Hayatım boyunca geçmişle fazla ilgilenmedim. Geçmişteki başarı ve başarısızlıklarla fazla ilgilenmedim. Değerlendirdim, ders aldım ve geride bıraktım.
İtalyanların, geçmişi olanın geleceği olmaz, sözüne inanırım. Bu sözü, geçmişe fazla bağlı olanın geleceği olmaz bağlamında anlarım. Hata Sendromu başlıklı yazımda da belirtmiştim: Önemli işler, hatalar arasından geçilerek gerçekleştirilirler. Bu nedenle, hatalara takılıp kalırsanız, fazla şey yapamazsınız. O hataların esiri olursunuz.
Aynı durum, başarılar için de geçerlidir. Hayat bana başarıların üzerinde de en az hataların üzerinde yapıldığı kadar düşünülmesi gerektiğini öğretti. Başarı, ama hangi koşullarda kazanılmış? Bunu iyi değerlendiremezseniz, başka koşullarda da aynısını yapmaya kalkar ve fena halde çuvallarsınız.
Başarıya takılıp kalırsanız yine ileriye gidemezsiniz. Hataya hayıflanıp durmakla, başarıyla övünüp durmak, aslında aynı şeylerdir. Hayat gider, siz kalırsınız.
Geçmişle fazla uğraştığım ya da uğraşmak zorunda kaldığım iki dönem var:
Birincisinde hapishanedeydim. Gelecek için plan yapmak zor. Çünkü diyelim bir sene sonra nerede ve hangi koşullarda olacağınızı bilmiyorsunuz. Bu durumda planlar hep kısa vadelidir, öyle olmak zorundadır. Bu dönem neredeyse üç yıl sürdü.
İkincisi daha kısa, bir buçuk yıl kadar sürdü.
Özgür Medya sitesinde yazı yazmaya başladıktan bir süre sonra, örgütün geçmişiyle ilgili olarak yoğun talep gelmeye başladı. Bir dönemi benden başka anlatabilecek kimse kalmamıştı. Örgütün kuruluş döneminden sonraki yıllarda bu yapıya katılmış arkadaşlarımızın bilgi edinme hakları vardı.
Bugün ne oranda anlaşabileceğimizden bağımsız olarak, bu arkadaylara karşı sorumluluk duyduğumu geçmişte de değişik kereler ifade ettim.
Geçmişte tabii ki herşey bana bağlı değildi, ama şurası açık; ben hiç olmasaydım, bu örgüt kurulmayabilirdi. TDAS ise hiç yazılmazdı. 1974 yılında yaşadığımız büyük tereddütleri ve gelgitleri bugün bile iyi hatırlıyorum.
Bu durumda çok sayıda arkadaşımızın devrimci biyografisi de farklı olacaktı. Belki başka bir örgütte yer alırlardı, belki kendileri örgüt kurarlardı, bilinmez. Daha mı iyi olurdu, daha mı kötü olurdu, burası da bilinemez. Sadece durum şu ya da bu oranda farklı olurdu, burası açık...
Geçmişi anlatırken, neredeyse 25 yıldır hiç ilgilenmediğim Suriyeli soytarı ortaya çıktı. Herhalde kendince hesapları vardı ki, bana saldırmaya başladı.
Önce aldırmayıp, bekledim. Sonra baktım olmayacak, biraz da başka arkadaşların da isteğiyle ben de karşı saldırıya geçtim. Okurlar süreci biliyorlar, bu nedenle anlatmayacağım.
Suriyeli soytarının durumu kötü oldu. Yıllardır ilgisinin bulunmadığı Türkiye devrimci hareketine yeniden girecekti. Yapamamak bir yana, Antakya'da bile perişan oldu.
Türkçede bu tür durumları anlatan iyi bir cümle vardır. Biraz kaba bir cümledir ama süreci tam olarak anlattığı için kullanılması yerinde bir cümledir. Der ki: Eceli gelen köpek cami duvarına işer...
Aynen böyle oldu!
Geçelim...
Geleceğe yönelik olarak eskiden kafamda olan planları biraz değiştirmek gerektiğini düşünüyorum. Öncelikle, Türkçe kitap projelerim vardı. En azından şimdilik, yazmamak düşüncesindeyim.
İki nedenle:
Birincisi, internete pek meraklı değilim. Önceden de belirtmiştim. Bu sanal alem hiçbir zaman gerçeğin yerini tutmaz. Gerçekte var olanı ancak biraz yukarı çıkarır ya da aşağıya indirir. Daha fazlasını yapamaz. Gördüğüm az sayıda örnek bile düzeyin ne kadar düşük olduğunu gösteriyor. Zaten internette az okuyorum, bana gönderilen bazı yazıları ise hiç okumuyorum. Nasıl diyeyim, insanın aklına ve zamanına zarar. İnternet ortamında doğru dürüst bilgi yok. Yazan ekranı doldurunca yazı yazdım zannediyor. Gerçekte ise ekran kirliliği yaratıyor.
Buradan hareketle, filanca konuda bir kitap yazmayı istiyorsam yazarım. Yoksa filanca konuyu anlatmak için yazmanın anlamı yok, şu ara gereği de yok.
İkincisi, çok sayıda uzun yazı beni bekliyor. Uzun yazı dediğim 30-80 kitap sayfası arasında yazılar. Bunların hazırlanması hiç kolay değil. İki yazıyı birleştirirsen ortaya zaten orta hacimde kitap çıkar.
Öte yandan, bir süredir biraz geri durduğum Almanya politikasında yoğunlaşmam gerekecek. Sadece bulunduğum kentte değil, yaşadığım eyalette de Almanya sol politikasında tanınan birisiyim. Konferans talepleri var, tartışmalar var, yazılacak yazılar var. Topluluk önünde Almanca konuşmakta ve Almanca yazmakta kendimi daha fazla geliştirmem gerekiyor.
Şimdilik bu kadar gelecek planı yeter, değil mi?
Şimdi bir arkadaşın, "hop hop, seninle yazıştığımız konuyu atlama" dediğini duyar gibiyim. O başlı başına bir konu...
Şimdilik hazırlanıyorum, biraz daha olgunlaşsın, daha sonra anlatırım.