« Sonunda itiraf etti. “Hatay Kurtuluş Örgütü”nün varlığını kabul etti, ettirdik. Bir gerçeği itiraf ederken, tıpkı “Saray Soytarısı” gibi çok daha vahim bir suç işledi. “Hatay Kurtuluş Örgütü” fikrinin, Yüksel Eriş tarafından önerildiğini yazdı. Bu durum, alçaklaşmadan da öte, çukurlaşmadır. Hesabını elbette verecektir. »
Yukarıdaki alıntı İbrahim Yalçın’ın son yazısından…
Görülen odur ki, Mihrac Ural’ın cephanesi nereyse bitmek üzere veya belki de bitmiş. Yaşayanlar içinde Yüksel Eriş’i en iyi tanıyan kişinin ben olduğumu bile bile Acilciler’in yerine ikame etmeye çalıştığı Hatay Kurtuluş Örgütü için Yüksel’e referans vermesi bunu gösteriyor. Bu referans Antakya’ya yöneliktir. Zira, Yüksel devrimci hareket içinde tanınan bir isim değildir. Mihrac Ural devrimci hareketi tanımadığı için belki de bunu bilmiyordur. Her durumda Antakya’dan "militan" daha doğrusu kendisine ayakçı devşirmesi epeyce zorlaşmış görünüyor. Bu nedenle "medet ya Yüksel" diyor…
Yüksel Eriş, İlker Akman'la ve benimle birlikte bu örgütü kuran üç kişiden bir tanesidir. Tekirdağ - Şarköy doğumludur. Ankara - Gazi Eğitim Enstitüsü mezunudur. Aydın - Ortaklar Öğretmen Lisesi müzik öğretmenidir. 1976 ortalarında Antakya’ya gider. Orada önce Mustafa Burgaz ile tanışır. TDAS’ı bırakır ve döner. İkinci gittiğinde, TDAS’ın okunduğunu ve doğru bulunduğunu görür. Durumu içinde benim de bulunduğum Genel Komite’ye iletir.
Yüksel’in Antakya’daki örgütlenmeyi teorik olarak gelişmiş bulduğu tamamen Mihrac’ın uydurmasıdır. Tam tersine, Yüksel bu kentte bazı kişilere dikkat edilmesi gerektiği görüşündeydi. Mihrac’ı da bunlardan bir tanesini olarak görüyordu.
Yüksel, 1977 Ocak ayında yapılması planlanan yaygın bombalama eylemlerinin Trabzon bölümünü gerçekleştirmek için gittiği bu kentte hazırladığı bombanın patlaması sonucu hayatını kaybetti. Ölümünün üzerinden neredeyse 33 yıl geçti. Ölüleri konuşturmaktan başka çaresi kalmamış olan Mihrac Ural’ın aklına da "Hatay Kurtuluş Örgütü" fikrini Yüksel’e bağlamak geldi.
Mihrac Ural benim Yüksel’i iyi tanıdığımı biliyor. Dahası, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiğimiz dışında örgüt yayını olarak çıkan her şeyi benim yazdığımı da biliyor. Bu durumda, Yüksel’in "Hatay Kurtuluş Örgütü" gibi bir fikri olsaydı bunu benim mutlaka bileceğimi de bilmesi gerekirdi.
Yüksel’den ne "Hatay sorunu" ne de "Hatay’ın kurtuluşu" gibi sözler duymadım. Bırakın Yüksel’i bunlar hiç birimizin aklının ucundan bile geçmiyordu. Mihrac Ural’ın da geçmiyordu. 1980 sonunda ben de Suriye’ye gittim. Bu döneme kadar yayınlanmış bütün örgüt yazılarında ne "Hatay sorunu", ne "Hatay’ın kurtuluşu" ne de "Hatay Kurtuluş Örgütü" kelimesini bile bulamazsınız.
Örgüt yazılarında uzun dönem ulusal sorunla ilgili bir belirleme yer almadı. Bu konuda açıkça yetersizdik. 1978’in ikinci yarısında Emeğin Birliği dergisi ile Kurtuluş arasında ulusal sorun konusunda yapılan polemiği izledik ve Emeğin Birliği’nin görüşlerini doğru bulduk. Konya Cezaevi’nde Emeğin Birliği sayılarının büyük bölümünü okumuştum.
Biz ki daha Kürt sorunu konusunda bile hayli yetersiziz, ama "Hatay sorunu" diye bir sorun ortaya atacağız. Ve işi iki yıl öncesinde, 1976’da "Hatay Kurtuluş Örgütü"ne kadar götüreceğiz. Hadi canım sen de!..
1981 yılına gelinceye kadar bu örgütte "Hatay sorunu" lafı bile edilmedi, kimsenin aklına da böyle bir şey gelmedi.
Suriye için bu sorun büyük önem taşıyordu. Suriye, Hatay’ı kendi toprağı olarak görüyordu. Bu yıllarda Suriye’de bulunmak zorunda olan örgütler, Hatay sorununu da programlarına aldılar. Kimsenin bu sorunun ciddiyetine inandığını söyleyemem. Öyle ya, Hatay’daki Arap halkı bu bölgenin ilhak olduğuna inanıyor ve kurtulmak –yani Suriye’ye bağlanmak- istiyorsa, bunun için küçük de olsa bir mücadele belirtisi göstermesi gerekirdi. Böyle bir belirti yoktu. Dahası, çok sayıda örgüt, Suriye’yi zorunlu olarak bir süre kalınacak, Türkiye’ye göre hayli geri bir ülke olarak görüyordu. Bu nedenle Suriye’den ayrıldıktan sonra Hatay konusuyla ilgilenen bir örgüt bulmak mümkün değildir.
Mihrac Ural ise Acilciler’i tasfiye ederek Muhabarat’a teslim etti. Örgüt "Hatay Kurtuluş Örgütü"ne dönüştürüldü. Hatay’ın gerçekten de kurtuluş sorunu vardı. Hatay, Mihrac Ural ve çetesinden kurtarılmalıydı. Bu konuda önemli adımlar attık.
"Hatay Kurtuluş Örgütü"nü ya da Acilciler’in bu örgüte dönüştürüldüğünü kabul etmek ve bunun için Yüksel Eriş’ten medet ummak, aslında "Ben Muhabaratım" demenin öteki türlüsüdür.
Mihrac Ural’ın Suriye’de yaşayabilmesinin koşulu bu örgüttür. Böyle bir örgütün Hatay’da Muhabarat’ın uzantısı olarak örgütlenmesidir. "Hatay Kurtuluş Örgütü" başka kimi ilgilendirir. Bu örgütün en büyük sorunu şu : Hatay halkı böyle bir örgütle ilgilenmiyor. Neden ilgilensin? Ekonomik gelişme düzeyi ve demokratik olarak Türkiye’den hayli geride olan Suriye’ye neden bağlanmak istesin?
Mihrac Ural böylece Acilciler diye bir örgüt bulunmadığını ve bunun "Hatay Kurtuluş Örgütü"ne dönüştürüldüğünü de kabul ediyor. Bu da zaten çok kişinin bildiği bir gerçeklik.
Öteki dünya varsa eğer, Ali Çakmaklı orada seni sabırsızlıkla bekliyor olsa gerek. Şimdi kesin, Yüksel de bekliyordur. Ve öteki arkadaşlarımız, senin öldürdüğün ve öldürttüğün arkadaşlarımız. Varsa eğer, iki alemi de sana dar ediyoruz Mihrac…
9 Kasım 2009