ALİ ÇAKMAKLI - NEBİL RAHUMA

Nebil’in ölümünden Mete kadar Mihrac Ural da sorumlu. 

Ali Çakmaklı öldürülmeseydi, Nebil büyük ihtimalle öldürülmeyecekti. 1980'in Eylül ayında İstanbul’da Nebil’i infaz eden çevreden duyduklarımız, resmi açıklamadan daha önemlidir: “Ali Çakmaklı’nın intikamını aldık!..“  

Ali Çakmaklı’nın Mihrac Ural’ın emriyle ve polis olmakla suçlanarak öldürülmesi, hem Acilciler hem de HDÖ tarihinde bir dönüm noktasıdır. Bu ölümle kanlı bir yol açıldı. Daha önceki tarihimizde bunun benzeri yoktu. 1976’da Devrimci Savaş ayrılığı olmuş ama ayrılanlar ne birbirlerine silah çekmişler ne de birbirlerini polislikle suçlayıp ortadan kaldırmaya çalışmışlardı. 1978 sonunda HDÖ-Acilciler ayrılığı olmuş ve yine hiçbir olumsuzluk yaşanmamıştı. Bu konularda temiz bir harekettik. Ali Çakmaklı’nın öldürülmesi büyük bir kirlenmenin başlangıcı oldu. 

Politik rakiplerini pusuya düşürerek ortadan kaldırmak, polislikle suçlamak, karanlık yöntemlerle öldürmek ve öldürtmek sonraki yıllarda Mihrac Ural’ın başlıca yöntemi olacaktı. 

Nebil Rahuma’nın anılmasını, cesedinden geride kalanların bulunmaya çalışılmasını, insanların onunla ilgili anılarını anlatmalarını son derece olumlu buluyorum. Ama bunu yapan arkadaşlar ciddi bir eksikliği de gözden kaçrmıyorlar mı? 

Nebil’in öldürülmesi tek başına ele alınamaz, öncesi vardır. Nebil’in öldürülmesi, Ali Çakmaklı’nın öldürülmesiyle yakından ilgilidir. Mete Özer, Nebil’in öldürülmesi emrini verirken esasen varolan kanlı bir yola giriyordu. Bu durum onun sorumluluğunu azaltmaz, ama bu yolu kim açmıştı acaba? 

Bu nedenle, Nebil’in ölümünün sorumlusu sadece Mete Özer değildir. Bu iki ölümü birbirinden tümüyle ayrı olarak ele almak doğru olmaz. 

Nebil ile ilgili iki suçlama var: 

Birincisi, örgüt parasının bir bölümünü bize vermiş olması. Doğrudur! 24 Eylül 1980’de örgütsel ayrılıkta HDÖ tarafını seçmeye karar veren Ali Çakmaklı öldürülmemiş olsaydı, Nebil de öldürülmezdi. Belki böyle yapmayı düşünen olurdu ama kırk defa düşünmek zorunda kalırdı, zira tarihimizde böyle bir örnek yoktu. 

İkinci suçlama, bir yoldaşın eşiyle ilişkisi olmasıdır. Bu suçlamanın gerçeği yansıttığı düşüncesindeyim. Neden derseniz? Ortada yüzleşmeyle de desteklenen ciddi bir kanıt var. Böyle bir suçlamayla karşılaşan insan, sadece suçlamayı reddetmekle ya da susmakla yetinemez. Kendisini savunmak ve öne sürülen kanıtı çürütmek ya da karşı kanıt getirmek zorundadır. Aksi bir davranış suçlamayı kabul etmek demektir. Bence susmakla  ya da suçlamayı ciddiye almamakla Nebil’in yaptığı da bu olmuştur. 

Buradan hareketle, Nebil’in öldürülmesi ilkel ve feodal kökleri olan bir davranıştır. Örgütsel ceza verilebilirdi. Devrimciler, ölüm cezasını, kendi aralarında, sadece polis olduğu kesin olan insanlara karşı kullanırlar. 

Ali Çakmaklı’yı tanıyalım. Onunla ilgili bir internet sitesi ya da blogu kurulması ve hayat hikâyesinin, devrimci faaliyetlerinin onu tanıyanlar tarafından buraya aktarılması gerekir. Ali Çakmaklı Adana’da sevilen bir halk önderiydi. Kendisi hakkında öğretmen olduğunun ötesinde fazla bir bilgim yok. Bu bilgiyi onu yakından tanıyanların ortaya dökmesi gerekir. Eğer hemen internet sitesi ya da blog kurulması imkânı yok ise, Ali Çakmaklı ile ilgili bilgileri geçici olarak yayınlamayı üstlenebilirim. Ancak tekrar ediyorum, bunların ayrı bir yerde herkese sunulması daha doğru olur. 

Ali Çakmaklı’nın fotoğrafı ve yaşam öyküsü gerekli. Ek olarak, Ali Çakmaklı hakkında Mihrac Ural tarafından yazılmış olan “Karanlık Adam“ bildirisini bulabilirseniz çok iyi olur. Bu bildiriyi yayınlayalım ve Eylül 1980’de Ali Çakmaklı’nın ne kadar sudan gerekçelerle polis olarak suçlandığını hep birlikte görelim. 

Ali Çakmaklı’nın mezarının olduğunu duymuştum. Bilenler tam olarak nerede olduğunu söylesinler ve ilan edelim. 24 Eylül 2009’da Ali Çakmaklı neden anılmasın?.. 

28 Ocak 2009