HİÇ OLMAZSA YANLIŞ YAPMASINI BECERİN


Bu site aracılığıyla yürüyen faaliyet üç aşamadan geçti denilebilir. 

Birinci aşama: Mihrac Ural’ın boş kaleye gol atma aşamasıdır. Daha bu site yoktu ve hazret esiyordu gürlüyordu. Benim hakkımda –başkasının adını kullanarak– ulaşabildiği, büyük oranda da tanımadığı bir sürü insana iletiler yolluyordu. 

İkinci aşama: Bu site faaliyete geçti ve kısa süre sonra Mihrac Ural’ın feryadı yeri göğü inletir oldu. Suçları, cinayetleri, yıllarca yarı gizli olarak bilinen değişik ihanetleri, hepsi sırasıyla ortaya çıkıyordu. Burada ilginç bir durum görüldü: Bir takım tipler, “Ama böyle yapmayın, kötü örnek oluyor, hesaplaşma böyle yapılmaz!..” demeye başladılar. Boş kaleye gol atılırken hiç sesini çıkarmayan bu insanlar, artık ne oldu ise, seslerini çıkarmak ihtiyacı duydular. Aldırmadım, aldırmadık. Bunları dikkate almak gerekmezdi. Baştan beri sesini çıkarmayanın şimdi itiraz etmeye hiç hakkı yoktu. 

Üçüncü aşama: Burada üzerinde duracağım esas olarak bu anlayıştır. Geçmişte de bu konuda yazdım, ama bazı bölümleri tekrarlamakta yarar var. Bu kesim, örgütsel hesaplaşmanın yapılmamış olduğunu ve bu yapılmadan da devrimci hareketin ayağa kalkamayacağını savunuyordu. Herkes şu veya bu oranda teorik hesaplaşmasını yapmış, ama örgütsel hesaplaşma pek az yapılmış ya da hiç yapılmamıştı. Solun 12 Eylül sonrasında yaşadığı büyük bozgunda devrimci hareket içindeki örgütsel çarpıklıkların, kirli ilişkilerin, ihanetlerin ve sol içi şiddetin büyük payı vardı. Örgütsel hesaplaşmadan kastedilen de solun tarihsel gelişimini etkilemiş bu tür olaylardı, yoksa ıvır zıvırla uğraşmak değildi. Bu kesime göre, bizim yaptığımız öz olarak doğruydu, ama yöntemi bu değildi. Örgütsel hesaplaşma, bir örgütün içindeki gizli ve yarı gizli ihanetlerin ortaya çıkarılması böyle yapılamazdı. Peki nasıl yapılırdı?

Bu konuda değişik görüşler vardı. Şimdi burada duralım. Örgütsel hesaplaşmanın nasıl yapılabileceğini bildiğini iddia edenlerin herhangi bir faaliyetlerini görmedik. Sadece konuşuyorlar, akıl veriyorlar, eleştiriyorlar, ama yaptıkları herhangi bir şey bulunmuyor. Halbuki bu kadar konuşanların bizim yaptığımızın daha iyisini yapmaları gerkirdi. Böylece bize neleri yanlış yaptığımızı göstermiş olurlardı. Her şeyi mükemmel yapmak gibi bir iddiamız yok, ciddiye alınabilecek eleştiriye de her zaman açık olduk. Ama kimse kusura bakmasın, konuşmak kolaydır ve herkeste de laf boldur. Konuştuklarını yapabilen ise pek yoktur. O konuşulanlar ne oranda yapılabilecektir, yapmaya girişmeden bilinemez. 

Bizim farkımız şudur: Biz yapıyoruz. Yüz üzerinden değerlendirme yapılırsa, 70-80 arasında başarı sağlamış olmayı da yeterli görüyoruz. Bu rakamı tutturduğumuza inanıyoruz. Bu site 2008 yılı yaz aylarında faaliyete geçti. 12 Eylül’den 28 yıl sonra hayata geçti. Keşke bizden önce kendi örgütsel tarihlerinde hesaplaşma yapanlar olsaydı da, biz de onların arkasından gelseydik. Yapan olmadı ve bu nedenle ilk olmak da bize düştü.

Burada solun yıllardan beri süren hastalığını yeniden görüyoruz: Konuşur ama yapamaz, hatta ciddi olarak yapmaya bile girişemez. Yapmaya teşebbüs edersiniz ve başarılı olmayabilirsiniz. Bu kadarını bile bulmak zor, acıklı bir durum ama yıllardan beri durum böyledir. Konuşa konuşa tartışa tartışa meseleler eskitilir ve ardından da konu bir süreliğine kapanır. Aradan zaman geçer, aynı konular bir kere daha açılır ve eski yapılanlar tekrarlanır. Ve bu durum yıllarca böyle sürüp gider.

Bu sitenin bu kadar ilgi görmesinin önemli nedenlerinden bir tanesi, örgütsel tarihle hesaplamada ilk olması ise, öteki nedeni de konuşulmakla yetinilmeyip yapılıyor olmasıdır. Yaptığımızı büyük oranda yanlış bulanlar da var. Olabilir, diyelim. Ve şunu da ekleyeyim: siz yanlış bile yapamıyorsunuz. Hiç olmazsa yanlış yapmasını becerin. Onu bile beceremiyorsunuz. Bir şey yapan, yanlış yapabilir, yanlışından öğrenir, doğrusunu yapar. Hiçbir şey yapmayanda ise umut yoktur.

Tekrar edeyim: Siz doğrusunu yapın ve biz de sizden öğrenelim. Biz öğrenmeye açığız, ama siz yapmaya hiç ama hiç hazır değilsiniz. 


24 Ocak 2012