Birinci Acilciler dönemi 1974-1988 yıllarını kapsar. İkinci Acilciler dönemi ise 2007 sonrasıdır. Önceki yazılarda da belirtildiği gibi, Acilciler’in 12 Eylül 1980 sonrasındaki en önemli icraatı sol içi cinayetlerde bir dönemin önde gelen örgütü olmasıdır. Bilinen olumlu icraatları ise Haydar Yılmaz’ın Mamak’taki direnişi ile 1982’de Paris’teki ev işgalleri olmuştur. ANAP binalarının bombalanması Muhabarat’ın hanesine yazılmalıdır.
Acilciler yıllardan beri sanal Genel Sekreter Mihrac Ural’ın yaptığı açıklamalarla var oluyordu. Artık buna ne kadar var olmak denilirse, o kadar var olunuyordu. 2007’den itibaren durum biraz değişti. Ortada yine icraat namına hiçbir şey yoktu, ama daha iddialı bir söylem vardı. Demokrasi istiyorlardı, Arap halkının haklarını savunuyorlardı ve özellikle İbrahim ile bana ateş püskürüyorlardı.
Mihrac Ural ve çetesinin bütün numaralarını, cinayetlerini, hırsızlıklarını, karanlık ilişkilerini ortaya çıkardık. Mihrac Ural’ı biliyoruz da, bu çete kimdi? Ya da, bu çetenin temel kadroları arasında kimler vardı?
“Temel kadro” gibi iddialı bir söyleme bakmayın. Bu “temel kadro”, 1981 yılındaki Politbüro’dan bile daha kötü durumdaydı. O yıllarda Politbüro vardı ama Merkez Komitesi yoktu. Bölge komiteleri hiç yoktu. Bunlar olmadan Politbüro ne kadar işe yarar derseniz, işte o kadar işe yarardı.
“Birkaç ‘temel kadro’ denilen kadro dışında örgütte kimse kalmamışsa bunlar ne işe yarar?” diye sorabilirsiniz. Bir dönem kuru gürültü çıkarmaya yararlar, o kadar!
Bu temel kadrolardan bir tanesi Mehmet Yavuz’dur. İlgili kişi hemen kızmasın. Kendisine yönelik yakıştırma yapmıyorum. Sanal Genel Sekreter Mihrac Ural, bu kişinin temel kadro olduğunu açık olarak söylüyor (Bkz. “Mehmet Ağar’ın içimizdeki köstebekleri” yazısı)
Bu temel kadronun özellikleri nelerdir? Ben ve İbrahim gibi tanımadığı ve hiçbir ilişkisi olmamış insanlara yıllarca saldırmasını bir yana bırakalım. En azından ben, bu adam neden saldırıyor, anlayamamıştım. Tanımam bilmem, hiçbir ilişkim olmamış, adını bile duymamışım. O zaman tanımadığın birisine neden bu kadar saldırıyorsun? Dahası, hakkımda iz aramak için, açık aramak için, değişik yerlerde neden araştırma yapıyorsun? Hiçbir şey bulamadın, buldum zannettiklerin de boş çıktı, orası ayrı da, “Derdin nedir senin?..” diye merak ederdim.
Üç buçuk yıldır süren çabalarımız sonucunda Mihrac Ural ile Mehmet Yavuz nihayet açık olarak konuştular. Mehmet Yavuz, önce, avukatıyla birlikte bulunarak verdiği polis ifadesinde açık olarak konuştu: “2006-2007 yıllarında DYP Mersin İl Örgütü’nde Başkan Yardımcısı idim. Bu partiden milletvekili aday adayı oldum. Halen de bu partinin üyesiyim!..” dedi. DYP üyesi ve bir dönem büyük il bazında yönetici Acilci!!!
Allahım sen aklımı koru...
Mihrac Ural önce biraz sustu, sonra açıklama yaptı: “Ne olmuş DYP’de ise... Orada kitle çalışması yapıyor!..” dedi. (Bkz. anılan aynı yazı). Helal olsun, ne diyeyim!
