NOKTA VURUŞU (1): MİT’İ NASIL ATLATTIK?


Osman Nuri Gündeş anılarını yazmış. Anılarında Acilciler ile ilgili bir bölüm de var. Birkaç bölüm sürecek nokta vuruşu yazılarının her birisi bu bölümden bir parça alacak ve derinlemesine inceleyecektir. Bu yazıda, İstanbul Harbiye Akbank soygunu ve bu soygun sırasında MİT’in ve genel olarak polisin nasıl atlatıldığı anlatılacaktır.

Önce aşağıdaki bölümü okuyun... 

“ TAKSİM AKBANK ŞUBESİNİN SOYULMASI

Planlama için günlerce İstanbul’da dolaştılar. Sonuçta Aksaray ve Taksim semtlerindeki Akbank şubelerinden birini soymak için uygun bir zamanlama ve uygun bir soygun biçimi geliştireceklerdi. MİT İstanbul bölgesi ilgilileri bu soygun kararını önceden haber almıştı ve bu soygun ekibinin hareketleri kontroldeydi ve nihai olarak Akbank Taksim şubesini soymaya karar verdiler. Bütün hazırlıkları tamamlandı. Ertesi sabah soygun yapacak ekip Taksime doğru yola çıktı. Taksime geldiklerinde heyecanları üst seviyedeydi. Bu telaşlı hallerinden belli oluyordu. Tesadüfe bakın ki o sırada Taksimdeki Divan Pastanesi’nin önünde soygun için karar verdikleri Akbank’ın karşısında bir polis ekip arabası park etmiş duruyordu. Soyguncular bu araçtan ürktüler. O gün soygunu ertelediler. Ama paraya acil ihtiyaçları vardı. Birkaç gün sonra silah için Suriye’den gelen birileriyle Hatay’da buluşacaklardı. Mihraç Ural’ın Hatay’a gidip parayı verip silahları alması lazımdı. Yoksa silah tüccarları bunları sözünde durmamakla suçlayacaklar ve ileriye dönük itibarlarını yitireceklerdi. Ertesi günü ne pahasına olursa olsun artık Akbank soyulmalıydı. Karşı faaliyet Emniyet Müdürlüğü ile koordineli bir biçimde yürütülüyordu. MİT tarafı istihbarat diğer taraf ise icra gücüydüler. 

Şükrü Balcı ikinci Şube Müdürlüğü kendisine bağlı olan Emniyet Müdür yardımcısıydı. Genellikle bu gibi örgütlerin faaliyetlerine Emniyet Birinci Şube Müdürü Vural Bey bakardı. Nedense Emniyet Müdürü Nihat Kaner bu görevi ikinci Şubeden sorumlu Müdür yardımcısı Şükrü Balcıya vermişti. Emniyet Müdür yardımcısı Şükrü Balcı’ya soygun yapılmadan bir gün önce soygunun sabah saatlerinde yapılacağı haberi iletilmişti. İstanbul Taksim Akbank şubesi, istihbarat elemanları tarafından kontrol altında tutuluyordu. Kontrol ekipleri dikkatle izleme yapıyorlar, aynı zamanda emniyet güçlerini bekliyorlardı. Ama ne gezer… saat 08.15 oldu, ortada emniyet ekiplerinden eser yoktu. Takip şubesi elemanları, sinirlilik psikozuna girmişlerdi. Soygun ekibi herhalde operasyon dışı başka bir mahalde günlerce soygun eğitimi yapmışlardı, (!! -bana ait), soygunu bankaya nasıl adapte edeceklerini biliyorlardı. 

Ana kasa odasından, banka içindeki üç lokal kasaya para torbalarının geliş saatini iyi belirlemişlerdi. Soygun ekibi sonradan çalıntı olduğu tespit edilen açık mavi renkli Renault 12 marka bir araba ile gelip içeri girdiler. Telsizle operasyonun gelişimini İstihbarat Bölge operasyon yönetimi tarafından Emniyet birimlerinin müdahalesi için Şükrü Balcı arandı, kendisine ulaşmak mümkün olmadı. Olay MİT elemanları tarafından izleniyor ve devamlı olarak koordinasyon sağlanıyordu. O sırada Taksimdeki ekipten telsizle haber geldi. 

