TAKILMADAN İLERLEMEK

Takılmaktan kastım, aynı örgüt içinde bulunan ya da bir arada bulunan insanların birbirleriyle gereksiz konular üzerinde kavga etmeden çalışmayı bilmemeleridir. Bu durum bütün sol örgütlerde var. Değişen, takışmanın biçimleridir. 

1974-1982 arasında Acilciler'de, bunun iki katı kadar zaman da TKEP'de bazen bölge bazen MK düzeyinde yöneticilik yaptım. TKP'lilerin tabanındaki yapıyı birkaç örnekten bilirim. Her tarafta aynı gereksiz takışma vardır, sadece biçimleri değişir. Yeni bir dünya kurma iddiasıyla yola çıkan insanlar arasındaki farklı görüşler ve tartışmalar kaçınılmaz olarak olacak, ayrıca olmalıdır da... 

Sorun, bu tartışmaların sık sık işlevsizleşmesi, konudan uzaklaşmasıdır. Belirttiğim gibi, genel bir özellik. Sadece şu örgütlerde var, ötekilerde yok diyemeyiz... 

Almanlar’da ise farklı bir durum var. Dedikodu, spekülasyon buradaki solda da var, ama Türkiye'dekine göre oldukça az oranda. Tartışma derseniz, fazlasıyla var. Herkes görüşünü söyler, karşı görüşler söylenir, ister oylamayla veya isterse başka bir şekilde sonuca ulaşılır ve tartışma biter. Bu kadar! 

Konunun bir daha ve bir daha açılması, yeniden aynı şeylerin tartışılması söz konusu olmaz. Bu durum nereden geliyor? Bir ülkenin sosyalisti daha olgun öteki daha çiğ ondan mı? 

Daha olgun olmak ya da olmamak aslında bir sonuçtur. Bunun öncelikle yaşanılan tarihle ilişkisi var. İnsan yaşamadan olgunlaşmıyor. Bir başka yön ise, kapitalizmle ilgili. Toplumsal yapı kaçınılmaz olarak sola da yansıyor. Bir toplumda esas mesele performans ise, aynı anlayışı solda da görüyorsunuz. Bir toplumdaki kapitalizmde ekip çalışmasına uyum sağlamak bireysel yetenek kadar önemli sayılıyorsa, benzer bir durumu solda da görüyorsunuz. 

İyi bir ekip olmadan pek bir şey olmaz. Bir toplumdaki kapitalizmde ekip olayı önemli ise, bunu solda da, hayatın başka alanlarında da görürsünüz. Mesela, ekip çalışmasının yaygın olduğu ülkelerde futbol daha kolektif oynanır. Özel yetenekler kendilerini o kolektivite içinde ortaya koyarlar. Bu ülkelerin dans grupları bile değişiktir. Televizyonda birçok ülkenin diyelim 20 kişilik dans gruplarına bakın. Hayatın pekçok alanında kolektif çalışmanın bulunduğu ülkelerde dans gruplarındaki insanların hareketleri arasında önemli uyum vardır. Türkiye'de benzer sayıdaki dans gruplarında ise uyumsuzluk egemendir. Bir bölüm insanın hareketleri resmen sırıtır. Neden böyledir? Az çalıştıkları için mi? Bence değil... 

İnsanlar yeterince bireyselleşememişler. O zaman da grup içinde kolektiviteden çok kendini ispat öne çıkıyor. Ne uyum kalıyor ne de ortak çalışma...

Diğer örnekte ise kişilerin kendini ispat etmek, kendini göstermek gibi bir sorunu yok, ya da diyelim oldukça daha az. Bu durum onların kolektiviteye daha kolay uyum sağlamasını getiriyor. Kişisel özelliklerini o kolektivitenin içinde ortaya koyuyor. Bu durum hem onun için hem de kolektif için daha yararlıdır. 

Devrimci hareketimizdeki sorunların bir bölümünün bozuk kişiliklerden kaynaklandığına eskiden beri inanırım. Yıllar içinde sorun azalmamış, artmıştır. Birleşmiş Milletler'in bir araştırmasına göre, Türkiye, dünya üzerinde ruh sağlığı en bozuk toplumlardan bir tanesi. Bunun sola yansımaması mümkün değildir. 

On yıl önce, Almanya soluna örgütsel olarak katıldığım zaman yaşadığım değişime ben de hayret ettim. Olur şey değil, sinirlerim düzeldi. 

Sorun burada da çok, fazlasıyla var. Ama iyi olan bir şey var ki, hepsine değiyor. Bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz ve sonuç alıyorsunuz. Yanlış yapabilirsiniz, ama en azından yaptığınız yanlışı görebilecek bir sonuç alıyorsunuz. İnsanı en çok yıpratan, sinirlerini bozan, uğraşmak ve sonuç alamamaktır. Bırakın doğruyu, yanlışı bile görememektir. Sürekli bir didişme, ama ortada sonuç yok. Sonuç alamıyorsan neden uğraşıyorsun, değil mi!

Sonucu şuraya bağlayacağım. Bu site hayata geçeli bir yıl bile olmadı ve üzerine gittiğimiz konularda sonuç alıyoruz. Bir türlü sonuç alamayan kavgaları hiç sevmem. Bir yerde yanlış vardır ve düzeltilmesi gerekir. "Sürekli olarak aynı şeyleri yapıp farklı sonuç alacağını sanmak, aptallığın en önemli göstergesidir." (Bu, Einstein'ın sözüdür). 

Gereksiz didişmelerden şu şekilde kurtulunur. Sonuç alabiliyor musun? Ana çizgide şu veya bu yerde eksikler yanlışlar olabilir. Bu önemli değil! Ortaya koyduğun enerjinin ve harcadığın zamanın karşılığında sonuç alabiliyor musun?

Alabildik ve daha da alacağız. Genelleme yapabilmeyi bilen arkadaşlar, bunun iyi bir ekip çalışmasıyla gerçekleştiğini görebilirler. Sorunlar, farklı görüşler olmamış mıdır? Olmuştur ve tabii ki olacaktır. Önemli olan sorun değil, sorunla birlikte yaşamayı ve giderek onu aşmayı bilmektir. Sonra başka sorunlar çıkar, onlarla birlikte yaşar, onları da aşarsınız. Arkasından daha başkaları çıkar... 

Aslında bütün marifetimiz bunu becerebilmiş olmaktadır!.. 

29 Mayıs 2009