Soru şudur: 25 yıldan fazla yaşadığınız bir ülkenin insanı olmaz mısınız?..
Bu ülkenin de insanı olmanız, gelmiş olduğunuz ülkeyle bağınızın kesilmesi, ona yabancılaşmanız anlamına gelmez. Ama eğer 20-25 yıldır bir ülkede yaşıyor iseniz, kaçınılmaz olarak o ülkenin de insanı olursunuz. Bunu neden yazıyorum. Mihrac Ural 29 yıldan beri yaşadığı Suriye’de sanki halâ yabancı kişiymiş havalarına giriyor. “İnsan bulunduğu ülkede polisle sürtüşmemeli” imiş!..
Zor bela oturma izni alabilen, her an sınırdışı edilme tehlikesi bulunan birisi için bu gerekçe akla uygun gelebilir. Kişinin durumunu sağlama alabilmesi için bir süre sessiz durması gerekebilir. Bu anlaşılabilir bir şeydir.
29 yıldır Suriye’de yaşayan ve 1981 yılının ilk aylarında beri, yani yine yaklaşık 29 yıldır, Suriye vatandaşı olan Mihrac Ural bu ülkede ne yabancıdır ve ne de durumu sallantıda olan birisidir. O bir Suriyeli’dir. Üstelik de Arap olduğu için bu ülkeye uyum sağlaması bir Türk ya da Kürde göre daha kolay olmuştur. (Cemil Esad ve Muhabarat desteğini burada hesaba katmıyorum.)
Bulunduğu ülkede oturma ve çalışma izni almak, politik iltica statüsü kazanmak gibi sorunları hiç olmamıştır.
Kendisinden beklenilen, demokrat bir Suriyeli’nin performansını göstermesidir. Devrimcilikten, sosyalistlikten vazgeçtik. Kendisi ne devrimci ne de sosyalist. Ama demokrat olduğunu iddia ediyor. O zaman demokrat Suriyeliler gibi ülkesinde uygulanan ağır haksızlıklara karşı sesini çıkarması gerek. Mesela, Kürt halkına karşı uygulanan zulme karşı çıkması gerek. Böyle yapan Suriyeliler var. Sadece yapılanları protesto ettikleri için başları devletle derde giriyor. Tutuklanıyorlar, hapse atılıyorlar...
Mihrac Ural bir Suriyeli, ama bu Suriyeliler gibi değil. O hariçten gazel okumayı seviyor. Türkiye’deki Kürtlerin haklarını savunuyor, onlardan daha kötü durumda olan Suriye’deki Kürtlerin ezilmesine karşı ise sesini çıkarmıyor. Bunun yerine çocuk kandırmaya çalışıyor. Bir insan bulunduğu ülkedeki polisle takışmamalıymış...
Hadi bunu yabancılar için bir oranda doğru kabul ettik diyelim. Sen Suriye’de yabancı mısın? Değilsin... Bir Suriyeliden eksiğin yok, fazlan var. Büyük bir servetin var...
Karşındakileri çocuk yerine koyarak kandırmaya çalışacağına, “Ben Muhabaratım, ben Suriye devletinin adamıyım, böyle bir kişi olarak onların politikalarına karşı çıkamam” desene...
Dikkat etmişsinizdir, Mihrac efendi sürekli olarak Türkiye’de iken neler yaptığından söz ediyor. Çoğu yalan.
Ve dikkat çekici bir nokta var:
Kaç yaşındasın sen?
53…
Kaç yıldır Suriye’desin?
29…
Ne yaptın bu 29 yılda?
Devrimcileri öldürdün, cebini örgüt parasıyla doldurdun, Hatay’da Acilciler adını kullanarak Suriye’ye bağlı bir örgütlenme oluşturmaya çalıştın, Muhabarat’a hizmetlerini sundun…
Esas olarak bunları yaptın. Bu nedenle de son 29 yıldır bulunduğun ülkede bu zaman içinde ne yaptığından neredeyse hiç söz etmiyorsun. Boşuna değil…
Sen 24 yaşında iken, Ağustos 1980’de Türkiye’den Suriye’ye gittin.
Kişinin az buçuk olgunlaşma yaşını 16 olarak alırsak, senin 8 yılın Türkiye’de 29 yılın Suriye’de geçmiş. Kabaca yüzde 20’si Türkiye’de yüzde 80’i Suriye’de. Ve sen ömrünün büyük bölümünü geçirdiğin Suriye’de bu zaman zarfında ne yaptığını anlatamıyorsun. Devrimci, sosyalist ve demokrat açıdan demek istiyorum yani...
Hırsızlık, katillik, ajanlık açısından icraatların epeyce var ama, yukarda saydıklarım açısından yok.
Ben de 1981 ortasından itibaren önce 1,5 yıl kadar Fransa’da sonra da Almanya’da bulunuyorum. Ben Almanya’nın da bir insanıyım. Bu durum yıllardır böyle. Sosyalizm için mücadelenin ülkesi yoktur. İnsan nerede bulunuyorsa orada mücadele edebilir. Üstelik Almanya, benim şansıma, bu alanda gelişmiş bir ülke durumunda. Yıllardır önce PDS sonra Sol Parti’nin üyesiyim. Yıllarca bu partide büyük bir kent düzeyinde yöneticilik yaptım. Yıllardır ATTAC’ın aktif bir üyesiyim. Almanya solunun teorik yayınlarını düzenli olarak izlerim. Bunları yapmam benim Türkiye’ye yönelik olarak yoğun faaliyet içinde bulunmamı da engellemedi.
Sen geçtiğimiz 29 yılda Suriye’deki sol ile herhangi bir iş yaptın mı? Semtlerine bile uğramadın. Hizbullah, Hamas gibi şeriatçı örgütleri insanlara “devrimci” diye yutturmaya kalktın. Teorik düzeyin düşük olduğu için bunu görünürde olsa bile beceremedin...
Paris Ev İşgalleri kitabında anlatmıştım. Bu işgaller nedeniyle Fransız polisi iltica pasaportumun süresini uzatmak için hayli sorun çıkardı. Açık faaliyet içinde bulunan bir insanın kimliksiz kalmasının ne demek olduğunu sen bilemezsin. Zira ne benim gibi 1981 yılında Fransa’da aylarca sahte kimlikle yaşamak zorunda kaldın, ne de bulunduğun ülkenin sana verdiği kimliğin uzatılmaması gibi bir sorun yaşadın. Sırtını Muhabarat’a dayadığın için bu sorunları hiç yaşamadın...
Ayrıntılarına girmeyeyim. Devrimci harekette herkes kimin nerede ne yaptığını epeyce biliyor. Aman ha! Mehmet Yavuz adlı şapşal vasıtasıyla ülke dışında geçirdiğin yılları benimkiyle karşılaştırmaya filan kalkma. Altında ezilirsin...
Ben yaptıklarımı kendimi kimseyle karşılaştırmak için yapmadım. Desinler diye de yapmadım. Öyle inandığım için yaptım. Ve halen de yapıyorum. Sen işlediğin ağır suçların hesabını nasıl vereceğini düşün. Bu hesaptan kurtulamayacaksın!..
1 Kasım 2009