İyi ki silahlı propaganda yapmıyormuş. Neden MHP’de değil de DYP’de kitle çalışması yapmayı seçmiş, onu da anlayamadım. MHP’liler daha militan insanlardır, oradaki kitle çalışması daha verimli sonuç verebilirdi üstelik...
Ve daha büyük bir bombayı yine Mehmet Yavuz patlattı. “Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivinde Bir Acilci” yazısında kendi blogundaki bir yazı aktarılıyor. Mehmet Yavuz, orada, Mehmet Ağar’dan aldığı bir pusula ile Emniyet Genel Müdürlüğü gizli arşivine girdiğini söylüyor. Bunu her DYP yöneticisi yapamaz. Demek ki kendisi Mehmet Ağar’ın itimadına mazhar olmuş.
Aynı dönemde de “Biz Acilciler” başlıklı bildiriye imza atmış. Bunu yapmasaydı bu yüksek başarısında gözümüz yoktu. Sonuçta Acilciler becerikli kadroların bulunduğu bir örgüt idi. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün gizli arşivine girmek öyle herkesin becereceği iş değildir.
Mehmet Yavuz bu yazıyı Mihrac Ural’a açık bir mesaj vermek için yazdı: “Bana sahip çık, yoksa canına okurum!..” dedi. Ve Mihrac Ural hemen kendisine sahip çıktı.
Yanlış hatırlamıyorsam 1979 yılının sonlarındaydı. Selimiye Askeri Cezaevi’ne İstanbul’daki Acilciler operasyonunda yakalanan yoldaşlar getirilmişlerdi. Bunlardan bir tanesi, polisin o sırada emniyette bulunan öteki örgütlerden siyasilerden birine, “Siz de adam mısınız! Bak biz kaç tane Acilci yakaladık!..” dediğini aktarmıştı. Mehmet Ağar ise, “Acilci dedik, sizi adam sandık. Bir işi beceremediniz!..” diyor olsa gerektir.
Ne de olsa aradan 30 yıl geçti, bunu da dikkate almak gerek. Burada Mehmet Yavuz’a açık konuştuğu için teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Şu veya bu nedenle, ama açık konuştu. Mihrac Ural’ı da açık konuşmaya zorladı. Adamın zaten her numarasını ortaya çıkarmıştık ama kendi ağzıyla itiraf etmesi bir başka oluyor doğrusu. “Ne olmuş Mehmet Yavuz DYP üyesi ise... Orada kitle çalışması yapıyor...”
Bundan daha açık konuşulmaz yani. Mehmet Yavuz başlangıçta durumu biraz olsun gizlemeye gayret etmiş ve “sektörel nedenlerle” DYP’de bulunduğunu açıklamıştı. Aynı mantıkla gidersek, Mihrac Ural’ın konjonktürel nedenlerle MİT ve Muhabarat ile çalıştığını da söyleyebiliriz.
“Mehmet Yavuz devrimcidir ve DYP’de de devrimci amaçlarla bulunuyordu” gibisinden bir laf etmiş sanal genel sekreterimiz. Bu müthiş açıklama karşısında hayranlığımı ifade edecek söz bulamıyorum!
Bunların ajan, köstebek oldukları açığa çıktı, şimdi bir kere daha çıktı, hem de iyi çıktı. Anlamadığım tek şey kaldı: Bunların M harfiyle derdi nedir?
Mihrac, Mehmet, MİT, Muhabarat, Mehmet Ağar. Aylar önce bunlara M TİPİ demiştim. İyi tuttu doğrusu...
Aylar öncesinde de ifade etmiştim. 2007 sonundan itibaren önce bana yönelik olarak başlayan büyük saldırının arkasında başka güçler vardır. Varmış gerçekten...
Mehmet Ağar varmış. Artık buna MİT ve/veya Ergenekon da ekleyebilirsiniz. Amaçları, yeniden kuruluyor sandıkları Acilciler’e karşı, benim başına geçeceğimi sandıkları Acilciler’e karşı Mihrac Ural’ı seçenek olarak çıkarmaktı. Mehmet Yavuz da bu planın önde gelen kadrosuydu. Olmadı, yapamadılar. Mehmet Ağar bunlara kızmasın da ne yapsın!..
26 Ağustos 2011