Bazı eski yoldaşlar bu sayfada yazılanlardan rahatsız olmuşlar. Bu rahatsızlıklarını bir süreden beri değişik yollardan bana iletiyorlar.
Rahatsızlıkları iki bölüme ayırmak mümkün:
Birincisi: Mihrac Ural yandaşı değiller. Bu kişinin devrimcilerin katili ve Suriye ajanı olduğunu biliyorlar. Rahatsızlıkları örgütün geçmişindeki pisliklerin ortaya çıkartılması. Bu nedenle örgütün geçmişinin yıprandığını düşünüyorlar.
İkincisi: Anlayabildiğim kadarıyla içlerinden küçük bir kesim "orta yolcu" olmuş. Bu konular artık konuşulmasını istemiyorlar.
İkinci kesimi geçelim. Düşüncelerinin benim açımdan herhangi bir anlamı yok. Bugüne kadar ne yapacağımı onlara sormadım. Hiç kimseden bir şey de istemedim. Kimseye kendi adımla ya da ürettiğim sahte adlarla yazılar da göndermedim. Kimseyi bu sayfayı okumaya davet etmedim. Merak eden okur...
Hepsinin okuduğunu da biliyorum. İlk kesimin düşüncelerinin üzerinde durmak istiyorum. Öncelikle dikkat çeken nokta şudur: "Yanlış şeyler yazıyorsunuz, bu yazdıklarınız doğru değil" denilmiyor. Yazılanların doğru olduğunu onlar da biliyorlar. Bu sayfada aynı kökenden geldiğimiz 11, farklı kökenden gelen 2 kişinin yazıları yayınlandı. Toplam 13 kişi az da değildir ve bu sayı daha da artacaktır.
Anlaşılan, siz gerçeğin ister iyi isterse kötü olsun ortaya çıkmasından yana değilsiniz. Biz ise tersini düşünüyoruz. Ortaya çıkan gerçeklik örgüt tarihini yıpratacaksa, yıpratsın. Siz Türkiye devrimci hareketini aptal mı sanıyorsunuz? Bir sürü şeyin ayrıntılarıyla olmasa bile esas olarak bilinmediğini mi sanıyorsunuz? Bu nedenle gerçeğin üzerini örtmeye çalışarak ya da onu saptırmaya çalışarak kimse bir yere gidemez. Ek olarak, bu ülkenin devrimci hareketinin tarihinde nice pislikler ve rezillikler var. Bir bölümü ortaya çıktı, bir bölümünü de duyuyoruz ve onlar da daha açık olarak ortaya çıkacaklardır.
Bakın, Nebil Rahuma konusunda bilginiz olmasına karşın hiç yardımcı olmadınız. Bu konuda susunca çaresiz kalınacağını, bazı şeylerin ortaya çıkmayacağını mı sanıyordunuz?
Gerçekte ise bir yol olmazsa ötekisi olur. Övünmek gibi olmasın ama bizler de aciz ve beceriksiz insanlar değiliz. Ve daha neleri buluyoruz, açıklandığı zaman epeyce şaşıracaksınız.
Bir örnek: Acilciler'in Filistinliler arasındaki savaşta Suriye'nin yanında yer aldıkları, bu savaşta kaybettiğimiz 4 yoldaşımızın, İsrail'e karşı savaşırken değil, Filistinliler'e yönelik saldırıda kaybedildiği daha önce de biliniyordu. Bizim yaptığımız olayın ayrıntılarını ortaya çıkarmak oldu. Kötü bir şey mi yaptık?
FKÖ ile savaşırken öldürülen arkadaşlarımız Mihrac Ural adlı soytarı tarafından "İsrail'e karşı savaşırken öldüler" bağlamında anıldıklarında sizin vicdanınız isyan etmeyecek miydi? Bu soytarının yapacağı anmayı engelledik. İyi de yaptık...
Bunların hepsi sitede değişik yazılarda ele alındığı için tekrarlamayayım...
Sizlere iki tavsiyem olacak, dikkate alır veya almazsınız, orası sizin bileceğiniz iş...
