“Bu konuda bilinmeyen ne kaldı?” diye sorabilirsiniz. Konu büyük oranda açıklığa kavuşmakla birlikte, eskiden beri anlayamadığım bir nokta, olayların dizilişinde açık bir halka vardı: Mihrac Ural’ın Ağustos 1980’de Suriye’ye gittiğinden beri Muhabarat ile çalıştığını, THKP-C (Acilciler)’i tümüyle Muhabarat’a teslim ettiğini, bu ülkede örgüt militanlarına yönelik cinayetleri Muhabarat desteğiyle işlediğini biliyoruz. Bu konuda iz o kadar fazla ki, ek bilgilere gerek duyulmayabiliyor. Mihrac Ural bu konuda yalan söylerken sürekli olarak kendini de ele veriyor.
Mesela, Müntecep Kesici, Mihrac Ural’ın silahıyla öldürüldü. Kazayla değil, planlanmış bir provokasyon sonucu öldürüldü. Bir an için kaza ile öldürüldüğünü kabul edelim ve soralım: Müntecep’i öldüren kişiye ne oldu? Hiçbir şey olmadı...
Başka bir ülkede kaza ile bile olsa insan öldürseniz, hapse girersiniz. Suriye’de ise, Muhabarat’ın desteği sonucu Müntecep’i öldürene hiçbir şey olmadı. Cinayette kullanılan silaha bile el konulmadı. Bu silah Mihrac Ural’da durmakta ve kendisi “Müntecep’i bu silah öldürdü” diye değişik kişilere göstermektedir.
“Açık halka nedir?” diye sorabilirsiniz. “Bir ülkenin gizli servisi bu kadar aptal olamaz” diye düşünüyordum. Mihrac Ural, 1980’li yıllarından sonundan beri, yani yaklaşık 20 yıldır, Suriye adına Müslüman Kardeşler’e karşı eyleme gönderebileceği ya da yine Suriye adına Filistin Kurtuluş Örgütü’ne saldırtabileceği insan bulamıyor. Acilciler’in dönüştürüldüğü Hatay Kurtuluş Örgütü’nün de Hatay’da dikkate alınabilecek bir gücü bulunmuyor. İki dernek, Arapça kursları, cılız dağıtımlı bir dergi ve birkaç ilişkiden ötesi bulunmuyor.
Aklıma bu kişilerin bilinen son marifetleri geliyor: Bu sitede de “Suriye casusuna suçüstü” başlığıyla yayınlanmıştı. Ecevit Bahçecioğlu’nun da içinde bulunduğu birkaç kişi bir sınır karakolunun fotoğraflarını çekerken yakalanıyorlar. Arkası çorap söküğü gibi gidiyor. Başka kişiler, filmler ve belgeler yakalanıyor. Bu haber değişik gazetelerde ayrıntılı olarak yer aldı. Fotoğraflama isteğinin Muhabarat’tan geldiğini sanmıyorum. Türkiye’nin Suriye’yi askeri olarak tehdit ettiği ve sınıra asker yığdığı günler. Bir karakolu fotoğraflayacaksınız da ne olacak? Bu eylem Mihrac Ural’ın “iş yapıldığını göstermek” amacıyla Muhabarat’a yaranma çabasından ibarettir ve bunu bile becerememişlerdir. Muhabarat bu kadar beceriksiz ve güçsüz bir kişiye neden destek oluyordu?..
Mustafa Burgaz’ın ağzından bu sitede açıklandı: Mihrac Ural’ın Muhabarat’taki lakabı sırtlan’dı. Yani bir çeşit “leş kargası”. İşe yaramazlığını Muhabarat da biliyordu. O zaman neden?.. Ve bu nedeni öğrendik. Biz sürekli olarak Mihrac Ural’ın Muhabarat ile ilişkisinin başlamasında Tacettin Sarı’nın merkezi bir rol oynadığını düşünüyorduk. Tacettin Sarı, 1981 başlarında, ben Suriye’de iken, örgütten ayrılmış ve Muhabarat’ta polis olarak çalışmaya başlamıştı. Tacettin Sarı’nın daha Türkiye’de iken Muhabarat ile bağ kuran Mihrac Ural’ın bu bağlantısında rolü vardı, ama bu rol ikinci planda imiş. İşi esas yapan Zeki Ural, yani Mihrac’ın babası...
Suriye’de Mihrac Ural’ı koruyup kollayan da sadece Cemil Esad değil. Başkaları da var. Bunlar en az Cemil Esad kadar etkili kişiler. Bunların adlarını da öğrendik. Eksik halka böylece tamamlandı.
Mihrac Ural, bunları sen anlatır mısın, yoksa biz mi açıklayalım? Ali Sönmez Dosyası’nı açıklayacağız demiştik, açıkladık. Dut yemiş bülbüle döndün. Haydar Yılmaz’ın çağrısına cevap vermek için zamanın iyice azaldı. Sana on kere çağrı yapacak değiliz. Biz senin gibi palavracı değiliz. Bu site açılalı bir yıl beş ay oldu ve neler yapıldığını görüyorsun. İyi düşün. Feryat figan etmekle bizi durduramayacağını artık öğrenmiş olman gerekir...
24 Kasım 2009