 (Bu boşlukta İst. Emn. Md. Şükrü Balcı'nın fotoğrafı var.) 

Kaşla göz arasında soygun gerçekleşmişti. Soyguncular ana kasadan veznedarlara torbalarla dağıtılacak paraları silah zoruyla gasp edip kaçmışlardı. Ankara’nın kesin emri vardı. MİT sadece istihbarat yapmakla yükümlüydü. 12 Mart olaylarında kontrespiyonaj dışında icrayı da içine alan bazı olaylara müdahale ettikleri için hayli problem yaşamıştı. Bu yüzden müdahaleyi polis yapmalıydı. Ekip ne yapacakları hakkında emir bekliyordu kendilerine takibe devam emri verildi. Emniyet ekipleri organize bir biçimde müdahale için zaman kazanma ihtiyacı içindeydi. Sabah saat 09.00 da Şükrü Balcı emniyet ekibiyle beraber soygun bölgesine geldi ve hareket merkezini aradı, takip ekibinden orada kimse olmadığını kendilerine yanlış bilgi verildiğini sitem edercesine vurguluyordu. Çok iyi bir polisti. Böyle fırsatı boş yere kaçırmanın üzüntüsü içinde güya kabahat teşkilattaymış gibi davranarak kendince teselli yolu bulmaya çalışıyordu. Bu da ona göre doğaldı. 

Operasyon hareket merkezinden operasyona başlama zamanının belirlenmesinin çoğu zaman kesin olarak mümkün olamayacağı, sabah denince ekiplerin gün ağarırken operasyon mahallinde karargâh kurmaları belirtildi. Operasyon şefi çalınan paranın saklandığı yerin ve adresin belli olduğunu, şu anda örgüt lideri Engin ERKİNER’in biri erkek diğeri kız, iki arkadaşıyla Şişlide bir restoranda birlikte kuru fasulye ve pilav yediklerini kendisine söyledi. ” 

Nuri Gündeş’in bu bölümde anlattıkları tepeden tırnağa yanlış, bazıları ise bilinçli yanlış dersek yanılmış olmayız. Soyulan banka Taksim değil Harbiye Akbank şubesidir. Daha önce Nebil ve Ali ile birlikte istihbaratını yaptığımız ama önünde dolaşan iki sivilden kuşkulanınca soymaktan vazgeçtiğimiz banka ise Aksaray değil Yusufpaşa Akbank şubesidir. 

Nebil, banka önünde dolaşan iki sivilden birisinin silahlı olduğunu görünce beni uyardı ve soygundan vazgeçtik. “Bu sivillerin burada ne işi var?..” diye düşünmek hiç birimizin aklına gelmedi. Bizimle ilgisi olmayan bir nedenden dolayı orada bulunduklarını sanmıştık. Aslında sivillerden birisi bize kasıtlı olarak silahını göstererek “gidin buradan” demek istemişti, ama biz yeterince anlamamıştık. 

Taksim (Gerçekte harbiye) Akbank soygununun ertelenmesi söz konusu olmadı. Orduevinin tam karşısındaki bir banka şubesiydi. Hiçbir zaman önünde ya da civarında polis arabası durmazdı. Takip altındaymışız. Çok sayıda fotoğrafımız çekilmiş. Yakalananların hepsi bunları daha sonra gördüler. Harbiye şubesini soyacağımızı tahmin etmişler ve amaçları da bizi soygun üzerinde bastırmak imiş. Ben öldürüleceğim, burası kesin. Nebil ise, otomatik silah taşıdığı için ikinci aday denilebilir. Öteki yoldaşların öldürülmesi de kuvvetle muhtemeldi. Muhtemelen bankadan çıktıktan sonra polis timinin saldırısına uğrayacaktık. Biz içerdeyken baskın yapmaları zayıf ihtimaldi zira banka personelini rehin alabilirdik. En iyisi çıktıktan sonraydı.
Polis timi bizim kapıları açılır açılmaz bankaya gireceğimizi tahmin etmediği için işi gevşek tutuyor. Hatta yolda bir karakola uğrayıp (Şişli Karakolu) çay içiyorlar ve o arada karakola bağlı bankanın alarmı çalıyor, hemen fırlıyorlar ama iş bitmiş durumdadır.

