1975-1980 döneminde devrimci hareket, 1969-1972 ile karşılaştırılamayacak kadar kitleseldi. Ama bu dönem yaptıklarından geleceğe önemli denilebilecek bir deneyim birikimi, miras bırakamadı. Bu nedenle, devrimci hareketimizde 1969-1972 dönemi halen ulaşılamamışlık özelliğini korumaktadır. Biz de bu hareketin bir parçasıydık ve kendimizi bu çerçevede değerlendirmemiz gerekir.
1972'de de yenilgi yaşanmış ve hatta devrimci hareketin neredeyse tüm kadroları ya katledilmişti ya da uzun yıllar hapse girmişlerdi. Ama geleceğe önemli bir teorik ve pratik miras bırakmışlardı. 1974-80 dönemi için aynısını söylemek mümkün değildir. 12 Eylül 1980 sonrasında devrimcilerin yaşadığı büyük yenilginin bir parçası da bize aittir.
Şunu da eklemek gerekir: Bu dönem, aynı zamanda sosyalizmin, SSCB, Çin ya da Arnavutluk olmak üzere bütün versiyonlarının ciddi sorunlarla karşılaştıkları ve çöküşe geçtikleri dönemdir. Çok değil, on yıl sonra, bu durumu açık olarak gördük, yaşadık. Genelde kaybedilirken, Türkiye devrimci hareketinin kazanması mümkün değildi. Herkes -biz de dahil olmak üzere- daha iyisini yapabilseydi, daha iyi kaybederdik. Ama kazanmamız mümkün değildi...
Kendimize bu çerçeve içinde baktığımızda şunları belirtebiliriz:
- 1972 sonrasında THKP-C'nin çizgisini hayata geçiren ilk örgüttük. Belirli bir plan çerçevesinde silahlı eylemlere başlayan ilk örgüttük.
- Bizim özgünlüğümüz THKP-C'yi aynen tekrar etmemeye dayanıyordu. Böyle bir yönelimimiz olsaydı, biz de, ötekiler gibi, "Mahir yazılacak olanı yazmıştır, şimdi uygulama zamanıdır" derdik. Böyle yapmadık.
- Eylem olarak bakıldığında, özel olarak hatırlanılan bir eylemimiz bulunmuyor.
Evet, İntercontinental eylemi de içinde bulunmak üzere o dönemde önemli eylemler yaptık. 15 kent ve kasabada aynı gece bombalama yapmamız da ülke çapında harekete geçmek konusunda önemli bir çıkış eylemiydi. Ne ki, 30-35 yıl sonra bunlar çok kişinin aklında kalmamıştır. Normali de budur. Benzer bir durum öteki THKP-C kökenli silahlı mücadele örgütlerinin eylemleri için de söz konusudur. O dönemden kalmış küçük bir grup insanın dışında bunları hatırlayan yoktur.
- Acilciler olarak ve yaygın olarak bilinen bir isim sahibi olduk.
- Aradan 35 yıl geçtikten sonra bizden en fazla hatırlanan TDAS'tır.
"Söz uçar, yazı kalır" sözünün bundan daha iyi bir doğrulanmasını bulmak zordur. TDAS'ın özellikle birinci bölümünün kalitesi aradan 35 yıl geçtikten sonra bile kabul görüyor.
- Önde gelen kötü özelliklerimiz de var.
Bunları da, 35 yıl önce, THKP-C anlayışı çerçevesinde ilk kez silahlı eylemlere başlayan örgüt olarak, yine alanında ilk kez olarak açığa çıkardık.
12 Eylül 1980 sonrasındaki devrimci hareket içindeki ilk cinayet bizim tarafımızdan işlendi: 23 Eylül 1980'de Adana'da Ali Çakmaklı öldürüldü. Bu bir "örgüt cinayeti" değildi. Ali Çakmaklı'yı polis ilan eden ve Mihrac Ural tarafından yazılan "Karanlık Adam" başlıklı bildirinin altında örgüt imzası vardı, ama örgütün o dönemde benim de içinde bulunduğum diğer sorumlu insanlarının bundan haberi yoktu. Bu anlamda, Ali Çakmaklı cinayeti bir "örgüt cinayeti" değildir. Öyle bile olsa, sonuçta bizim işimizdir.
12 Eylül sonrasının sol içi ikinci cinayetinde de yerimizi aldık: Ali Çakmaklı'dan kısa süre sonra Nebil Rahuma öldürüldü. Bu cinayetin ana nedeni, Ali Çakmaklı'nın öldürülmesine misilleme olmasıdır.
- Sonraki yıllarda, Mihrac Ural tarafından işlenen devrimci hareket içinde infazlar devam etti.
Ancak 1990'lı yıllar örgütün varlığının sona erdiği yıllardır. Bu nedenle bu cinayetlere Muhaberat'ın emrindeki bir çetenin eylemleri olarak bakmak yerinde olur.
Bizzat Mihrac Ural tarafından öldürüldüğü daha sonra açığa çıkan Yusuf Zihni Alan'ın katledilmesini protesto etmek amacıyla 5 devrimci örgüt tarafından Suriye'de yayınlanan bildiriyi bir kitapta buldum. Yakında bunu da yayınlayacağım.
İyi ve kötü yanlarıyla tarihimizi ortaya çıkarmak için elimizden geleni yaptık. Bu konuda önemli adımlar attık. Devrimci hareket içinde ortaya çıkmış olan alçakların bir tanesi Mihrac Ural'dır. Başkaları da var. İlgili örgütlerin bunları yazacağını duyuyoruz. Bunun sözde kalmamasını dileriz. Olayların içinde yaşamış olanlar yazmazlarsa, başka kim yazacak?
Acilciler adıyla bilinen örgütün İlker Akman, Yüksel Eriş ve benim tarafımdan kurulmasının üzerinden 35 yıl geçtikten sonra önemli bir işi, çok sayıda arkadaşın katkısıyla becerdik. Bu konuda da ilk olduğumuzu sanıyorum. Umarım başka örgütlerdeki arkadaşlar da üzerlerine düşeni yapacaklardır.
6 Temmuz 2009