2011 BİTERKEN, 2012 PLANLARI
Bu yıl benim için ekonomik yönden hiç iyi bir yıl olmadı. Bunun dışındaki yönlerden oldukça iyi bir yıl oldu diyebilirim. Site açısından bakıldığında ise, en önemli olay, daha önce bildiğimiz ancak konunun yakın şahidini bulabilmek için beklediğimiz, Mihrac Ural’ın Abdullah Öcalan’a karşı düzenlenmek istenilen suikast olayına karışması oldu. Bir bu eksikti, denilebilir, o da tamamlandı! Herifte her numara var gerçekten, bir bu eksik kalmıştı.
2011 yılının sitedeki yazılar açısından bir başka önemli gelişmesi ise, Acilci oldukları gerekçesiyle yargılanan kişilerden ikisinin ifadesinin yayınlanması oldu. Ve aman efendim aman, bir telaş ki sormayın. Mehmet Yavuz avukatının da hazır bulunduğu polis sorgusu sırasında verdiği ifadenin yayınlanmasından bir rahatsız oldu ki, sormayın. Biz bu ifadeyi nasıl bulmuşuz?
Ne kadar ayıp bir soru. Çok sayıda insan gözaltına alınıyor, poliste ifade veriyor, mahkemede tutuklanıyor ve daha hapishaneye bile girmeden polis ifadesi gazetelerde, televizyonlarda yayınlanıyor. Dava arkadaşlarından birisi bize senin ifadeni operasyondan bir yıl sonra ilettiyse çok mu yani.
Neden korktuğu belli: Polis ifadesinde, “Ben DYP üyesiyim ve bir dönem Mersin İl Başkan Yardımcılığı yaptım!..” diyor. Polise samimi olarak açıklamış ama devrimci kamuoyuna açıklamamıştı. O işi de biz yaptık. Yakaladık, kulağından tutup ortaya çıkardık. Ardından da Mehmet Ağar ile olan yakın ilişkisini açıkladı.
Devrimci hareket böylesini görmemiştir: Nebil’i anar, devrimcilerin mezarı başında sol yumruk havada devrim andı söyler, aynı zamanda da DYP üyesidir. Mehmet Ağar ile de yakın ilişkisi vardır! Devrimci hareket böylesini görmemişti, görmüş oldu. Mihrac Ural’ın Mehmetçiğime sahip çıkması normal. Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş!
Bunun dışında sitedeki durumdan söz etmek herhalde gerekmiyor. Günlük ortalama tıklama sayısı 1000 civarında dolaşıyor. Mihrac Ural ile ilgili olarak ortaya çıkarılacak –şimdiki bilgilerimize göre– fazla bir şey kalmadığı için, kendisi ana konumuz olma özelliğini artık taşımıyor. Yapacağımızı yaptık; maskesini alaşağı ettik, bütün suçlarını ortaya çıkardık, bitirdik. Bu nedenle benim hakkımda köpürdükçe hoşuma gidiyor.
İyi vurmuşuz ve bunun acısını hayatı boyunca unutamayacaktır. Herifin hayatı bitti. 20 yaşından 56 yaşına kadar olan hayatını ajanlık ve devrimci katilliği de dahil olmak üzere tam bir suç makinesi olarak geçirdiğini ortaya çıkardık. Geriye de bir şey kalmadı zaten.
Mihrac Ural’ın teşhirini ve tecridini tamamladık. Bırakın devrimciliği, bir insan olarak bitmesini sağladık. Örgütsel hesaplaşmayı sadece bizim sorunumuz olmaktan çıkardık. Devrimci hareket içindeki Mihrac Ural gibi karanlık tiplerin tümünün ortaya çıkarılması gerektiği konusuna bağladık.
Mihrac Ural artık bir prototiptir, unutulmayacaktır. Eğitim ve öteki yazılar konusunda ise 2011’de şunları yaptım diyebilirim. 2011’de sosyolojide Fanon dersini aldım ve iyi bir notla geçtim. Kış döneminde ise Felsefe Tarihine Giriş’i almış bulunuyorum. İki ayrı sınavlı bir ders ve sanırım bundan da geçerim. Gelecek dönemi bekliyorum, çünkü Pratik Felsefe dersini alacağım. Dersi verecek olan Axel Honneth, şu anda bu alanda en tanınmış isim. Der Kampf um die Anerkennung ya da Tanınmak İçin Mücadele teorisi ona ait. Bireylerin, grupların, sınıfların ve halkların kimlik olarak tanınmak için yaptıkları mücadelenin önemine vurgu yapıyor. Sol hareketin bir bölümünün “kimlik mücadelesi emperyalizmin oyunudur” diye küçümsediği mücadele...
