Bildiğiniz şeyleri bir daha anlatmayacağım. Bunun yerine, bilinenler arasında nasıl bir bağlantı bulunduğunu anlatacağım. Şunu unutmayalım: Hiçbir önemli gerçek kendi başına var olmaz. Başka olaylar, gerçekler tarafından da desteklenir. Kanıt ne kadar güçlü olursa olsun, bir gerçek ya da gerçek gibi görünen şey kendi başına varsa, başka olaylar tarafından desteklenmiyorsa, o zaman ancak yanında soru işaretiyle birlikte var olabilen bir gerçek haline gelir. Bu nedenle, ortaya konulan bir tezin doğruluğunu sınamanın en iyi yolu, onun kanıtlarına bakmakla yetinmemek, başka olaylarla da desteklenip desteklenmediğini değerlendirmektir. Buradan Mihrac Ural’a gelelim...
Mihrac Ural kesin olarak polistir. Çünkü onun polisliğinin kanıtı başka olaylarla da desteklenmektedir. Mihrac Ural’ın polisliği konusunda karşımızda tek bir doğru yoktur, kombine bir gerçek vardır. Değişik olaylar tarafından desteklenen bir gerçek vardır. Bu gerçeğe nasıl vardık?
Mihrac Ural’ın Muhabarat ile yakın ilişkisi fazlasıyla biliniyor. Bırakın duymayı, devrimci hareket içinden şu veya bu nedenle Suriye’de kalmak zorunda kalmış herkes Mihrac Ural’ın Muhabarat ile bağlantısını biliyor. Ve hatta onun tarafından Muhabarat’a ihbar edilmemek için tedbir de alıyordu. Bizim yaptığımız, bu bilinenden hareketle geriye doğru gitmekti.
Mihrac Ural, Suriye’ye geldikten 6 ay sonra bu ülkenin vatandaşı yapıldı. Bu ülkeye gelir gelmez gerek kendi örgütünü gerekse de 12 Eylül 1980’den sonra bir bölümü Suriye’ye gelmek zorunda kalan Türkiyeli devrimcileri etkileyebilmesi için önüne çeşitli olanaklar serildi. Başka bir yazımda da belirttiğim gibi, Mihrac Ural bu olanaklar sayesinde “Türkiye devriminin önderi olacağını” bile düşünebiliyordu o zamanlar...
Buradan hemen çıkan sonuç şudur: Bu işin öncesi var. Bir insan hiç bilmediğini söylediği bir ülkeye gidip az mamanda bu kadar fazla olanağı elde edemez. Muhabarat ile ilişki önceden vardı ve bu ilişki, Suriye’ye gittikten kısa süre sonra Muhabarat’ta polis olarak çalışmaya başlayan ve daha önce Mihrac Ural tarafından örgütün “Türkiye sorumlusu” yapılmış olan Tacettin Sarı tarafından kurulmuştu.
Burada durup konunun Türkiye tarafını araştırırken bir açıklama aradaki kayıp halkayı ortaya çıkarıverdi: Erkan, çocukluktan beri yakın arkadaşı olduğu Nebil’in kendisine, iki kez Mihrac Ural’dan gelen ve onun el yazısıyla yazılmış notta yazılanlara göre hareket etmesi sonucu yakalandığını söyledi. Erkan bunu yeni söylemiyordu. Aralarında Mehmet Yavuz’un da bulunduğu değişik kişilere çok daha önce söylemişti. “Aksini iddia eden varsa, nerede ve kimlerin yanında söylediğimi de söyleyebilirim” diyordu. Kimseden ses çıkmadı...
Hemen arkasından şu soru gelir: Mihrac Ural Nebil Rahuma’yı polise ihbar ettiyse, bu durum neden polis ifadesinde yer almıyor? Cevap gayet açık: Herkes bilir ki, polis ifadesi iki çeşittir. Bir tanesi polis tarafından kâğıda yazılandır. İkincisi ise, polise söylenilen ama yazılmayandır. Anlaşılan o ki, Mihrac Ural polisle anlaşmıştı. Polis de, anlaşmalarına uygun olarak, Mihrac Ural’ın ifadesini düzenlemişti.
