NEBİL RAHUMA VE GERÇEKLEŞMEYEN BEKLENTİLER (1)


Hasan Balcı konusu Nebil Rahuma konusuyla yakından bağlantılıdır. Son üç yılda Mihrac Ural ve Mehmet Yavuz’un kirli amaçlarıyla bizler arasında yürüyen mücadelede, Nebil Rahuma konusu önemli konulardan birisidir. Bu konuda ısrarla izlediğimiz bir politika vardı ve bu politika da istediğimiz sonuca ulaştı.

Konuyu açıklamak için olayları ana hatlarıyla baştan ele alalım. Hasan Balcı’nın ne zaman devreye girdiğini, bizler tarafından nasıl yönlendirildiğini, hangi işlevi yerine getirdiğini açıklamaya çalışayım.  

2007 yılı sonlarından başlayarak Mihrac Ural’ın önce Danimarka’daki bir Antakyalı’nın adını ve iletişim adresini kullanarak daha sonra ise doğrudan bana karşı saldırıya geçmesini biliyorsunuz. Mihrac Ural işte bu süreç içinde Hasan Balcı ile ilişki kurar. 

Mihrac Ural internete oltasını atmakta; “örgüt lideriyim, yaklaşık 150 kişiyiz, sola ait geniş bir arşivim var” söylemiyle militan aramaktadır. Önceden de yazmıştım, Mihrac Ural’ın ağına takılabilmek için belirli karakter özelliklerine sahip olmak gerekir. Mihrac Ural’ın avcılıkta temel ve belki de tek yöntemi, karşısındaki kişiyi aşırı övmek, onun bilinçaltında varolan ama çapı olmadığı için bir türlü gerçekleştiremediği özellikleri ona yakıştırmaktır. 

Hasan Balcı sosyalist hareketin tarihinde kayda değer herhangi bir rolü olmamış kişidir. 1979 yılında 16 yaşında olduğuna göre, 12 Eylül’e kadar herhangi bir işlevi yoktur. Ya da, bu ülkede onun gibi on binlerce kişi vardır. 12 Eylül sonrasında ise, oradan oraya dolaşan, her yeni oluşumun bir tarafında yer almaya çalışan, ama özel bir işlevi olmayan kişi durumundadır. Çok konuşur, dedikodusu iyidir, ağzı laf yapar, ama politik düzeyi geridir ve onu her yerde görebilirsiniz. Solda benzeri az olmayan bu tür tiplerin “öne çıkmak, adını duyurmak” arzusuyla yandığını tahmin etmek zor olmasa gerek. 

Hasan Balcı, bu arada, türkiyekomünistpartisibirlik adını taşıyan bir internet grubu kurmuştur. Kendi ifadesine göre, grupta birkaç yüz üye bulunmaktadır. Bu kişilerin bir bölümü Hasan’ın ilişkileridir, öteki bölümünün ise, TKP(B) tarihini bilenler açısından eski TSİP çevresinden olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerektir. 

Mihrac Ural’ın tabii ki iştahı kabarır. İstanbul gibi devrimci hareketin merkezi sayılabilecek bir kentte saflarına katabileceği bir gurubun varlığına sevinmesin de ne yapsın. İlgili sitede her şey yazılır ama TKP(B) tarihi yoktur. Olmaması da normal, zira Hasan Balcı’nın bu tarihle ilgili bilgisi zayıftır. 12 Eylül öncesi devrimci hareketle ilişkisi, “abimi faşistler öldürdü” söyleminden öteye geçmez. 

İKİNCİ ACİLCİLER ÖRGÜTÜ

Birinci Acilciler 1974-1988 dönemini kapsar. Ardından 19 yıllık sessizlik dönemi gelir. Acilciler adı 2007 yılında yeniden duyulmaya başlar. Kullanılan isim aynı olmakla birlikte zihniyet ve kadro yapısı bakımından iki dönemin birbiriyle benzer yanı yoktur. 

Acilciler 1988’de tarihe karıştığında Muhabarat örgütü durumundaydılar. Mihrac Ural tarafından bu duruma dönüştürülmüşler, karşı çıkanlar ya böyle bir örgütte işlerinin olmadığı düşüncesiyle ayrılmışlardı ya da öldürülmüşlerdi. 2007’de ortaya çıkan İkinci Acilciler ise, bu kökenin yanı sıra, başka bir kökene daha, Mehmet Ağar ve Ergenekon kökenine sahiptir. 

Birinci Acilciler örgütünün yeniden kurulduğu ve benim de bu örgütün başına geçeceğim tahmininden hareketle, Mihrac Ural derin devletten işareti almış ve bana saldırarak ortaya çıkmıştır. 

Kendi ifadesinde de belirttiği gibi, Mehmet Yavuz, 2006-2007’de DYP’de Mersin İl Başkanı Yardımcısı’dır. Mehmet Ağar ile, ondan izin alarak Emniyet Müdürlüğü arşivine girebilecek kadar yakın ilişkisi vardır. Kendisinin açıkladığı ve bizim de üzerine yazmış olduğumuz bu konular üzerinde yeniden ayrıntılara girmiyorum.

