MİHRAC URAL - BİTİŞ NASIL OLDU?..

Önceki yazının sonunda, geçtiğimiz yılın ilk aylarında Özgür Medya’da bir türlü yazı yazamaması üzerine Mihrac Ural’ın bana karşı başlattığı saldırıda kalmıştık. İşin gerçeği, bu saldırı daha önce başlamıştı. Sadece açık olarak yapılmıyor ama hemen herkesin bildiği şey sözümona gizlice el altından yürütülüyordu.

Değişik arkadaşlar bana Faiz isimli bir kişiden ileti aldıklarını ve bu iletide hakkımda değişik iddialara yer verildiğini, bu kişinin kim olduğunu soruyorlardı. Bu kişiyi tanımıyordum. Sonradan anlaşıldı ki, Faiz, büyük bir saflık göstererek internet sitesinin şifresini Mihrac’a vermiş, o da Faiz’in adını kullanarak etrafa benim hakkımda iletiler göndermiş. 

Başka arkadaşlardan da benzer haberler alıyordum. Bu kez değişik isimler kullanılarak benzeri iletiler gönderiliyordu.

Görüldüğü kadarıyla açık bir savaş kaçınılmazdı. Savaş madem ki kaçınılmazdır, bu savaşı güçlü olduğun zamanda kabul edeceksin. Özgür Medya’da yayınlanan 1982 başlıklı yazıyı bu sırada yazdım. Site okurları örgüt tarihinde önemli yer tutan 1982 ayrılığını merak ediyorlardı. Bunu anlattım ve tabii isim vermeden ama anlaşılabilir şekilde Mihrac’tan da söz ettim. Bunun kendisini kışkırtacağını biliyordum ve açıkçası istiyordum da. El altından sürdürülen saldırı açığa çıkarılmalıydı. Aynen öyle oldu… 

Açıklığa kavuşturmam gereken bir mesele vardı. Bu adamı neredeyse 25 yıldır görmedim. Herhangi bir ilişkim de olmadı. Bu uzun zaman zarfında acaba değişmiş miydi, yoksa benim bildiğim eski kişi miydi? Önemli bir değişim göstermediğini tahmin ediyordum ama bu işler tahminle olmaz, somutta görülmesi gerekir. Sonuçta, bir savaşa giriyorsunuz ve düşmanı iyi analiz etmeniz gerekir.

En iyi yöntem beklemek ve karşıdakinin hareket tarzından sonuçlar çıkarmaktı. Bu birinci adım. Bununla ilgili ikinci adım, kendi konumunu da dikkate alarak en azından başlangıç için bir hareket tarzı belirlemekti. Devrimci harekette yıllar boyunca oluşmuş sağlam bir yerim vardı. Mihrac’in değişik isimlerle birlikte saldırısı bu yeri sarsamazdı. Bu iki belirlemeden çıkan sonuç, “söylenen her şeyi kabul et ve olduğun yerde dur” olarak ifade edilebilir.

Ne diyordu karşımdaki? 

Engin itirafçıdır. 

Evet doğru!.. 

Engin, Özel Harp dairesi ile çalışıyor. 

Evet bu da doğru!.. 

Ve şimdiye kadarki çizgimi sürdürüyorum, haydi bakalım ne yapacaksın?

Mihrac Ural’ın bir bölümü uydurma olan değişik isimleri de işin içine katarak aynı şeyleri tekrarlamanın ötesinde yapabileceği bir şey yoktu. Gerekli bazı açıklamaların dışında öyle duruyordum. Haydi bakalım ne yapacaksın?

Hayrettir, Özgür Medya’da yazan bir arkadaş, izlenilen politikayı ve muhtemel sonuçlarını anlamış ve bir yazısında anlatmıştı. Yazının tarihini tam olarak hatırlamıyorum, Haydar Kılıç’ın eski yazılarına bakılıp bulunabilir. 

Yaklaşık şöyle diyordu. Bir taraf çok etkili olacağını zannettiği silahının etkisizliği karşısında şaşırıyor ve ne yapacağını bilemiyor; öteki taraf ise hareket tarzını belli etmiyor. Sonuç, sesi pek çıkmayan tarafın lehine olacak gibi görünüyor.

Aşağı yukarı söylenilen buydu ve de doğruydu.