Burada şunu soralım: Mihrac Ural’ın polisle anlaşması konusu başka olaylar tarafından da destekleniyor mu? Evet, hem de çok sayıda başka olay tarafından destekleniyor. Daha önce biz bu olaylara anlam veremiyorduk. Mihrac Ural’ın polisle anlaşmış olabileceği hiç aklımıza gelmemişti. Nebil’in Erkan’a söyledikleriyle çok sayıda olay birbirine bağlanıverdi.
Bunları görelim:
Birincisi: Mihrac Ural 1977 Ağustos yakalanması da dahil olmak üzere örgütümüze yönelik polis operasyonlarıyla ilgili olarak araştırma yapılmasını sürekli engellemiştir. Araştırma yapılmasını bizzat ben istemiştim. Mihrac kesin olarak karşıydı ve diğer arkadaşlardan destek bulamayınca araştırma yapılması için ısrar etmedim. Sonuçta, Mihrac Ural’ın da yakalandığı 1978 Mart operasyonu yıllarca karanlıkta kaldı.
Mihrac neden polis operasyonlarıyla ilgili olarak araştırma yapılmasını istemedi? 1977’den başlayacak bir araştırma burada durmayacak ve 1978 operasyonu da araştırılacaktı. O zaman da Nebil’in konuşma tehlikesi vardı: “Madem herkesin nasıl yakalandığı araştırılıyor, benimki de araştırılsın. Ben iki kez Mihrac Ural’ın bana iletilen pusulalarıyla yakalandım” dedi mi, Mihrac’ın işi kötüydü. Sürekli olarak bunu engellemeye çalıştı.
İkincisi: Mihrac Ural, Ankara’da ve İstanbul’da üç hafta işkence gördüğünü söylüyor. Polis işkencesini biliyoruz. Üç hafta işkence görenin ne durumda olacağını da tahmin etmek zor değil. Mihrac Ural cezaevine girdikten yaklaşık 6 hafta sonra Isparta Cezaevine, yanımıza geldi. Maşallah domuz gibiydi. Ayakları başta olmak üzere bedeninde herhangi bir işkence izi de bulunmuyordu. Hiçbir sakatlığı bulunmadığı gibi, bizden iyi koşuyor ve voleybol oynuyordu. Yani Mihrac Ural kayda değer bir işkence görmemişti.
Üçüncüsü: Mihrac Ural tahliye olacağına inanıyordu. Sayısını tam hatırlamıyorum ama 5 veya 6 kentte hakkında açılmış soruşturma vardı. En azından örgüt üyesi olarak –yani 15 sene- ceza alması kaçınılmazdı. Ama o inatla tahliye olacağını savunuyordu. Bu nedenle de hiçbir zaman kaçmayı düşünmedi, kaçmaya teşebbüs etmedi. Adana Cezaevi’ndeki arkadaşlar Mihrac Ural’ı kendileriyle birlikte kaçmaya zorladıklarını anlatırlar. Anlaşılan odur ki, Mihrac Ural’a, “bizimle işbirliği yap, içerde fazla kalmazsın” denilmişti. Belki de bu temelde bir anlaşma yapılmıştı...
Dördüncüsü: Mihrac Ural kaçmak zorunda kaldıktan sonra, o dönem Adana’da bulunanların anlattığına göre, sürekli huzursuzluk ve korku içindedir. En kısa zamanda Suriye’ye gitmek ister ve Suriye’ye gönderilir. Neden?