2011 sonuna kadar 20. Yüzyılın Büyük Düşünürleri kitap dizisi için Fanon’u yazmam gerekiyordu, yetiştiremedim. Gelecek yıl ilk fırsatta bunu yazacağım. Gelecek yıl için şöyle bir karar verdim: Birkaç konuyla birden uğraşacağım. Konular çerçeve olarak kafamda hazır, detaylandırılıp yazıya dökülmeleri gerekiyor. Bu da epeyce iş aslında, ama çerçeveyi sağlayan bilgiye sahip olmak bölümü bitmiş sayılabilir. O birkaç konunun neler olduğunu söylemeyeyim, yazdıkça zaten haberiniz olur.
Yeni yılınızı kutlarken bazı okurlardan gelen “örgüt kurmak” düşüncesi üzerinde durmak istiyorum. Konuyla ilgili olarak yapılan bunca açıklamaya rağmen bu önerinin neden geldiğini biliyorum. Devrimci hareket neredeyse 30 yıldır başarıya aç durumda. Neye elini attıysa elinde kaldı, başarılı olamadı. Biz ise dört yıldan daha kısa sürede açık bir başarı kazandık. Bir işe girmek, engelleri aşmak, çelmelerden kurtulmak, yeni olanakları zamanında görmek ve hedefe ulaşmak... Bu başarı ister istemez dikkat çekiyor.
Mihrac Ural adlı hainin teşhir ve tecridini sağladığımız gibi, bunu özel bir eylem olmaktan çıkardık ve devrimci örgütlerin kendi tarihleriyle hesaplaşmaları gerektiği konusuna bağladık. Şunu da açık söylemek gerek: Sınırlarını ve çapını bilen bir insanım. Sınırlarım geniş, çapım büyük, ama başarılı olunacak konu var, olunamayacak konu var. Bu ülkede devrimci hareketin ayaklarının üzerine dikilebilmesi için sadece benim ya da bu sitede yazmış olan herkesin üzerine düşeni yapması yetmez, herkesin bir şeyler yapması gerekir.
12 Eylül sonrası için de aynı tespiti yapmıştık: Devrimci hareket genel bir bozgunu yaşarken, Acilciler’in aradan fırlaması mümkün değildi. Aramıza sızdırılmış Mihrac Ural adlı haini zamanında fark edebilseydik, daha iyi kaybederdik. Örgüt bu kadar rezil duruma düşmezdi. Ama herkes hem de bozgun düzeyinde kaybederken, bizim kazanabilmemiz mümkün değildi. En iyi durumda bile, herkesin yaşadığını biz de yaşayacaktık, ama bu kadar kötü duruma düşmeyecektik.
Aklıma geldikçe gülerim, yazayım, siz de gülün: 1987 yılında yapılan ilk ve son Acilciler kongresinde yedi kişilik MK belirlenir. Bunlardan sadece iki tanesi Türkiye’dedir. Türkiye’de olanlardan birisinin politik mücadeleyle ilgisi kalmamıştır ve nitekim MK üyesi olduktan sonra da bir şey yapmaz. Diğeri, Haydar Yılmaz, hapistedir ya da fiili olarak aktif konumda değildir. Kısacası MK denilen organın Türkiye ayağı yoktu. Geriye kalan beş kişiden Ali Sönmez, Kongre’nin hemen ardından “polistir” denilerek oy çokluğuyla ihraç edilir. İbrahim için büyük genel sekreter Mihrac Ural’ın söylediklerini zaten biliyorsunuz. Ne biçim örgüt bu yahu, derseniz, işte böyle bir örgüt imiş. Kalan üç kişi ise Mihrac, Salih ve Zafer. İlk ismi yeterince tanıyorsunuz. Kısaca ajan ve devrimci katili de diyebilirsiniz. İkincisi, Paris’te herkes tarafından dolandırıcı olarak bilinir. Sonuncuyu ise hiç sormayın. “On tane önemli sol kitap adı say!..” deyin, sayamaz, ama Paris’teki malum yerlerin hepsini bilir.
Gelecek yıl 2012, bu pislik takımından ayrıldığım 1982 yılının üzerinden 30 yıl geçmiş olacak. Bazen aptalca denilebilecek işler yaptığım da olur, ama her zaman söylerim, yine söylüyorum: 1982’de tam zamanında ve akıllıca bir karar vermişim. İnsan otuz yıl sonra bile böyle düşünüyorsa, demek ki gerçekten böyledir.
27 Aralık 2011