Sonra ben bu cezaevinden toplu sürgün sonucu Aydın Cezaevi'ne gittim. Oradan da Selimiye Askeri Cezaevi'ne... Oradan Sağmalcılar'a... Bu süre içinde Tacettin'i ne gördüm ne de hakkında bir şey duydum...
1980 yılının son günlerinde Lazkiye'ye geldim. Burada öğrendiğim; Mihrac'ın birkaç aydan beri bu ülkede bulunduğu, önce Tacettin ile birlikte hareket ettiği, daha sonra Tacettin'in ortadan kaybolduğu şeklindeydi. Bundan kısa süre sonra da Tacettin Sarı'nın Muhaberat'ta polis olarak çalıştığını öğrendim.
Anlaşılan Tacettin'in eskiden beri Muhaberat ile bağlantısı varmış. Yoksa bir ülkeye gelip, aradan kısa süre geçtikten sonra da o ülkenin gizli servisinde polis olarak çalışmaya başlayamazsınız. Sonradan duyduğum kadarıyla Tacettin, Muhaberat'ta subay olacak kadar yükselmiş. Bu konudan neden söz ettim?
İbrahim'in yazısından Mehmet Yavuz'un T.S. rumuzu ile söz edilen Tacettin Sarı ile söyleşi yaptığını ve bu söyleşinin de Nebil'in adını taşıyan blogda yayınlandığını öğrendim. Tacettin Sarı'nın Nebil'in kaçmasıyla ilgili söyledikleri doğru değil. Bunları o sırada Nebil ile aynı cezaevinde bulunan İbrahim zaten açıklıyor. Beni ilgilendiren, Mehmet Yavuz'un artık bir Muhaberat elemanı ile söyleşi yapacak duruma düşmüş olması. T.S. Türkiye'ye gelemiyor imiş...
Neden gelemiyormuş acaba? Ne ceza almış da gelemiyormuş? Onun cezası da tıpkı Mihrac Ural'ın cezası gibi çoktan zaman aşımına uğradı. Gelemiyorlar, çünkü Suriye casusluğundan aranıyorlar. Casuslukta da zaman aşımı işlemiyor...
Mehmet Yavuz paraya düşkün bir insan. Bu durumda insanın aklına ister istemez Mihrac Ural ve Muhaberat ile girilmiş yeni ticari ilişkiler geliyor. Mihrac Ural'ın Türkiye-Suriye arasındaki ithalat-ihracat işlerinde aracılık yaptığı, Mehmet Yavuz'un da aynı alanda bulunduğu biliniyor. Mehmet Yavuz'da son dönemde iyice açığa çıkan "Mihrac Ural aşkı"nın başka maddi temelleri de var mı acaba?
Varmış! İstanbul'da Tacettin Sarı'nın kardeşi ile Ali Fuat Çiler ortak bir firma kuruyorlar. Bir ithalat-ihracat firması. Mehmet Yavuz bu firmanın belki açık belki gizli ortaklarından bir tanesi. Bir başka ortak da Mihrac Ural.
Bu ikili Suriye'ye gidip Mihrac Ural ile de görüşüyor. Sonuçta birlikte iş yapacaklar, görüşmeleri normal. Tek normal olmayan, Muhaberat'ın bu işe bulaşmış olmasıdır. Burada arkadaşları açık olarak uyarıyorum: Gizli servislerle -hangisi olursa olsun- ilişkili işlere girmeyin. Bırakın kolunuzu, parmağınızı bile verirseniz, bacağınızı geri alamazsınız.
Şu soruyu hiç unutmayın: Mihrac Ural, 31 Temmuz 1980'de Adana Cezaevi'nden gardiyanlara para verilerek tahliye edildikten sonra, neden apar topar Suriye'ye gitti?..
Daha 12 Eylül bile olmamış. Ülkede sert bir mücadele sürüyor ve Mihrac Ural, kendisinden önce Suriye'ye gitmiş Tacettin Sarı'nın arkasından bu ülkeye gidiyor. Nedenini daha önce açıklamıştım: Polisle anlaşarak Nebil Rahuma'yı yakalatan Mihrac Ural, bir kez daha MİT'in eline düşürse, televizyona çıkıp "teslim olun" diye çağrılar yapmak zorunda kalacağından korktuğu için hemen ülkeyi terk etti. Suriye'ye gider gitmez de kendisini Muhaberat'ın kollarına attı...
Ben oradayken Mihrac Ural bu ülkenin vatandaşı oldu. Düşünebiliyor musunuz? Bilmediğiniz bir ülkeye geliyorsunuz ve aradan 6 ay geçtikten sonra bu ülkenin vatandaşı oluyorsunuz. Dünyanın neresinde böyle bir şey görülmüş? Önceden ilişki var. Burası açık olarak belli. Buradan hareketle Muhaberat'a bulaşan arkadaşların yeniden dikkatini çekiyorum.
Ek bir bilgi daha: Muhaberat yakında Türkiye'de yayın çıkaracakmış. Gülmeyin, şaka yapmıyorum. Cephe Dergisi'nin Türkiye'de yayınlanacağını duydum. Haber doğruysa, Muhaberat'a ve dergi çalışanlarına yayın faaliyetlerinde başarılar diliyorum. Benden bu kadar!..
20 Haziran 2009