Ülkede daha 12 Eylül bile olmamış. Mihrac Ural’ın benim gibi gazetelerde fotoğrafları yayınlanmamış, hakkında “vur emri” çıkarılmamış, kısacası benim kadar deşifre değil. Üstüne üstelik Güney bölgesi için iyi örgütlü olduğumuz yer de denilir. Öyle ise, o zaman bu telaş, bu acele nedir? Ben bile o kadar deşifre olmama rağmen İstanbul’da kısıtlı olarak örgütsel faaliyete katılırken, Mihrac Ural apar topar neden ülkeden kaçıyordu? Cevap şu olsa gerek: MİT’ten kaçıyordu. Bir kere daha yakalanırsa bu sefer ellerinden kurtulamayacak, kendisini televizyona çıkartıp öttüreceklerdi. İtirafçı Mihrac Ural’ı o zaman herkes görecekti. Bundan kaçtı.
Beşincisi: Mihrac Ural, Nebil Rahuma’nın öldürülmüş olmasından dolayı son derece mutludur. Bu nedenle, çeyrek yüzyıldan fazla bir süre onun nasıl öldürüldüğüyle ve cesedinin nerede olduğuyla ilgilenmedi, ailesine herhangi bir bilgi vermedi. Bunu Adana’dan Suriye’ye Mihrac Ural’ı görmeye giden iki kişiye yönelik davranışında da görüyoruz. Bunlardan bir tanesi –öyle olmadığı halde- Nebil’i kendisinin öldürdüğünü ve pişmanlık duyduğunu söylüyor. Onun ifadesine göre Mihrac’ın kendisini bir öpmediği kalmış. Yol parası yokmuş, onu da cebine koymuş. Nebil’in sözde yakın dostu olan Mihrac Ural, Nebil’i öldürdüğünü söyleyen kişiye nasıl davranıyor, görüyorsunuz. Buna Nebil’e yönelik olarak yıllar süren ilgisizliğini de ekleyin. Nebil’in öldürülmüş olması Mihrac Ural’ın canına minnetti. Sıkıldınız biliyorum, “bu kadarı yeter artık” diyorsunuz ama, bir madde daha var.
Altıncısı: Erkan, Nebil’in kendisini Mihrac’ın yakalattığıyla ilgili sözlerini açıklar açıklamaz Mihrac Ural panikledi. Bu, açık bir göstergedir. “Nebil’in kendisine çok bağlı olduğunu ve bu nedenle de kaçtıktan sonra kendisini Konya Cezaevi’nde ziyarete geldiğini” söyledi. Mihrac Ural’ın paniği o derecedeydi ki, o cezaevinde benim de kendisiyle aynı küçük koğuşta olduğumu unutuvermişti. Acaba Nebil, Mihrac Ural’ı ziyarete gelmişti de, ben mi görmemiştim? Mümkün değil. Koğuşların ve ziyaret yerinin yapısı nedeniyle mümkün değil. İki küçük koğuş vardı. Birisinde biz kalıyorduk. İki koğuştaki herkesi toplasanız 20 kişi ya vardık ya yoktuk. Küçük ve her yeri beton bir bahçemiz vardı. Duvarda geniş bir pencere vardı. Burası dışarıdan teneke benzeri bir kapakla kapatılabiliyordu. Ziyaret yerimiz işte burasıydı. Bizim kaldığımız yerle bu pencere arasında on metre ya vardı ya yoktu. Yani birisine gelen ziyaretçinin başkası tarafından görülmemesi mümkün değildi. Nebil Rahuma Konya Cezaevi’ne hiç gelmedi. Mihrac Ural’ın içine düştüğü panik ise bize gerekeni anlatıyordu. Durum budur...
Mihrac Ural polistir ve bu kombine bir gerçektir. Değişik olaylar tarafından desteklenen bir gerçektir. Sadece Suriye’de değil, Türkiye’de de polistir.
MİT-MUHABARAT-MİHRAC dediğimizde işte bunu anlatmak istiyoruz.
13 Kasım 2009