Şam'daki Muhaberat merkezinde kendisine yapacağı işler konusunda ders de veriliyor. Ancak kendisinin Suriye adına herhangi bir eyleme katılmak gibi bir düşüncesi bulunmuyor. Bir miktar silah ve patlayıcı da Paris'e getiriliyor. Bu tür maddeler aramadan geçmeşen diplomatik kuryelerle başka ülkelere sokuluyor.
Cabir'in "İbrahim Yalçın'ın çağrısına cevabımdır" yazısında belirttiği üzere, işin içinde İsviçre'deki Suriye elçiliği de bulunuyor. Müslüman Kardeşler'e karşı Paris'te yapılacak operasyonun bir "devlet operasyonu" olduğunu söyleyebiliriz. İşin içinde Muhaberat merkezi ve elçilikler de varsa, söz konusu olan ancak bir devlet operasyonu olabilir. Mihrac Ural bir çeşit "operasyon şefi" durumunda. Bunu, yanındaki Muhaberat elemanlarına direktif vererek Hasan Cabir ve İsa'yı kaçırtmasından, işkence yaptırtmasından anlıyoruz.
Suriye'de olan Paris'te tekrarlanıyor: Muhaberat'ı Acilciler içindeki rakiplerine ya da sözünü dinlemeyenlere karşı kullanmak.1982 yılından beri aynısı Suriye'de yapıldı. Şimdi benzeri uygulama Paris'e taşınıyor. İbrahim Yalçın’ın ve Ali Sönmez'in öldürülmesi düşünülüyor. Mihrac'ı eleştiren örgüt üyelerine gözdağı veriliyor. Adam kaçırmalar, işkenceli sorgular, el yazısıyla yazılmış ifade almalar... Hepsi yaşanıyor...
Mihrac Ural acemi çaylak. Bu işlerin Paris'te Suriye'deki gibi yürüyemeyeceğini düşünmüyor. Yabancı olduğun ve bilmediğin bir ülkede azami ihtiyatla hareket etmek gerekirken, balıklama işin içine giriyor. Ne her yerde gözü kulağı olan Fransız polisini dikkate almıyor ne de Antakyalı’lardan bazılarının Fransız polisiyle çalışabileceğini düşünemiyor.
Bu durum Avrupa ülkelerinde rastlanılan bilinen acemiliktir. Şühpeli bir kişinin sadece MIT ile birlikte çalışabileceğini düşünürsünüz. Sanki bulunduğunuz ülkenin üstelik de sömürgecilik döneminde büyük tecrübe kazanmış bir polisi yoktur! Hele Fransız polisi gibi meydanı boş bırakıyormuş gibi görünen bir polis karşısında acemilerin hemen düştüğü tuzağa Mihrac Ural balıklama olarak atlar...
Paris'i de Suriye gibi yapacağını zanneder... Bu lafı ben Almanya'dan bile duyarım ve kendi kendime gülerim. Yakında Fransız polisi bindirecektir. Benim bile duydugumu oradaki polis çoktan duymuştur. Bu bakımdan muhtemelen Ertan tarafından yazılmış olan ihbar mektubunun sadece "resmi gerekçe" olduğunu düşünüyorum. Polis, İbrahim'in Paris'e geldiğinden beri kimlerle görüştüğünü, ne yaptığını biliyorsa, Mihrac’ın ve Muhaberat'ın da ne yaptığını, amaçlarını pekalâ biliyordur. Sadece beklemiştir. Sonuçta Mihrac efendi ve çevresini topluyorlar ve Suriye'ye sınırdışı ediyorlar.
Sonra ne oluyor?.. Bilmiyoruz ama tahmin etmek zor değil. Fransa hükümeti mutlaka Suriye yönetimine iyi bir fırça çekmiştir. "Benim topraklarımda silahlı eylem, suikast hazırlığı yapıyorsun, bu ne demek oluyor?" demiştir.
Peki, Suriye yönetimi ne yapmıştır?
Birkaç ihtimal bulunuyor:
Birincisi: Muhaberat, Cemil Esad ve başka yetkililer Muhrac Ural'ın palavracı ve kof bir insan olduğunu en azından anlamış olmalıdır. Elindeki onca olanağa karşın Paris'te hiç bir şey beceremeyen Mihrac Ural, hayatında doğru dürüst silahlı bir eyleme girmediği için, bu işin planlamasının nasıl yapılacağını da bilmiyordu.
İkincisi: Acilciler'e hakim olduğunun palavrasını atıyordu ama böyle olmadığı da görülmüş ve Paris'te bulunan örgüt üyelerinin büyük bölümü ayrılmıştı. "Eylemi gerçekleştirecek militan" olması beklenen Cabir bile ayrılmıştı.
Üçüncüsü: Muhaberat, Müslüman Kardeşler'e suikastte değil, örgüt içinde Mihrac Ural karşıtlarını sindirmede kullanılmıştı. Mihrac Ural, İsa'ya "İhvancı" yani Müslüman Kardeşler'den diyor. Muhaberat, İsa'ya işkence yapıyor. Mihrac daha sonra İsa’yı tanıdığını ve ıhvancılıkla ilgisi olmadığını hatırlıyor. Muhaberat elemanları herhalde bu konudaki raporlarını şeflerine vermişlerdir. Cemil Esad da herhalde Paris fiyaskosunun hesabını Mihrac Ural'dan sormuştur! Bu durum Muhaberat ile Mihrac Ural'ın ilişkisinin kesildiği anlamına gelmez. Beceriksiz ve çapsız da olsa hizmetini sunmaya hazır bir uşak her zaman için bazı işlere yarayabilir. Sadece bu uşağı kendisini göstermek istediği gibi değil, olduğu gibi görmek gerekir.
Şunu da belirteyim: Mihrac Ural'ın son bir yılda karşımızda nasıl bozguna uğradığını şu veya bu oranda mutlaka Muhaberat da duymuştur. Her gizli servis gibi onun da değişik yerlerde gözünün kulağının olması gerekir. Duymuştur mutlaka...
Bizim başarımız sadece bize ait değildir. Türkiye devrimci hareketine aittir. Bu devrimci hareket, devrimcilerin katilini, bir gizli servis ajanını bünyesinden dışlamıştır.
Mihrac Ural bir Suriye ajanı ve birkaç devrimcinin katilidir.
Polisle işbirliği yaparak Nebil Rahuma'yı yakalattığını öğrenmiştik. MİT'e ihbar ettiği devrimcileri de, bu devrimcilerin yazılarından öğrendik. Daha başka neler var... Onlar da açıklanıyor... Bizi izlemeye devam edin!..
17 Haziran 2009