Birincisi: THKP-C (Acilciler) içindeki ajanlık ve ihanetin ortaya çıktığı esas yer Suriye'dir. Mihrac Ural'ın ihaneti 1978'de polisle anlaşarak Nebil Rahuma'yı yakalatmasıyla başlar. Sonra Muhabarat ile bağ kurar. Ali Çakmaklı'yı öldürtür.
1978'den bu yana 31 yıl geçti. Mihrac Ural bu 31 yılın 29'unda Suriye'dedir.
Defalarca örnekleriyle açıklandı, bir kere daha belirteyim: 1979 başındaki HDÖ-Acilciler ayrılığından önce bu örgüt yüksek teorik düzeyi ve ülke çapında ses getirmiş eylemleriyle bilinirdi. Bu örgütün Türkiye'deki tarihinde Mihrac Ural adlı ajanın kayda değer bir yeri yoktur. Ne insanların aklında kalmış teorik bir yazısı vardır, ne de girmiş bulunduğu doğru dürüst bir eylem bulunmaktadır. Başka bir deyişle, Acilciler'in teorik birikimine ve pratiğine hiçbir katkısı yoktur.
1978'de biz zaten adı tüm ülkede bilinen bir örgüt durumundaydık. Bizi biz yapan zaten 1978'e kadarki dönemdir. Bu durumda Mihrac Ural adlı devrimci katili ajanın maskesini indirmek örgütün esas geçmişini neden yıpratsın?
İkincisi: İbrahim Yalçın'ın yazısından çok sayıda arkadaşın kafalarındaki Suriye dönemini sildiklerini öğrendim. Çok iyi bir şey yapmışlar. Ben o ülkede sadece 4 ay kaldığım için benim açımdan bu dönemi silmek sorun değil, ama başka arkadaşlar benden fazlasını yaşadılar. Ve bu dönemi zihinlerinden silerek iyi bir iş yapıyorlar.
THKP-C (Acilciler) 1982 yılında artık bir ajan örgütü durumundadır. Suriye Muhabaratı ile bütünleşmiştir. Muhabarat'ın Türkiye devrimci hareketi içindeki uzantısı olmuştur. O dönemin olayları bu durumu açık olarak gösteriyor. Bir bölüm yoldaşın durumu ancak 1988'de kavraması bu gerçeği değiştirmiyor.
Bunu o dönemde orada bulunan çok sayıda örgüt de biliyor. Konuyu gizlemeye çalışmakla ya da susmakla kimi kandıracağınızı sanıyorsunuz?
İtiraz olarak diyebilirsiniz ki, mircihan pardon mirajan, Acilciler'in adını kullanıyor.
Ben de Napoleon adını kullanabilirim, ama önemli olan kaç kişinin inandığıdır.
THKP-C (Acilciler) 1988'de varlığı sona ermiş bir örgüttür.
Sizler de yardımcı olmadığınız için çok fazla işimiz var. Yoksa tarihimizle ilgili başka açıklamalar da yapabilirdik, başka yazılar da yazabilirdik. Bunları hiç yazmadık değil ama daha fazlasını da yazabilirdik. Ama söz, özellikle kuruluş dönemimizle ilgili daha ayrıntılı yazılar yazacağım. Mesele bundan ibarettir...
Düşünceleriniz bu açıklamalardan sonra da devam ediyor mu, bilemem. Düşünceleriniz devam bile etse, bu örgütün geçmişinde yer alan ve Mihrac Ural ve şürekası gibi ajan olmayan herkese karşı sorumluluğum bulunduğunu önceden de açıklamıştım. Bu düşüncem devam edecektir.
Acilciler'i kuran ve bir isim haline getirenler iyi bir ekipti. Benim rolüm değişik nedenlerle daha fazla olmuş olabilir, ama bu durum ekibin önemini azaltmaz. Zaten bu tür büyük işler ancak iyi ekiplerle yapılabilir. Bu konu hakkında biraz düşünün derim. O zaman bugünkü başarıyı daha iyi anlayabilirsiniz.
Biz devam edeceğiz...
18 Eylül 2009