RONI MARGUILES VE BU GİDİŞ İYİ DEĞİL


Taraf Gazetesi yazarı Roni Marguiles 'in başına geleni kısaca özetleyeyim: Beyoğlu'nda bir lokantada yemek yerken ÖDP'li bir grup genç tarafından üzerine yeşil boya dökülüyor ve hakaret ediliyor. Gerekçe, yazılarında devrimci değerlere hakaret etmesi imiş. Yeşil boya da iktidar partisi yalakalığını ve ABD'den aldığı iddia edilen dolarları temsil ediyormuş.

ÖDP Genel Başkanı Alpen Taş eylemi yanlış buluyor ve yapanları disipline vereceklerini söylüyor. Ardından Genel Başkan Yardımcısı Öner İşleyen eylemi savunuyor ve gençlerin "demokratik tepkilerini gösterdiklerini" söylüyor.

ÖDP'yi eskiden beri biraz olsun tanıyanlar, tıpkı Ufuk Uras zamanında olduğu gibi, genel başkanın göstermelik olduğunu, asıl sorumluluğun parti sekreteri ya da başkan yardımcısında olduğunu bilirler.

Roni Marguiles'in görüşleriyle hiç bir yakınlığım yok. Sadece devrimci hareketin geçmişi konusundaki görüşleriyle değil, islamcılık ve AKP ile ilgili görüşlerine de uzağım. Buna rağmen ona yapılan saldırıyı son derece yanlış buluyorum.

Bu yolun sonu iyi yere gitmez. 1980 öncesinde sol içindeki silahlı çatışmalara birdenbire gelinmedi. Küçük küçük olayların birikimi sonucu gelindi. Olaylar birikir, derken bir gün birisi silahı çeker ve sonuçta herkes kaybeder.

"Demokratik tepki" gibi belirlemeler yoruma tabidir. "Devrimci değerlerimize küfretti, biz de bacağına sıktık!.." da diyebilirsiniz ve bunun da "demokratik tepki" olduğunu savunabilirsiniz. Gerekçe bulmak istedikten sonra bulursunuz...

Geçtiğimiz aylarda Mersin'deki bir anma töreninde yıllar öncesinde kalmış bir örgütün adını iki grubun da kullanması nedeniyle olay çıkmıştı. Bütün verilen solun "biti biraz kanlanınca" yeniden kendi içinde çatışmalara yöneleceğini gösteriyor.

Bu tehlikeli gelişmeye karşı hemen iki önlem alınabilir:

Birincisi:  Saldırıyı yapanı teşhir ve tecrit etmek. ÖDP'ye karşı oldukça şiddetli tepki gösterilmesi ve üstelik bunu gösterenlerin çoğunun Roni Marguiles'in görüşleriyle herhangi bir yakınlığının da bulunmaması son derece önemlidir.

İkincisi:  Bugünü geçmiş üzerinden kurmaya çalışmamaktır. Çok sayıda devrimci ve örgüt bugünden, bugünün sorunlarından kaçıyor ve geçmişe sığınıyor. Bugünde çıkış bulamadığı için kendisini geçmiş üzerinden kurmaya çalışıyor ve anlamsız bir itiş kakış başlıyor.

1968'e ait büyük hikâyelerle ya da “Mahir Hüseyin Ulaş!..” ile bugün pek bir şey yapılamayacağını, ancak sorunların erteleneceğini ve belki sadece bazı genç militanların kafaya alınabileceğini anlamak gerek. Bunlarla da günü kurtarmanın ötesinde hiçbir şey yapılamaz. 

Yeniden başlama belirtileri gösteren sol içi çatışma konusunda özellikle hassas olmamız gerektiğine inaniyorum. Unutmayın, 12 Eylül sonrasında ilk sol içi cinayette bizim imzamız vardır. Ali Çakmaklı, Mihrac Ural'ın emriyle polis ilan edilerek Adana'da öldürülür. Hazırlanmış bir cinayettir. Çakmaklı'nın polis olduğunu iddia eden "Karanlık Adam" başlıklı bildiri, Mihrac Ural tarafından 1980 Temmuz ayında Adana Cezaevi'nde yazılır ve dışarıya gönderilir. Bundan kısa süre sonra 12 Eylül sonrasının ikinci sol içi cinayeti işlenir. Ali Çakmaklı'nın öldürülmesine misilleme olarak Nebil Rahuma öldürülür. 

Yani maşallah!.. Acilciler ve HDÖ, 12 Eylül sonrasındaki sol içi cinayetler konusunda önderliği kimselere bırakmamışlar!..

Acilciler ve HDÖ temiz hareketlerdi. Hataları eksikleri vardı ama devrimci katline bulaşmamışlardı. Mihrac Ural bu hareketleri kirletti. Bu pislik, sadece 1980'de değil, 1982 ve sonrasındaki yıllarda Suriye'de süren devrimci cinayetleriyle ilgisi olmayanların üzerine de bulaştı. Kendi arkadaşlarımızın kanı, onların öldürülmesiyle, hele de birisinin işkence yapılarak öldürülmesiyle hiçbir ilgimiz olmasa bile, bizim üzerimize de sıçradı. 

Bizim yapmamız gereken bu cinayetleri örtbas etmek değil, herşeyi olabildiğince ortaya çıkarmaya çalışmaktı. Bu cinayetler büyük oranda aydınlatıldı, failleri büyük oranda ortaya çıkarıldı, teşhir edildi. 

Devrimcilerin katili Mihrac Ural'ın teşhirinde gerekeni fazlasıyla yaptık. Bu konuda başka gerekli adımları atmaktan da hiç çekinmeyeceğimizin bilinmesi gerekir.

Şimdi hepimize düşen, benzeri yöndeki olası gelişmelere karşı herkesten fazla hassaslık göstermektir. 

1 Eylül 2009