Soru garip görünebilir, ama sorulması gerekiyor...
Nebil, HDÖlü olarak öldürüldü. Öldürüldüğünde HDÖ'lü idi.
Mihrac efendi, "O aslında hiçbir zaman HDÖ'lü olmadı" diyor imiş. Adam öylesine bir telaş içinde ki, bu söylemiyle HDÖ'deki bazı kişileri doğruladığını bile fark edemiyor.
HDÖ'nün bu kişilerindeki iddia şudur: "Nebil, Mihrac'ın içimize yerleştirdiği bir ajandı". Bana da, Nebil'in öldürülmesinin gerekçesi olarak söylenen açıkça budur.
Bunun doğru olmadığını, Mihrac ile Nebil arasında 1977 yılından beri sorun yaşandığını iletmiştim. İnandıklarını sanmıyorum.
Mihrac Ural, içine girdiği büyük panikle birlikte HDÖ'lülerin iddialarını doğrular şeyler söylemeye başlamış. Her zamanki gibi yalan söylüyor. Hem de ne yalanlar...
Efendim, Nebil, Ali Sönmez ve de bir şöför İstanbul'a oradakileri eğitmek için gelmişler. Hadi ordan soytarı...
Sana 1976 yılında silah alman için ilk kez para gönderildiğinde – hepsi bozuk paraydı hatırlarsın– o para nereden alınmıştı? Herhalde mendil açılıp toplanmamıştı.
İstanbul'da senin bilmediğin iş değil, işler de yapılmıştı. Yani demek ki, o işlere girenler olmuştu ve orada deneyim kazanmışlardı.
Bunları bilmen gerekmediği için bilemezsin. Sana söylenmemiştir. Polis de bilmez.
Nebil ve öteki arkadaşlar hayatlarında doğru dürüst askeri eyleme girmemiş insanlardı. Tecrübeleri yoktu. Banka soygunu afişleme yapmaya, yazılama yapmaya, patlayıcı bırakıp kaçmaya benzemez. Ayrı bir tecrübe ister. O arkadaşlar bu tecrübeyi İstanbul'da kazandılar. Doğal olarak bu tecrübeye önceden sahip olanlardan öğrendiler.
Mihrac Ural'a çok dokunuyor ama gerçek böyledir.
Nebil teorik yönden gelişmiş bir yoldaş değildi. Ayrılık sırasında HDÖ'de kalmasının tek nedeni, öteki tarafta Mihrac'ın olmasıdır. Başka bir nedeni yoktur.
Kendisinin Mihrac'ın casusluğunu yapacak kadar karaktersiz olduğunu da sanmıyorum.
Ya Nebil'in iki kez yakalanması. Karanlık yakalanmalar...
Nebil'in kendisi, yakalanmalarındaki gariplikleri anlatıyor ve o anlattığı kişi de bu bilgisini Nebil ile ilgili blogda bizlerle paylaşıyor.
Nebil'in el yazısını tanıdığı adam kimdi? Bu sensin Mihrac. Kıvırıp durma, bu sensin. Nebil ilk yakalandığında dışarıdasın, ikincisinde hapishanedesin. İkisinde de Nebil'i yakalatan pusulayı gönderen sensin...
Bırak poliste nasıl direndiğin masallarını da bize polisle nasıl işbirliği yaptığını anlat. Bekliyoruz!..
Kafanı toparlaman için daha somut sorayım. Nebil'e ilk notu gönderdiğin adam kimdi? Onu nasıl tanımıştın, daha sonra bu adama ne oldu?
İkinci notu cezaevinden kiminle gönderdin? Nebil bu notu alır, söylenen yere gider ve yakalanır. Bu gönderdiğin adamı nereden tanıyordun? Sonra bu adama ne oldu?
Kestirmeden yeniden sorayım. Not gönderdiğin insanlar polis miydi?
Senin Muhaberat ile 1980 yılından beri çalıştığın biliniyor. Muhaberat ile ilişkin daha Suriye'ye gitmeden önce Tacettin Sarı vasıtasıyla kuruldu. Bunu da ortaya çıkardık.
Şimdi tek nokta kaldı: Senin Türkiye polisiyle işbirliğin hangi düzeydeydi?
Bu sorunun cevabı örgütsel tarihimiz için çok önemlidir. Umarım MİT ajanı çıkmazsın. Şahsen istemem. Örgütsel tarihimiz için gerçekten kötü olur. Ama gerçek de gerçektir.
Nebil'in iki kez yakalanması konusunda seninle ilgili mide bulandırıcı noktalar var.
Nebil'in cesedinin bulunmasına hiçbir katkın olmadı. Bu iş senin dışında gerçekleşti. Nebil'i kullanarak Nebil'in yakalanması konusunda üzerinde bulunan şaibeden de kurtulamazsın. Nebil ajan değildi. Ajan sensin!
Sadece Muhaberat ile değil, MİT ile de yakın ilişkin Türkiye'de iken varmış.
Buyur kendini savun. Cevabını çok kişi gibi ben de bekliyorum.
9 Mart 2009