Karşımdakinin 1982’den beri pek değişmemiş olduğunu anlamam için birkaç ay yetti. Hep aynı numara: Abartılı değerlendirmeler, karşısındakini kışkırtmaya çalışan suçlamalar, insanları bana karşı kışkırtmalar, kendisini ilah gibi görmeler ve sanki azçok kalabalık bir grupla birlikte hareket ediyormuş imajı vermeye çalışmak. Grubu çok göstermek için birkaç gerçek ismin yanında uydurma isimler de bulabilirsiniz. Sonuçta internet ortamı, zor değil…

Bu arada neredeyse 25 yıldır bağlantım olmayan ve daha önce ancak duyumlarla bilgi sahibi olduğum Mihrac Ural hakkında da epeyce bilgiye ulaştım. Sonraki gelişmeler bu bilgimin epeyce az olduğunu gösterdi. Dikkatimi çeken, çok kişi çok şey biliyordu. Örgüt içi cinayetler, örgüt mallarının eşinin ve baldızının üzerine yapılması, Muhaberat ilişkileri, Acilciler görünümünde Hatay Alevi Örgütü kurulması…

Peki biliniyorsa neden konuşulmuyordu?

İki nedenle: 

Birincisi,  insanların birbiriyle bağı zayıftı. Çok kişi birbiriyle konuşmuyordu. Mihrac, kendisine karşı olan insanları sürekli olarak bölmek için çabalamış ve bunun için yalan ve dedikodunun her türlüsüne başvurmuştu. Bu konuda başarısız olmuş da denilemezdi. 

İkincisi,  kendisine karşı çıkan hakkında hemen kampanya açıyordu. Tipik yöntemi, kişiyi polislikle, MİT ajanlığıyla suçlamak, bu da olmazsa haindir korkaktır gibi kişisel karalamalara girmekti.

Mihrac Ural’ın amacı savaşı belirli bir çerçevede tutmaktı. O saldıracak ve ben de saldırıya karşı savunma yapacaktım. Karşımızdakinin sermayesi bu kadar. Barutu az bu nedenle kısa sürede sonuç almak zorunda, yoksa işi kötü. 

Ve yaklaşık bir yıl önce şiddeti gittikçe artacak saldırıya başladım. Önce ne yaptığımı anlamadı. Onun saldırıları karşısında savunmaya geçmek yerine, doğrudan saldırıyordum. Savaşı hiçbir zaman karşı tarafın istediği çerçevede tutmayacak, bu çerçevenin dışına çıkaracaksın. Ne söylüyorsan kabul… 

Benim için söylediğin her şeyin doğru olduğunu kabul etsek bile, bunlar senin bir Muhaberat elemanı, Suriye ajanı ve devrimci katili olduğun gerçeğini değiştirmez. İşin bu tarafını hiç düşünmemiştin, öyle değil mi?

Mihrac Ural, sen kendi hayal dünyasında yaşayan ve ciddi psikolojik sorunları olan birisin. Kiminle dans ettiğinin farkında değilsin. Bu işlerde senin bildiğin kadar benim unutmuşluğum var. 

Bundan sonraki gelişmeleri somut olarak anlatmayayım. Sitedeki yazıları izleyen herkes farklı gelişme aşamalarını biliyor. Yazılar da sitede duruyorlar, gerekli görülüyorsa yeniden de okunabilirler.

Bu süreç içinde beni şaşırtan iki noktaya değinmeliyim: Mihrac Ural geçtiğimiz yılın sonbaharına doğru durumun kendisi için hiç de iyi gelişmediğini gördü. Onda barut bitmişti, karşısındaki taraf ise daha yeni başlıyordu. Bu nedenle bu işi durdurmaya çalıştı. 

