sayfayı yazmak da bir şey ifade etmiyor. Zira kağıdın ve üzerindeki yazının yaşının bulunması zor değildir. Bir avukatın arşivinde ya da eşyaları arasında bulduğunuzu söylediğiniz bu 246 sayfalık yazının üzerinde bulunduğu kâğıtların en az 15-20 yıl eski olması gerekir. Yazarken bu tür konulara dikkat etmenizi öneririm.
246 sayfa belge değil de kurgu ise, kimsenin diyeceği olamaz. Ama o zaman da kitapta hayli değişiklik yapmanız gerekecektir. Umarım daha başarılı bir kitap hazırlarsınız ve bu kitaptan para da kazanırsınız. Bunu kinaye olarak söylemiyorum. Yazarlık da tıpkı avukatlık, doktorluk, mühendislik gibi bir meslektir. Bir yazarın kitabından para kazanması, bir yazar olarak beni sadece sevindirir. Önemli olan, kaliteli bir kitap yazsın ve kazansın...
20 Ekim 2011