İkinci Acilciler’in örgütlenme politikasını şöyle açıklamak mümkündür: Mihrac Ural’ın “kapsama alanım” dediği güney bölgesinde ve özellikle de Hatay’da Arap milliyetçiliği söylemi kullanılacak olmakla birlikte, yeterli değildir. Örgütlenmede kullanılacak ana eksen olarak Nebil Rahuma belirlenir. Bu amaçla geniş bir kampanya açılır. Öldürülmesinin üzerinden 28 yıl geçmiştir, ama ihtiyaç ortaya çıkınca hatırlanmıştır. 

Amaç, isim olarak büyük oranda unutulmuş olan Nebil’i yeniden popülarize etmek, bu vasıtayla Mihrac Ural’ı ve İkinci Acilciler’i öne çıkarmaktır. Bu amaçla Antakya’da “Nebil Rahuma mezarı” yapılması açılması planlanır. Mihrac Ural’ın o kadar gözü dönmüştür ki, mezarın üzerine yazılacak yazıda kendi adının geçmesini bile ister.

Amaç bu kadar açıktır: Nebil Rahuma’nın adını kullanarak dikkatleri Mihrac Ural’a çekmek. Kendisinin, kötü anlamda bile olsa, 19 yıldan beri sesini duyan olmamıştır. Hasan Balcı konunun öteki önemli tarafıdır, İstanbul tarafıdır. Mihrac Ural, arşivinin Hasan Balcı’ya açık olduğunu söyler. Hasan Balcı’yı “Türkiye devriminin önderi” olarak nitelendirir. Hasan Balcı’yı örnek alınması gereken bir insan olarak gösterir. Hasan Balcı'nın –bana anlattığına göre– "Türkiye Sorumlusu" olması bile söz konusudur. Gel de havalara uçma şimdi. Hasan Balcı’nın önemli işlevi, benim aleyhimde yürütülecek kampanyanın temel bileşeni olmasıdır. 

Mihrac Ural, çok çabalamasına karşın özgürmedya grubuna girememiş, bu alandaki umudu suya düşmüştür. Ne gam, Hasan balcı ve grubu var!.. 

Mihrac Ural, türkiyekomünistpartisibirlik grubunda yazı yazmaya başlar ve Hasan Balcı da benim yazılarıma karşı ambargo koyduğunu ilan eder. Durum o zaman garibime gitmişti. Bu gruba yazı göndermemiştim, herhangi bir ilişkim de yoktu. O zaman bu ne ambargosudur? Beni ilgilendirmeyen bir yerde bana ambargo olsa ne olur, olmasa ne olur? 

Hasan Balcı ise tersini düşünüyordu ve ambargodan etkileneceğim düşüncesiyle ambargoyu bana haber veriyordu. Kendisine ambargosunun da grubunun da beni ilgilendirmediğini ilettim.

Mihrac Ural ilgili siteye yazı yazmaya başlar ve site üyelerinin yaklaşık yarısı “bu kişiyle aynı yerde olmayız” diyerek ayrılır. Öte yandan, enginerkiner.org  yayına başlayalı daha birkaç ay olmuştur ama Mihrac Ural’ın nasıl bir pislik olduğu eskiden beri bilinmektedir. 

Yine Hasan Balcı’nın daha sonra bana aktardığına göre, zamanın TSİP Başkanı, kendisine “Ne işin var bu adamla?..” diye sorar.

– “Ne oldu abi?” 

– “Ajan bu adam, bilmiyor musun?”

Ortalıkta dolaşmaktan, her yere girip çıkmaktan ve çok konuşmaktan başka bir özelliği olmayan Hasan Balcı’da ayaklar suya ermeye başlar. Yüzeysel bir kafa yapısına sahip olduğu için ilk bakışta görünmeyen benim soldaki etkinliğimi anlamamıştır ve şimdi açık olarak karşılaşmaktadır. Eleştiri ayrı bir konu, ama sövgü konusuna gelindiğinde, solda bana söven kaybeder. 

Devrimci hareketin tarih boyunca önemli işler yerine getirmiş ve değişik örgütlere bölünmüş bir çeşit çekirdek kadrosu vardır. Bu kadroya yakın olan ve yine belirli işlevler yerine getirmiş daha alt düzeyde bir kadro daha vardır. Kırk yıl boyunca bu kadronun içinde oldum. Çok tartıştık, karşı saflarda yer aldık, birlikte mücadele de ettik, ama sonuçta hepimiz aynı yolun yolcusuyduk. Bu kadronun içinden bana sövecek insanlar çıkaramazsın. Bu mümkün değildir... 

Bir de devrimci hareketin lümpen kesimi vardır. Teorik düzeyi düşüktür, ortalıkta dolaşmanın ötesinde işlevi yoktur ve felaket dedikoducudur. Bu kesimin benim hakkında ne düşündüğü eskiden beri beni ilgilendirmedi. Mihrac Ural’ın ve Hasan Balcı’nın “kitlesi” bu kesimdir. 

Onlar, yukarıda sözü edilen alana giremezler. Ne çapları ne de politik geçmişleri bunun için yeterli değildir. Hasan Balcı artık benimle iyi ilişki taraftarıdır. Hem Mihrac Ural ile ilişkisi vardır, hem de benimle. Mihrac Ural’ın tipik polis yöntemlerini bildiğim için, benden bilgi alıp öteki tarafa mı iletiyor diye düşünmedim de değil. Ama önemli değildi. Benden ne alacaktı ki. 

Ve Antakya’daki mezarın açılışı gündeme gelir…

Devam edecek... 

30 Eylül 2011