Yöntemi biliyorum, her zaman aynı: Değişik kişileri işin içine çekerek yüksek sesle kampanya yürütmek ve bu vasıtayla karşı tarafı etkilemeye çalışmak. Bu amaçla insanlara değişik ünvanlar dağıtmak. Böylece değişik insanlar kendilerini bir şey sansınlar ve kendilerinden istenileni üzerinde fazla düşünmeden yapsınlar…

Buna karşı yöntem basit: Yapılmaya çalışılanı dikkate almamak ve devam etmek. Mihrac Ural’ın kendisi kim ki, bol keseden dağıttığı ünvanların herhangi bir anlamı bulunsun? Burada değineceğim iki nokta var: 

Birincisi:  Bu kişi ile 1978-1979 arasında dört ayrı cezaevinde toplam yaklaşık on ay kadar birlikte kaldık. Adam beni hiç tanımamış. Oysa, hapishanede kişinin kendisini gizleyemeyeceği açık bir ortam vardır. Bütün gün birliktesin, yani olduğundan başka türlü görünemezsin. Mihrac Ural, buna rağmen, karar verince sonuna kadar gittiğimi ve kimin ne söylediğine aldırmadığımı öğrenememiş. Şimdi fena halde öğrenmiştir…

Her zaman aynı yöntem: Kafasında bir şeye karar veriyor, mesela “bu kişi böyledir, bu iş şöyledir” diyor, sonra da üst perdeden konuşarak bunu karşısındakilere kabul ettirmeye çalışıyor. Karşısındaki onun istediği gibi davranmazsa, bu numaraya düşmezse de, ne yapacağını şaşırıyor. Bu kez yine başkalarını devreye sokmaya çalışıp aleyhine gelişen süreci durdurmaya çalışıyor…

Mihrac Ural’ın çıkardığı gürültünün arkasına bakarsanız, bomboş bir insan göreceksiniz. Dikkate alınabilecek hiçbir yeteneği bulunmayan, çapsız, bu çapsızlığı pis yöntemlerle saklamaya çalışan ve bu amaçla da bol gürültü yapan bir tip… 

İkincisi:  Bazı insanlar Mihrac Ural’ın çıkardığı gürültünün etkisi altında kaldı ve bunların arasında bu sürecin durdurulması gerektiğini savunanlar çıktı. İddiaya göre, “bu durum devrimci harekete zarar veriyor”muş. 

“Devrimci harekete zarar vermek!..” büyük laf, ama temeli bulunmuyor. Nasıl zarar veriyormuş? Birkaç madde sıralayalım:

Ali Çakmaklı’nın nasıl öldürüldüğünün aydınlanması, 12 Eylül sonrasının bu ilk sol içi infazının aydınlatılması, devrimci harekete nasıl bir zarar vermiştir? 

Nebil Rahuma’nın nasıl öldürüldüğünün ortaya çıkması, mezarının bulunması devrimci harekete nasıl bir zarar vermiştir?

Nebil Rahuma’nın Mihrac Ural tarafından polisle anlaşılarak yakalatılmasının ortaya çıkarılması nasıl bir zarar vermiştir?

Acilciler’in Filistinliler arasındaki savaşta Suriye ile birlikte davranarak, El Fetih’e saldırması, en büyük Filistin grubuna karşı savaşta yer alması, bunun ortaya çıkması, devrimci harekete nasıl bir zarar vermiştir? 

Sami yoldaşın, Yusuf yoldaşın, Hanna Maptunoğlu’nun infazlarının ortaya çıkarılması nasıl bir zarar vermiştir? 

Muhaberat ile birlikte askeri operasyon yapılmasının ortaya çıkması, Acilciler kılığındaki Hatay Kurtuluş Örgütü’nün ortaya çıkarılması nasıl bir zarar vermiştir?

Maddeleri çoğaltabilirim, ama bu kadarı yeterlidir. 

Bunların ortaya çıkarılmasının, devrimci harekete zarar vermekle ilgisi bulunmuyor. Tersine, tarihin karanlıkta kalmış sayfalarının aydınlatılması, devrimci harekete yararlı olmuştur. Her örgüt için benzeri aydınlatma çabaları şimdi çok yerde yürüyor. Gerçeği ortaya çıkarmak neden zarar versin?

Mihrac Ural’ı nitelendirmek için kısa bir belirleme yapmak gerekirse, şu söylenebilir:

Karşımızdaki tipik bir kenar mahalle lümpenidir. Ne teorik ne de pratik kayda değer hiçbir özelliği yoktur. Ne girdiği doğru dürüst bir eylem vardır, ne de insanların aklında kalmış bir yazısı (kitap zaten yok, ondan söz etmiyorum). 29 yıldır kaldığı Suriye’de, Muhaberat ile birlikte çalışmak ve örgüt parasını cebe indirerek zengin olmanın dışında yaptığı herhangi bir şey de yoktur. 

