NEBİL RAHUMA VE GERÇEKLEŞMEYEN BEKLENTİLER (2)
Hasan Balcı, 2008 yılının sonbaharında bir tarihte Antakya’da Nebil Rahuma’nın boş mezarının açılışına, Mihrac Ural’ın çağrılısı olarak ve bir konuşma yapmak üzere gider. Orada, kendisine, Mehmet Gozel tarafından, muhtemelen Mihrac Ural’ın göndermiş olduğu bir doküman verilir. Polis, Hasan Balcı’yı yakalar. Bana anlattığına göre, karakolda bir tokat yer, gözlüğü kırılır. Bir süre gözaltında kalır ve ardından bırakılır. İstanbul’a geldiğinde öfke küpüdür. Açılış töreninde gördüğü kişiler, “hiçbir işe yaramaz ayyaş tipler”dir. Gözaltına alınmasının, bir tokat yemesinin sorumluluğunu dökümanı kendisine verene ve Mihrac Ural’a yükler. Mihrac Ural’ı siteden atarlar.
Burada biraz duralım. İlginç bir durum karşısındayız. Mehmet Gozel’in dökümanı Hasan Balcı’ya açıkça vermesi hatadır. İyi ama, bu dökümanın sana ulaştırılmasını isteyen, siteni yazılarına açtığın kişi, Mihrac Ural’dır. İlişkinin gayet iyi olduğu, birlikte başka bir takım faaliyetlere girdiğin kişidir Mihrac Ural. Mehmet Gozel hata yapmış olabilir, ama bir hatadan hareketle bu kadar tepki göstermenin, kıyamet koparmanın ne anlamı vardır?
Anlamı şudur: Hasan Balcı devrimci değil, bu tipler için kullanılan bir deyimle davrımcı’dır. Siz bakmayın onun astığına kestiğine, herkesi eleştirdiğine ve hatta saldırdığına, küfür ettiğine; küçük bir bedel ödemeye bile yanaşmaz. Başkası hata yapar, bedelini sen ödersin. Bu durum devrimci harekette ilk defa karşılaşılan bir şey değildir. Küçük bir bedel için bile bu kadar kıyamet koparıyorsan, sen devrimci değil, davrımcı’sın demektir.
Siz bakmayın öyle sert göründüğüne, çok naziktir, nazenindir. Her yerde görünür, asar keser biçer ama küçük de olsa bedel gerektiren her şeyden kaçar. Şimdi yargılandığı davada ceza alacağım diye aklını kaçıracak duruma gelmesi de bu nedenledir.
Ceza alsan ne olur Hasan? Yirmi yıldır cezaevinde yatanların adlarını kullanmasını biliyorsun, devrim için ölenleri de kullanıyorsun. İşin ucu sana dokununca kaçıyorsun. Ödeyeceğin de ağır bir bedel olsa bari. Bu davanın –hapishane deyimiyle– idamı 5 bilemedin 10 yıl. Yarıya yakın bir bölümü de infaza gider…
Haksız mı ceza alacaksın? Olabilir. Böyle bile olsa haksız cezayı ilk defa alacak olan sen değilsin.12 Eylül sonrasının hapishanelerinde yıllarca yatanlar hep “haklı” cezalar mı aldı? Bir tokat yiyip “gözlüğüm kırıldı” diye kıyametleri koparan adam, 5-10 yıl ceza söz konusu oldu mu, korkusundan artık neler yapmaz. Bu korku nedir Hasan?
Soru gereksiz aslında. Bu korku davrımcı korkusudur. Düşük kalite bir lümpen olduğunun o zaman da farkındaydım, ama ne yaparsın, işimize yarayacaktın ve senden başkası da bulunmuyordu. Çaresiz katlandık. İyi işe yaradın, bunu söylemek gerek.
HASAN BALCI NE İŞE YARADI?
Antakya’daki boş mezarın açılmasının ardından Nebil Rahuma’nın kayıp, nerede olduğu belli olmayan naaşının peşine düşülmesi gündeme geldi. Mihrac Ural’ın bu konudaki esas elemanı temle kadroları arasında saydığı Mehmet Yavuz idi. Bizim tarafta ise Hasan Balcı oldu.
Mihrac’ın amacı Nebil’i Hatay’daki örgütlenmesi için kullanmaktı. 2009 yılının başlarındaydık. Mihrac Ural’ın bilinen suçları vardı ama ötekiler yeterince ortaya çıkarılmamıştı. Ek olarak, bu suçlar arasında sistematik bağ kurabilecek bilgi düzeyine de ulaşmamıştık. Mihrac Ural, Nebil’i kullanabilirse, işimiz zorlaşacak ve uzayacaktı.
Tahmin edilebileceği gibi Nebil Rahuma’nın naaşının aranması konusu Mehmet Yavuz ile Hasan Balcı arasındaki çekişmeye ve kavgaya dönüştü. Almancada bu tür mücadeleler için Stellvertreterkrieg denilir. Soğuk Savaş döneminde ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki mücadele esas olarak başka ülkelerin arasındaki savaş temelinde yürümüştür. Örneğin, Angola’da sömürgeciliğe karşı savaşta ABD kendisine yakın örgüt UNITA’yı, SSCB ise MPLA’yı desteklerdi. Başka örnekler de verilebilir.