Nuri Gündeş’e göre, istihbarat elemanları ya da MİT elemanları soygun sırasında oradadır, ama sadece istihbaratla görevli oldukları için müdahale etmezler. İhmalkârlık polistedir. Bunun gerçekle ilgisi yoktur.

Bu istihbarat elemanları herhalde silahlıydılar. Diyelim ki bizim silah gücümüz karşısına çıkmaya cesaret etmediler (Nebil’de Fransız yapısı otomatik silah MAT, Ali’de 14’lü, bende Lama marka küçük bir silah, iyi kullandığım için bunu tercih etmiştim), kapıdaki yoldaşta yine bir silah ve ek olarak Nebil’de bir de savunma tipi el bombası vardı.

Yapabilecekleri başka bir şey daha vardı: Hangi arabadan indiğimizi ve arabanın da orduevinin yan sokağına park ettiğini gördüklerine göre, gidip şoförü rehin alabilirler ve enterne edip arabadan indirebilirlerdi. Biz de cascavlak ortada kalırdık. İçimizde araba kullanabilen başkası yoktu.
Biraz ilerideki orduevinin önünde iki jandarma bekliyordu. Haydi asker olmadıkları için onlara emir veremediler diyelim, en azından şoförü orduevi içine sokabilir ve böylece ortadan kaybedebilirlerdi. Biz de yaya kaçmak ya da bir arabayı durdurup şoförü tehdit etmek zorunda kalırdık. Bunların hepsi zaman kaybıdır ve bu arada da Şişli’de oyalanan tim yetişebilirdi.

Nuri Gündeş neden gerçeği böylesine çarpıtıyor? 

Nedeni basit: MİT atlatılamaz!.. Bunu anlatmak istiyor. MİT’in resmen atlatıldığını gizlemek için olayı çarpıtıyor. O gün sadece MİT değil, bütün polis atlatıldı. Hem ikinci şube, hem de birinci şube atlatıldı. İşe bakın! Takip ediyorlar, fotoğraflar çekiyorlar. Hangi banka şubesinin soyulacağını biliyorlar. Bu amaçla tim hazırlanıyor ve bizi iş üzerinde bastırma planı yapılıyor ve buna rağmen soygun gerçekleştiriliyor. Bu durum hem MİT hem de polis için büyük bir fiyaskodur. Bunu gizlemek için, “biz hazır ve nazırdık” senaryosu üretilmiş... 

MİT’i ve polisi atlatmamız bilinçli değildi. Şoför yoldaş, saat 8.30’da bankanın kapıları açılır açılmaz eyleme girmememizi, biraz beklememizi istemişti. Söylediği mantıklıydı. Biraz geç kalan memur olabilir. Herkes içeriye girsin, ardından biz girelim, daha iyi olur. İçimden bir ses bana “bekleme” dedi, ben de “haydi” dedim ve bankaya girdik. 15 dakika sonra girsek, çıktığımızda mevzilenmiş timle çatışmaya girecektik.

Benim öğle üzeri lokantada yakalandığım, kuru fasulye pilav yediğim de tamamen gerçek dışıdır. Ben bu yemeği de sevmem üstelik. Neyse burası o kadar önemli değil... 

Operasyonda ilk yakalanan kişiler saat 12.00 civarında Haydarpaşa yakınlarında alınan İrfan ve Belma. İlginçtir, operasyonu yürüten ikinci şube. Ben de aynı akşam bir evden çıkar çıkmaz ikinci şube polisleri tarafından yakalandım. İkinci Şube’de Belma’yı döven polisler, bir yandan da “ne şans var senin şu sevdiğin adamda” diyorlarmış. Bilinçli değildi ama sonuç böyle oldu!


18 Mart 2011