NEDEN GENEL SEKRETER OLMAK İSTEMEZDİM?
İrfan arkadaşımız aslında başka arkadaşlarda da olan bir görüşü söylüyor: “Engin örgütten ayrılınca Mihrac’a genel sekreterlik yolu açıldı. Aksi durumda Engin’in olduğu yerde Mihrac genel sekreter olamazdı.”
İyi güzel de, hiç kimse bana, “Peki sen Genel Sekreter olmak ister miydin?..” diye sormuyor. Herhalde “olmak isterdi” diye düşünülüyor. İlgisi yok!
Ne Acilciler’de ne de başka bir örgütte Genel Sekreter olmak istemezdim. Dikkatinizi çekerim: Genel Sekreter’likten söz ediyorum, Genel Soytarı’lıktan değil. Mihrac Ural’ın yaptığı Genel Soytarılık kapsamına girer…
Bir kere, THKP-C kökenli örgütlerde Genel Sekreterlik diye bir makam yoktur. Genel Komite vardır, o kadar. Mahir Çayan bile Genel Sekreter olmamıştır, ama Genel Soytarı olmak Mihrac Ural’a nasip olmuştur. Teslim Töre karşısındaki aşağılık kompleksini gidermek için GS ünvanını almıştır. GS, Genel Soytarı olarak da okunabiliyor.
Genel Sekreterlik ise zor bir iştir. Örgütün her çeşit işiyle ilgilenmeniz gerekir. Ben bu kadarını yapamam. İlgi alanı geniş bir insanım: Teorik fizikten analitik psikolojiye, genel politik teoriden edebiyata kadar geniş bir ilgi alanım var. Genel sekreterlik bu kadar geniş bir ilgi için insanda ne zaman ne de enerji bırakır.
TKEP’te Avrupa sorumlusu olduğum dönemdeki halimi biliyorum. Bırakın kitap okumayı, gazete okuyacak zamanı zor buluyordum. Gerçi haklısınız, genel sekreter değil de genel soytarı olursam her şey için zaman bulurdum ama o da benim yapacağım iş değildir.
Daha önce de yazmıştım: Hangi alanda olursa olsun her örgütte işin önemli bölümünü yürüten 5-10 kişilik bir çekirdek kadro vardır. Hangi alana gidersem gideyim bu kadroya girerim. Ben girmek istemesem bile ite kaka sokarlar. Bu ekip içinde ikinci mi olurum, sekizinci mi olurum, orası benim açımdan hiç dert değildir.
Acilciler’de iken de bu ekipte idim (bir dönem tek başıma da kaldım), TKEP’te iken de, Birleşik Sosyalist Parti Almanya’da iken de, ÖDP Almanya’da iken de, Demokratik Sosyalizm Partisi Frankfurt’ta iken de, Avrupa Barış Meclisi’nde iken de…
1990’lı yılların başında TKEP Genel Sekreteri Teslim Töre, teorik sorunlara daha fazla zaman ayırmak istediği gerekçesiyle bu görevden çekilmek istediğini iletti ve yerine de beni aday gösterdi. Neyse ki MK bu çekilme isteğini kabul etmedi. Tersine bir gelişme olup da Genel Sekreterlik bana kalsaydı, kabul etmeyecektim.
Genel Sekreterlik (Genel Soytarılık değil) benim yapacağım iş değildir. Bunu mütevazilik olarak düşünmeyin, ilgisi yok. Kesinlikle mütevazi bir insan değilim. Başkasının yaptığını sahiplenmem, ama yaptığım işe sahip çıkarım ve kimseye de yedirmem. Yemeye kalkanın da gırtlağına çöker, alırım. Kendi yaptıklarımı Mihrac Ural’ın elinden bağırta bağırta nasıl aldığımı gördünüz…
Üstelik bu Genel Sekreterlik derdiniz nedir, onu da anlamıyorum. Acilciler denildi mi ilk hatırlanan isim benim. İlle de bir isim hatırlanacaksa, benim adım akla gelir. Bu durum çeşitli sol tarih kitaplarında kayda da geçmiştir. Bu örgütün üç kurucusundan bir tanesiyim. Örgütün temel teorik belgesinin yazarıyım. 1977 çıkışında en büyük yükü taşıyan kişi oldum. Bu kadarı bana yeter…
Gerisi isterse Mihrac Ural’ın olsun diyeceğim ama, adamda çap yok, ben ne yapayım. Ne teoride ne de pratikte çap yok, ben ne yapayım. Kendini Genel Sekreter sanıyormuş. Sansın, ne olacak ki. Ben de kendimi Tolstoy sanabilirim pekalâ. Kimse ciddiye almadıktan sonra benim sanmamla ne olacak ki. Bilmem anlatabildim mi!
23 Mayıs 2011