Bugüne kadar çok sayıda toplantıya konuşmacı olarak katıldım. Bu toplantılarda sürekli karşılaştığım bir soru ve bununla ilgili davranış tarzı üzerinde durmak istiyorum.
Biliyorsunuz, bizim toplantılarda belirli bir konunun sınırları içinde kalarak konuşmak zordur. Bir süre sonra soru soranlar ya da görüşlerini açıklayanlar başka konulara girerler. Bunun temel nedeni, tek konu üzerinde konuşmanın ciddi bilgi birikimini gerektirmesidir. Her konu hakkında bir şeyler bilen ama hiçbir konuyu doğru dürüst bilmeyen insan, bir süre sonra konu değiştirmek ihtiyacını hisseder. Her konuyu ancak biraz bildiği için de söyledikleri “doğru” imiş gibi göründüğü zamanda bile, basit sağduyunun ötesine geçmez, gerçeklikle de pek ilgisi bulunmaz.
Hemen her panelde ya da toplantıda konu dönüp dolaşır şu noktaya gelir. “Devrimci hareket çok hata yaptı, onun için kaybetti.”
Saptama mantıklı imiş gibi görünüyor. Öyle ya, daha az hata yapılsaydı, kaybedilmezdi! Şunu da eklemek gerek, bu konuyu sürekli gündeme getiren ve hatta neredeyse herkese ve herşeye karşı suçlamalar yöneltenlerin tamamına yakınının yıllardan beri sol politik mücadele ile ilişkisi bulunmuyor. Somut olarak yaptıkları birşey yoktur ama bu şekilde “iyi eleştiri” yaparlar.
Katıldığım son toplantılardan birisinde konu yine aynı yere gelince ve yine “iyi eleştiri” yapanlar ortaya çıkınca, bu insanlarla istedikleri zeminde tartışmanın yanlış olacağını düşündüm. Dedim ki, “Belirlemeniz yanlış! Devrimci hareket çok hata yaptığı için değil, bu hatalardan öğrenemediği ve onları aşamadığı için kaybetti.”
Arkasından sordum. “Ne hatası, ağır hatalar yapmadan devrim yapmış ya da devrim yapamasa bile ülkesinde başarılı olmuş tek örgüt gösterebilir misiniz?..”
Öyle bir örgüt yok, kimse gösteremedi. Kim vahim hataların da içinde bulunduğu hatalar zincirinden geçmeden başarılı olabilmiş?
1925 yılında Şanghay’da yapılmaması gereken bir ayaklanmayı başlatarak 25 bin kişinin ölümüne neden olan Çin Komünist Partisi mi? Sierra Maestra’da silahlı mücadeleye başlayan Fidel Castro ve arkadaşlarını “maceracılar” olarak nitelendiren Küba Komünist Partisi mi?
Dünyayı bırakıp ülkemize gelelim. Sosyalistler arasında PKK hakkında değişik düşünceler vardır. Kimisi aşırı derecede beğenir, kimisi ağır eleştiriler yöneltir. PKK hakkında sahip olunan yargı ne olursa olsun, herkes bu örgütün başarılı olduğunu, Kürt halkını değiştirmekte önemli adımlar attığını, bu halk içinde sağlam ve geniş bir kitle temelinin bulunduğunu kabul eder. PKK az hata yaptığı için mi mücadelesinde başarılı olmuştur?
Tam tersine. PKK’nin bırakın hatayı, ağır hataları bile oldukça fazladır. Bu da bilinen bir gerçek, zaten kendileri de kabul ederler. Bu durumda PKK nasıl başarılı oldu?..
Aynı soruyu başka ülkelerdeki başarılı ilerici devrimci sosyalist örgütler için de sormak mümkündür. Onlar hata sendromuna girmediler. Hatalarıyla birlikte yaşamayı, onlardan öğrenmeyi ve onları aşmayı, kısacası değişmeyi ve gerektiğinde yeniden olmasa bile biraz daha geriden başlamayı bilebildikleri için başarılı oldular.
Bir taraf “eyvah hata yaptım” psikolojisine girerse, başka bir taraf kendisine başlıca iş olarak bu hatayı “kullanmayı” seçerse, sonuç, yıllarca süren verimsizlik ve giderek konuşulan şeyin anlamsızlaşması olur. Sürekli aynı şey tekrarlandığında söylenen giderek anlamsızlaşır.
Bir örgüt yaptığı hataların altında kalmaz ve onlardan öğrenerek kendini aşabilirse, başarı yolu açıktır. Aynı saptama kişiler için de geçerlidir. Sosyalistler arasındaki asıl sorun burada yatıyor. Bugüne yönelik olarak –bugünden kastım son beş ile on yıldır– teoride ve pratikte herhangi bir üretimleri yok, geçmişten çıkamamışlar –geçmiş dediğim 25-30 yıl öncesidir– ve başka sermayeleri de yok, tıkanıp kalmışlar.
Bu insanlardan ve bu örgütlerden birşey olmaz.
Geçmişin bilinmesi gereken yanları var ise konuşulsun. Ama belirleyici olan bu değildir. Bugüne ait ne yapıyorsun? Bugüne ait olarak teori ve pratik yoksa, ötesi çok da önemli değildir. Geçmişinizi tükeninceye kadar bozdurup bozdurup harcayın!..
29 Nisan 2009