"DENİZ GEZMİŞ'İN GÜNLÜĞÜ"
Ali Yıldırım’ın Yol Yayınları’ndan çıkan kitabını duymuşsunuzdur. Adına bakan da içinde bir şey var zannedip alır. Yazarın ve yayınevinin amacı da bu zaten. Adının çarpıcılığına bakarak kitabı alacak çok sayıda okur bekleniyor. Kitabın adından çarpılacak okurların bir bölümü tek kelimeyle cahil. Ne o dönem hakkında ne de Deniz Gezmiş hakkında doğru dürüst bilgileri bulunmuyor. Bu nedenle de okudukları her şeye inanmaya eğilimliler. Deniz Gezmiş ile ilgili sempati o düzeydedir ki, kitapta yazılan kötü belirlemeler bile iyiye yorumlanacaktır.
Yazarın ve yayınevinin amacı da bu zaten: Bir an önce kitaptan çok ama çok para kazanmak. Kitabı Deniz Gezmiş’in yakın dava arkadaşları da okumuşlar ve fena halde sinirlenmişler. Ali Yıldırım, daha önce yayımlanmış Dev-Genç tarihi gibi kitaplarıyla tanınan bir yazardır. Kitaplar Dev Genç’in bildirilerini, açıklamalarını ve ilgili gazete haberlerini bir araya toplayan kalitesiz bir içeriğe sahipti; dönemin değerlendirilmesini filan aramayın. Yazar alevi ve solcu geçiniyor, ama pek bilgisi olduğu da söylenemez.
THKO davasında Deniz ile birlikte yargılanan, bazıları O’nunla birlikte eylemlere girmiş ve yıllarca hapishanede yatmış bir bölüm arkadaş, bir protesto metni hazırladılar. Tahmin edebileceğiniz gibi bu arkadaşlar, ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü üyeleriydi. Ardından gazetelerde yayımlanmak üzere bildiriye bizlerin de imzasına açtılar. Ben dahil çok kişi imzaladı ve yakında yayınlanır.
Ali Yıldırım, kitaptaki iddiasına göre, Deniz Gezmiş’in günlüğünü bir avukatın arşivini tasfiye ederken bulmuş. Çok inandırıcı değil mi!
Kitap dönemin gazete küpürleriyle ve o gazetelerden alınmış Deniz’e atfedilen sözlerle dolu. Her ne ise, bu kepazelik o dönemin insanları tarafından açık olarak protesto edilecek. Kitabı okuyan bazı gazeteciler bile içeriğine inanmamış olacak ki, açıklama yapın da hemen yayınlayalım diye sürekli talepte bulunuyorlarmış. Olay ne kadar tanıdık değil mi!
Ali Yıldırım kısa yoldan para kazanmak istiyor. Başka bazı insanlar ise görünürde farklı bir yol izliyorlar. Devrimci mücadelede hayatını kaybeden şu veya bu devrimciyi tanıdıklarını her fırsatta öne sürüyorlar, öne sürmek ne kelime, bundan kendilerine paye çıkartıyorlar. Yaptıkları öz olarak Ali Yıldırım’ın yaptığından farklı değil, her ikisi de kendisine çıkar sağlamayı amaçlıyor. Tahmin edilebileceği gibi bu “çıkar sağlama” bir sürü yalan ve abartmayla birlikte yapılıyor. Neden yapıyorlar bunu?
Şu olabilir: İnsan geçmişle ilgili uydurma değil gerçek bir olay anlatır ve o olayda adı bilinen devrimci de vardır ve dolayısıyla kendisinden söz edilir. Bu tür bir anı normaldir. Anlatılan gerçek olayda o kişi vardır ve dolayısıyla da söz edilmesi gerekir. Normal olmayan; diyelim Deniz Gezmiş’ten ya da Mahir Çayan’dan, o insanları tanıdığından söz etmeyi, bundan kendine paye çıkarmak için yapmaktır. Kişi neden böyle bir tutuma girer?
Nedenini açıklamak zor değil. Yaş olmuş 50, ama hayatta yapabilmiş olduğu bir şey yok. O da ne yapsın, günü kurtarmak için tanınmış insanların isimlerinin ardına sığınır. THKP-C/Acilciler saflarında hayatlarını devrimci mücadelede kaybeden arkadaşlarımızın tanınmışlıkları Deniz Gezmiş ile karşılaştırılamaz. Etine göre budu...
Sadece Deniz Gezmiş paye çıkarmak amacıyla kullanılacak değil ya. Yüksel de kullanılır, Nebil de kullanılır. Daha doğrusu kullanılmaya çalışılırdı. Bu tür kullanmaları fena halde engelledik. Hayatta bir şey olacaksan, kendi yaptıklarınla ol. Filan ya da falan kişiyi tanıdığın için olma.
Çevremiz yeteneksiz, beceriksiz, sefil yaratıklarla dolu. Bu yaratıkların tek marifeti geçmişimizin değerlerini kendi çıkarları için pisletmektir. Hayatlarında yapabildikleri doğru dürüst hiçbir iş yoktur. Ya da bir iş yapmışlar ve yaptıklarıyla başları döndüğü için de yüzlerine gözlerine bulaştırmışlardır. Yaptıkları “ölü ticareti”dir başka bir şey değil. Devrimci mücadelede hayatlarını kaybetmiş insanları yıllar sonra kendi amaçları için kullanmaya çalışırlar. Yakın geçmişte yoklar, bugünde yoklar; 1960’lı yıllar gibi uzak geçmişte ise yaşlarının küçüklüğü nedeniyle bulunmaları mümkün değil. Ne yapsınlar, isimlerin ardına sığınırlar.
Kimse kusura bakmasın. Nazım’ın dediği gibi, “Biz gölgemizi bile çiğnetmeyiz adama!..”.
Kimseyi kullandırtmadık, kullanmaya kalkanları da rezil ettik. Varsa bir marifetin göster ve bir şey ol. Yoksa istediğin kadar bağırıp çağırabilirsin, ama biz hep kazanan oluruz. Bu tür tipler ise hep kaybeden olacaktır, Kendilerine Orhan Gencebay’ın bir şarkısını dinlemelerini tavsiye ederim. “Ben hep kaybetmeye mahkum muyum?..”
Evet, bazı tipler hep kaybetmeye mahkumdur. Bazen tam zamanında bazen geç, ama hep kaybedeceklerdir...
12 Ekim 2011