Bazı arkadaşlar karşılarındaki bu çapsızlığı görmeyip, onun sahte hedefler öne sürmesine bazen kanıyorlardı. Geçmiş zaman kullanıyorum çünkü artık herkes gördü. Birilerini şöyle ya da böyle kışkırtır, önünüze sürer. Sizden beklediği, önünüze sürülenle çatışmaya girmenizdir. Böylece hedef dağılacaktır…

Yahu bu ne kadar zavallı bir adamdır... 

Senin yaptığına karşı çıkana uygun bir cevap verirsin ve yoluna devam edersin. Daha önce karşı çıkan, eğer biraz kafası çalışıyorsa, kısa sürede durumu görecektir. 

Dedim ya, gürültü çıkarmanın, üç kağıtçı bir esnaf gibi bağırarak çürük mal satmaya çalışmanın dışında, Mihrac Ural’ın herhangi bir özelliği yoktur. Bu nedenle beni düşürmek istediği duruma kısa sürede kendisi düştü.

Başta hedef sadece bendim. Sonra benim yanıma Adil, İbrahim, Hasan, Erkan da eklendi. Birkaç isim daha sayabilirim. 

Mihrac Ural’ın çok sayıda numarası ortaya çıktı. Son olarak, Suriye’deki durum  gündeme geldi. Suriye, Ortadoğu’da bir süreden beri Kürtlere en fazla baskı yapan ülke durumundadır. Avrupa’nın değişik kentlerinde Kürtler, Suriye elçiliklerinin önünde bu baskıyı protesto ediyorlar. Mihrac Ural 29 yıldır Suriye’de yaşıyor ama Türkiye’deki Kürtlerin haklarını –sözümona- savunmanın ötesinde hiçbir şey yapmıyor. Yaşadığın ülkedeki Kürtlere yapılan baskıları hafif de olsa protesto etsene… 

Edemez! Muhaberat’tan izin alamaz…

Demokrasiyi savunuyormuş! Hadi ordan! 29 yıldır yaşadığın Suriye’de daha fazla demokrasi için mücadele etsene. Türkiye, sahip olduğu bütün eksikliklere karşın, Suriye’den daha demokratik bir ülke. Türkiye ile Suriye’nin arası şimdi son derece iyi. Ortak askeri tatbikat yapmanın yanı sıra, iki ülkenin hükümetlerinden bakanlar ortak kabine toplantısı bile yapıyorlar. Sıkıysa karşı çıksana. Bu gibi konuların, bağırarak bozuk mal satmaya çalışan işportacı anlayışıyla üzerinin örtülmesi mümkün değildir.

Son zamanlarda Arap milliyetçiliğine soyunuyormuş. Soyunsun, eskiden olduğu gibi giyinemeden ortada kalır. Milliyetçi bir hareket örgütlemek bile zor bir iştir ve belirli yetenekler ister. Dahası, aklı başında hiçbir insan, ekonomik olarak Türkiye’den daha geri ve faşizan bir yönetime sahip Suriye’ye sempati duymaz. Muhaberat’ın ve Mihrac Ural’ın paranın ucunu göstermesine kanan birkaç salak çıkabilir, onlardan da bir şey olmaz… 

Ne demişler: Arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim!.. 

Mihrac Ural gibi devrimci katili bir pisliğin yanında duran, demek onun gibi bir şeydir. Bu nedenle azıcık bile olsa kafası çalışan hiç kimse artık orada durmuyor. 

Birlikte iyi bir iş yaptık arkadaşlar…

Öldürülen yoldaşlarımızı geri getirmek mümkün değil. Ama onların anısına karşı olan görevimizi yerine getirdik. Cinayet işleyeni ve işleteni açığa çıkardık. Mihrac Ural’ın yaptıklarını yanına bırakmadık… 

DÜZELTME: Yazı ilk yazıldığında hemen başlarda adı geçen kişinin adı Faiz olacaktır, Cabir değil. Faiz'in soyadı Cabiroğlu olduğu için yanlışlıkla Faiz yerine Cabir yazmışım. Şimdi düzelttim. Durum ortaya çıktıktan sonra Faiz sitesindeki ilgili yazıları kaldırmıştır, gösterdiği hassaslık takdire şayandır. 

2 Ağustos 2009