KRİZ VE SOL BİLİM İNSANLARI

Gelişmiş kapitalist ülkelerden başlayarak orta derecede gelişmiş olanlara ve dünyanın geri kalanına dalga dalga yayılan ve şimdilik ekonomik ve bir oranda toplumsal boyutta kalan, politik boyuta sıçramayan kriz, çok sayıda kişideki yeni bir eğilimi iyice açığa çıkardı. Bilen de bilmeyen de konuşuyor ve yazıyor. Yazılı basın ve internet, kriz ile ilgili içerik olarak boş yazılarla dolu. Televizyon programlarında görülen ve adlarının önünde “filanca bankanın genel müdürü” ya da “finans uzmanı” sözcüklerini taşıyan kişilerin konuşmaları ise, insana tek kelimeyle sıkıntı veriyor. 

Sadece Türkiye’de değil, başka ülkelerde, örneğin Almanya’da da durum böyle. Sol insanlar, bu “görüş” bombardımanı altında kolaylıkla kime inanacaklarını şaşırabilirler. Neyse ki, tanınmış sol bilim insanları var.

Kim bunlar?

Uzmanlık alanlarındaki otoriteler arasında sayılan insanlar bunlar. Sol düşünceli oldukları için bizim tarafımızdan otorite kabul edilmiyorlar. Sağın önde gelen kişileri tarafından da bilgi ve çözümlemeleri dikkate alınan kişiler. Kuşkusuz sağ onlara karşıdır ve eleştirir, ama bilgi ve çözümleme düzeylerini de takdir eder. 

Birkaç örnek verirsek...

Dieter Rucht:  Sosyal hareketler konusunda otorite sayılır. Berlin’deki Sosyal Hareketleri İnceleme Enstitüsü’nün başkanıdır. Aynı zamanda ATTAC Bilim Kurulu üyesidir.

Elmar Altvater:  Ekolojik sosyalizm, sürdürülebilir kalkınma teorilerinin önde gelen temsilcisidir. O da aynı Bilim Kurulu’nun üyesidir.

Jörg Hufschmidt:  Sermaye ve finans piyasası uzmanı. “Almanya banka krizinden niçin İngiltere’ye göre daha az etkilendi?” sorusuna açık cevap verebilen az sayıda insandan bir tanesi. Diyor ki, “İngiltere’deki banka sistemi tümüyle özelleştirilmiştir. Almanya’da ise böyle değildir. Sparkasse adında devletin de ortak olduğu ve çok sayıda şubesi bulunan bir banka var. Devlet ortaklığı bu bankanın büyük finans maceralarına girmesini engellemiştir.”

O da aynı Bilim Kurulu’ndadır.

Alex Demirovic:  Frankfurt Okulu ve eleştirel toplum teorisi konusunda tanınmış kişidir. 

Frank Deppe, Wolfgang F. Haug, Birgit Mahnkopf, Joachim Hirsch... Sayı artırılabilir.

Frankfurt’taki Sigmund Freud Enstitü’nün kurucuları, Nazizmin Alman tarihi ve sosyal psikolojisiyle ilgisinin araştırılmasında önde gelen kişiler arasında yer alan Alexander Mitscherlich ve Alfred Lorenzer çok bilinen isimlerdi ve kendilerini sosyalist olarak tanımlarlardı. 

Sosyalistlerin bir toplumda prestij sahibi olmaları öncelikle teorik güçlerine ve bu alandaki prestijlerine bağlıdır. Hatırlayın, sosyalistlerin 1970 öncesinde ülkemiz fikir hayatı üzerinde değişik alanlarda neredeyse hegemonyası vardı. Sosyalizmin o dönemki büyük fikirsel gücü bu hegemonya olmadan düşünülemez.

Her fikir akımı, öncelikle alanlarında gelişmiş olan bilim insanlarını ve genel olarak aydınları saflarına kazanmak zorundadır. İlk kez Gramsci tarafından açık olarak ifade edilen bu tez, en büyük yandaşını sağda buldu. Neo liberalizmin fikir babası sayılan Hayek, Gramsci için, “organik aydınlar konusundaki görüşünün önemle dikkate alınması gerekir” der. 

Entellektüel yaşamı denetlemeden fazla ileriye gidemezsiniz. Neo liberalizm yaklaşık 40 yıldır bu alanda çalıştı ve başarılı da oldu. Neo liberalizmin aydınlarına karşı çıkan, bilgi ve çözümleme konusundaki gelişmiş düzeyi genel olarak kabul gören sosyalist ya da sol aydınlar olmadan, sol bir toplumsal projenin ilerlemesi neredeyse mümkün değil...

Bu insanlar kendiliğinden ortaya çıkmıyor. Onlara değer vermek, onları ileri itmek gerek. Bazı görüşleri eleştiri konusu olabilir, bu önemli değildir. Önemli olan, solda durmaları ile gelişmiş bilgi ve çözümleme düzeyleridir.

Almanya’da yükselen sol, sol bir partinin üyesi olsunlar veya olmasınlar, bu insanlar olmadan düşünülemez. Kitapları onbinlerce olmasa bile binlerce satılıyor. Çok sayıda tartışma toplatısına katılıyorlar. İnsanlar onları dinliyor ve tartışıyor. 

Bu herşey demek değil kuşkusuz, ama bu kadarı bile olmadan gerisi gelmiyor.