Mehmet Yavuz’un bu konuda yaptığı her şey Mihrac Ural’ın desteğine sahipti, o tarafı temsil ediyordu. Aynı durum Hasan Balcı için ve bizim taraf için söz konusuydu. Hasan Balcı’nın başarılı olması için elimizden geleni yaptık. Buradan para toplayıp gönderdik (kendisi de bir miktar oradan buldu), bilgilerimizi kendisine ilettik ve hepsinden önemlisi ona yönelik saldırılara karşı psikolojik destek sunduk. Kendisi, bana gönderdiği bir iletide, “arkamda olmasaydınız başarılı olamazdım” diyordu ve haklıdır.
Şunu da unutmayalım: Desteğimiz önemliydi, ama sonuçta Nebil’in mezarını bulan Hasan Balcı’dır. Bizim yaptığımız önemli de olsa destek çerçevesinde kalır.
Böylece amacımıza ulaştık: Mihrac Ural, Nebil Rahuma’nın mezarını kendi amaçları için kullanamadı. Bu arada, Nebil’in yargılanması, öldürülme nedenleri, Ali Çakmaklı’nın öldürülmesiyle Nebil Rahuma cinayeti arasındaki ilişki, Nebil’in nasıl ve kim tarafından öldürüldüğü konuları da bu sitede yayınlanan yazılarla ortaya konuldu. Bu konuda Hasan Balcı’nın da katkısı vardır, ama azdır. Kısacası, Hasan Balcı işimize yaradı.
Bu süreç içinde ortaya çıkarılan başka olgularla da Mihrac Ural’ın hesabı görüldü denilebilir. Muhabarat meselesi zaten biliniyordu. MİT ile anlaşmasından işkence hikâyelerine, Mehmet Yavuz’un karanlık bağlarından Abdullah Öcalan’a yönelik suikast teşebbüsüne, örgüt içindeki öteki cinayetlere kadar birçok konu aydınlatıldı.
Mihrac’ı artık Nebil Rahuma bile kurtaramaz. Üç yıl önce Nebil Rahuma’yı kullanabilseydi, kendi ömrünü biraz uzatabilirdi, ama artık bu olanak da bitmiştir. Bitmiş, maskesi indirilmiş, suçları ortaya çıkarılmış bir kişiyi artık hiç kimse kurtaramaz. 31 yıl önce öldürülen Nebil Rahuma da kurtaramaz…
HASAN BALCI’YA DAHA SONRA NE OLDU?
Kedi, kedi olduğundan beri, ilk kez fare yakalamıştı. Nebil Rahuma’nın mezarının bulunması, bilmem kaç yıldır davrımcı olan Hasan Balcı’nın kayda değer tek faaliyetidir. Bununla övünebilir, hakkıdır. Ama burada durmadı. Kedi kendisini aslan sanmaya başladı. Türkiye solunda örgütsel tarihleriyle ilk açık hesaplaşma yapan Acilciler, bu vesileyle yeniden dikkatleri üzerlerine çektiler.
Bu sitenin yüksek ziyaretçi sayısı sadece eski Acilciler ile sınırlı olamaz. Yazıların devrimci hareket genelinde okunduğunu biliyoruz. Hasan da, yeni bir Acilciler kurmaya kalktı. Önce bu amaçla Yüksel Eriş’i kullanmaya çalıştı. Ardından “nerede boşluk görürsen oraya yanaş” anlayışından hareketle Günay Karaca’yı kullanmaya kalktı.
Yüksel Eriş öldüğünde Hasan 14 yaşındaydı, ama olsun. Güncel olan Acilciler, TKP-B değil. Nebil Rahuma’nın mezar yerini bulmasını aşırı abarttı ve Nebil’in kemikleri üzerinden kendisine politik gelecek kurabileceğini sandı. Çabucak engelledik.
Kendisine de yazmıştım: Ne yaptığını, kimlere hangi içerikte iletiler gönderdiğini biliyoruz. Bilmediğin sularda yüzüyorsun. Boğulursun ve ne olduğunu bile anlayamazsın.
Kısa süre sonra Hasan Balcı bu işten umudunu kesti. Ardından bilinen operasyon geldi ve Hasan Balcı da gözaltına alınanlar ve daha sonra hakkında dava açılanlar arasındaydı. Yaşanılan tarih özet olarak budur...
Buradan hareketle, Hasan Balcı, “beni kullandılar” diyebilir. Öyle yapmadık ve kendisine karşı sürekli toleranslı davrandık. “Nereden çıktı bu adam, atın bunu siteden” diyen arkadaşlara biraz beklemelerini tavsiye ettik.
Hasan Balcı’nın işlevi sona erince de kendisini –popüler deyimle- şutlamadık. Ama adam anlamıyor ki. Toleransı zayıflık sanıyordu. Biz kendisini kullanmadık. Kafası çalışıyor olsaydı, basit ihtiraslarının esiri olmasaydı, yapabildiği tek işi daha iyi kullanırdı, ama beceremedi. Halâ “beni kullandınız” diyorsa, biz de “adam olsaydın, kendini kullandırtmasaydın” deriz.
Hasan Balcı bu siteye tam 60 tane yazı yazdı. Mehmet Yavuz’a yönelik aşırı küfürlü iki yazısını da yayınlamadım. Merak edenler, diğer yazılar bölümüne gidip bu yazıları okuyabilirler. Şimdi bana küfür ediyormuş. İki tane de kelimenin gerçek anlamında ana avrat söven ileti geldi. Bunlara kızmıyorum, tersine hoşuma gidiyor. Adama öyle bir vurmuşum ki, ciyak ciyak bağırıyor. Onun bağırması, bizim başarımızı gösteriyor.
3 Ekim 2011