DERİNDEKİ MİLİTARİZM


Barış hareketinin önemli sorularından bir tanesi, “Bu ülkede militarizm neden bu kadar yaygın?..” sorusudur. Bunun nedenlerinden bir tanesi, ayrı bir yazının konusu olan, “ordunun ülkenin önemli ideolojik aygıtlarından birisi”ni oluşturmasıdır. Cumhuriyet’in kuruluşundan beri durum böyledir. Bu ideolojik aygıt, zaman içinde kendisini çağın gereklerine uydurmuş ve daha az doğrudan olan, toplumsal örgütlenmeye daha fazla önem veren yöntemlere geçmiştir. 

Bu açıklama, önemli olmakla birlikte, yeterli değildir. Militarizm, solda ya da başka bir deyişle devrimciler arasında neden bu kadar yaygındır? Militarizm kelimesini kullanıyorum, Kemalizm demiyorum. Bu ikisi birbiriyle ilgilidir ama aynı şey değildir.  Türkiye Cumhuriyeti tarihinde militarizm ve Kemalizm her zaman iç içe olmakla birlikte; militarizm, günün ihtiyaçlarına göre, klasik Kemalizm’den sapma gösterebilmiştir. Örneğin, İslamiyet’in devlet tarafından yoğun olarak kullanılabilmesi ve gerektiğinde dinci örgütlerin desteklenmesi gibi. 

Kemalizm, sonuçta genel bir modernleşmecilik ve amorf bir teori olduğu için, fazlasıyla esnetilebilecek özelliklere de sahiptir. Militarist anlayış ve buradan giderek de Kemalizm’in değişik çeşitleri sosyalistler arasında neden bu kadar yaygındır?

Bu soruya bugüne kadar kaba bir teorik cevap arandı. “Sosyalistler Kemalizm ile hesaplaşamadılar, ondan kopamadılar!..” denildi. Bu cevap, aslında cevap değildir. Bir saptama yapar, ama bu saptamanın nedenini açıklamaz. Sosyalistler yıllardan beri Kemalizm’den ve de militarizmden neden kopamadılar? Çok sayıda sosyalist tersini iddia ediyor ve kendilerinin dünya görüşleri itibariyle Kemalizm ile ilgilerinin bulunmadığını savunuyor.

Sosyalistler ya da kendisini genel olarak sol olarak tanımlayanlar arasında Kürtler konusunda devletçi çözümden bile daha geride olanların sayısının az olmadığı biliniyor. Bunun nedeninin açıklanması gerekir. “Militarizmden ve Kemalizm’den kopamadılar!..” demek, açıklama değildir, sadece soruyu başka bir alana yöneltmektir.

Biraz geriye gidelim. Sosyalist hareketimizin tarihinde 1965-1972 döneminin önemini hepimiz biliyoruz. Bu dönemin sonlarında ortaya çıkan THKO ve THKP-C gibi silahlı mücadele örgütlerinde Kemalizmin güçlü bir etkisinin olduğu da biliniyor.

Bu etkinin teorik olmaktan daha ötede, sosyalizasyon temelinde şekillendiğini belirtmek gerekir. Bu örgütlerin kadroları genellikle orta sınıf ve aydın denilebilecek ailelerin çocuklarıydı. Üniversiteye gelinceye kadar yoğun milliyetçi ve Kemalist eğitim görmüşlerdi. Sosyalist olduklarında “boş kâğıt” olmayan, önemli bir sosyalizasyonu geride bırakmış olan bu insanların güçlü militarist ve Kemalist özellikler taşımaları normaldir. Başka türlüsü düşünülemez. Kısa ve mücadele dolu hayatlarında önemli bir evrim geçirirler. Deniz Gezmiş bunun en bilinen örneğidir.

“Samsun’dan Ankara’ya 19 Mayıs Mustafa Kemal Yürüyüşü”nün düzenleyicileri arasında bulunan Deniz Gezmiş, başlangıçta militan bir Kemalisttir. Zaman içinde evrimleşir ve özellikle Ankara’ya geldikten sonra görüşlerinde değişim ortaya çıkar. İdam edilirken Kemalizm’de asla bulunmayan Kürt halkından söz etmesi bunun örneklerinden bir tanesidir.

Soruyu biraz genişleterek yeniden sorabiliriz: Bu evrim, aradan 40 yıla yakın süre geçmiş olmasına karşın neden bitmemiştir?

Solun değişik kesimleri Deniz Gezmiş’in Mustafa Kemal’ciliğini vurgulamaya özen gösterir. Bir dönem için haklıdırlar. Deniz Gezmiş, devrimci yaşamının bir döneminde Mustafa Kemal’cidir. Hangi insan hayatının sadece bir dönemi alınarak değerlendirilebilir? Bir insanın evrimini göz ardı ederek onu değerlendirmek mümkün değildir.

Böyle yapılmasının nedenlerinden bir tanesi solun iç zaaflarından, devletle iç içeliğinden kaynaklanmakla birlikte, önemli bir neden daha vardır.

26 Ocak 2010 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde Ahmet Hakan’ın köşe yazısında “Akıncılar Marşı”ndan söz edilir. Marş şöyledir:

“Kar, bora, fırtına sükun bulacak. / Sana Siyonistler, sana komünistler selam duracak. / Toplarıyla tanklarıyla gelseler dahi, / Evelallah Müslüman kalacak Türk’ün ülkesi...” 

Bu marşın, farklı kelimelerle yazılmış bir benzeri, 1971 öncesinde devrimciler tarafından söylenirdi: “Tanklarıyla toplarıyla gelseler dahi, / Bağımsız olacak Türkün ülkesi. / Fırtına bora sükun bulacak, / Bize Amerika bize Amerika selam duracak...” 

1970 sonlarından itibaren “Türk’ün ülkesi”, “halkın ülkesi” olarak değiştirilir. 

Akıncılar bu marşı devrimcilerden almışlar. Melodi aynı, sözler değiştirilmiş sadece. Bu marşın orijinali Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Marşı’dır. Devrimcilerin 1971 öncesindeki bu önemli marşı oradan alınmadır. 

İsim olarak tam hatırlamadığım için ve yanlış yazmamak amacıyla belirtmeyeceğim, ancak bu tek örnek değildir. Harbiye Marşı, İzmir Marşı gibi marşlar da melodiler aynı kalarak ama sözleri değiştirilerek çeşitli devrimci marşlar olarak kullanılmıştır. 

Bunun bilinçli bir çaba olduğunu düşünmüyorum. Yaşanılmış olan sosyalizasyon sonucu militarizm içselleştirilmiş ve bu durum da kendisini değişik şekillerde gösteriyor. Bilinçli teoride militarizmden kurtulduk denirken, militarizm bilinçaltından fırlayıveriyor. 

Tıpkı “erkek egemen söylem” gibi. Teorik olarak kurtulmuşsunuzdur, ama yıllardır yaşanılarak içselleştirilmiş olandan gerçekten kurtulmak o kadar basit değildir...

27 Şubat 2012