İkinci isim kim diye soracaksınız. Anlatmaya tanıtmaya çalışayım. Suriye'de dört ay kaldım. 1980 yılı Aralık sonlarından 1981 yılı Nisan ayı sonuna kadar...
Muhtemelen 1981 yılının Mart ayıydı, zira dışarıda hava soğuk ve rüzgârlıydı. Kaldığımız Bassit Köyü'nde Liva İskenderun gecesi yapılıyordu. Cemil Esad ve adamlarının düzenlediği bu geceye biz de birkaç kişiyle katılıyorduk.
Gecede "Liva İskenderun"dan başka tek kelimesini anlamadığım konuşmalar sürerken, katılanlara pişmiş tavuk dağıtıldı. Nedendir bilmiyorum, biz yemek almadık. Geceye ara verilmiş, bir kenarda birkaç kişi duruyoruz. Bir kadın elinde tabakla geldi, önümüzde yavaşlayıp tavuktan bir parça kopardı, “Göstere göstere!..” denir ya, işte öyle ağzına attı. Sonra dönüp bir daha geldi, aynısını yaptı.
Böylesini de görmemiştim. Sonradan görme insan görmüştüm ama, bu kadın sonradan da görmemişti. Anlaşılan, hiç görmemişti. Bizi imrendireceğini filan mı sanıyordu galibi. Yanımdakilerden birisine, "Kim bu?.." diye sordum.
Cemil Esad'ın Kırdaha Köyü'nde arkadaşlara Arapça öğretiyormuş. Aynı zamanda Cemil Esad'ın sekreteri imiş. Kim olduğunu şimdi hatırlamadığım arkadaş, "Aynı zamanda Cemil Esad'ın şeyi" diye eklemişti.
Sonra kadını unuttum. Zaten hatırlamam için de bir neden yoktu. Lakin, Mihrac Ural unutturmuyor ki. Kırdaha'ya sık sık gidip geliyor ve her geldiğinde Cemil Esad ile bu kadın arasındaki ilişkiyi anlatıyordu. Kadının adını o zaman takma isim olarak Faize diye biliyordum.
Mihrac'ın birgün yaptığı espriyi halen hatırlarım: Yine Kırdaha'dan gelmişti. Cemil Esad ile görüşememiş. Kendisi uyuyormuş. Mihrac gülerek, “Herhalde Faize ile uyuyordur" demişti.
Mihrac böyle konuşur da öteki insanlar durur mu. Kırdaha'da kursa gidip gelenler artık her gün Faize'den söz ediyorlardı. Gittikçe bu söz ediş kadınla ilgili çirkin terimlerle süsleniyordu. Ben ilgilenmedim. Cemil Esad'ın kiminle ne yaptığı beni ilgilendirmez. Aslında kimseyi ilgilendirmemesi gerek ama bazı insanların neden bu kadar ilgilendiklerini de anlamış değildim.
Bazı yerlerde insanlar sabahtan akşama kadar pencerede oturup çevreyi gözlerler. Yakın evlerde kim kiminle ne yapıyor diye düşünürler ve düşündüklerini de herkese yayarlar. Burada yapılan da onun gibi bir şeydi...
Suriye'den ayrıldıktan yıllar sonra bu kadınla ilgili başka şeyler öğrendim.
1. Mihrac bu kadınla evlenmişti. İş bu kadarla kalsaydı beni ilgilendiren bir durum yine yoktu. Ama iş bu kadarla kalmıyordu.
2. Kadın, asıl adıyla Malak Fadal, örgütün kasasıydı. Mihrac Almanya'ya gittiği sırada topladığı paralarla, Türkiye'den gelen paralarla, Suriye'de çok sayıda yoldaşın çalışıp kazanarak örgüte verdiği paralarla, Hollanda ve Libya'dan gelen paralarla alınan taşınmaz malları ya bu kadının ya da kadının kızkardeşinin üzerine yapıyordu.
Gerekçe, malların güvencede olmasıydı. Bu, sahte bir gerekçeydi. Mihrac'ın kendisi de Suriye vatandaşıydı ve dahası bu malların en azından bir bölümü Avrupa ülkelerinde "güvenceye" alınabilirdi. Ama o zaman Mihrac'ın denetiminin dışında kalırlardı. Malak Fadal örgütün kasası olduğu için beni ilgilendirmeye başladı.
3. 1982'de Suriye'de ayrılan gruptan arkadaşlar sonraki aylarda Paris'e geldiklerinde Adil bana, "Bildiğin gibi değil, orada ahlâk sükut etti" dedi. Ben de artık ayrılmış olduğum ve bu insanların ahlâkı beni ilgilendirmediği için ayrıntısını sormadım. Yıllar sonra, bu “sükut“ etmenin artarak devam ettiğini öğrenedim.
Bu kadarı da olmaz ama olmuş. Cemil Esad, Mihrac Ural'ı çağırıyor ve Malak Fadal'ı gösteriyor, "Sizden bir bununla evlensin!.." diyor. Mihrac kadını pazarlamaya başlıyor. Arkadaşlardan birisine teklif ediyor, kabul görmüyor, başkasına teklif ediyor, o da kabul etmiyor. Bu durumda emir de yüksek yerden geldiği için mecburen kendisi evleniyor. Bu olayı iyi bilen arkadaşlar var, isterlerse ayrıntılarıyla anlatırlar.
Malak Fadal örgütün kasası olmasaydı, kiminle ne yaptığı beni hiç ilgilendirmezdi. Pisliğin içine bir kere girdiniz mi, bunun her tarafa bulaşması kaçınılmaz oluyor...