Müntecep, ne yazık ki, Mihrac Ural’ın tuzağına düştü.
Müntecep Kesici’yi (Şıh) 1981 yılında Suriye’de kaldığım yaklaşık 4.5 ay süresince gördüm. İri yarı, neşeli, sürekli koşturup bir şeyler yapan bir yoldaştı. Önemli ve sevdiğim bir özelliği, kafasının yatmadığı uygulamaya itiraz etmesiydi.
Cemil Esad adlı bölgenin sorumlusu ve Muhaberat şefi ile gittikçe gelişen işbirliğine itiraz ederdi. “Bu adam bu ülkede komünistleri hapsediyor, biz de onunla işbirliği yapıyoruz” diyordu. Haklıydı! Suriye Komünist Partisi’nin Hafız Esad yönetimini desteklemeyen kanadı sürekli takip ve hapis tehdidi altındaydı. Verilen cevap, “Biz onu kullanıyoruz” şeklindeydi. Bir ülkede bulunacaksın ve o ülkenin gizli servisini kullanacaksın! Bu da bir açıklamaydı işte!
Müntecep ve Mihraç ile birlikte toplam dört kişi Suriye vatandaşı olmuştu. Bu kadar kısa zamanda nasıl vatandaş olunuyor? derseniz, anlatayım.
Gidip kendinize bir “baba” buluyorsunuz. Bu adam nüfus memuruna gidip diyor ki; “Benim yıllar önce bir oğlum olmuştu, ama izini kaybetmiştim, şimdi onu buldum.”
Nüfus memuru yutar mı dersiniz? İsterse yutmasın! Bölgenin hakimi Cemil Esad durumu onayladığına göre, yutmak zorundaydı. Nüfus memuru bir keresinde itiraz etmesi üzerine Cemil Esad’ın huzuruna çağrılmış ve ağır azar işitmişti.
Suriye, Hatay’ı kendi toprağı kabul ettiği için oradan gelen ve de işbirliğine hazır olanlara önemli kolaylıklar sağlıyordu. Sonuçta herkes Arapça da biliyordu. Bir kişi hariç: Sonradan “Genel Sekreter Yardımcısı” olacak Salih Arapça bilmiyordu. Yine de uygun bir “baba” bulunarak vatandaş oldu.
1981 Mayıs’ında bu ülkeden gittim. Sonraki yılın yaz aylarında Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi (FKBDC) kuruldu. Kuruluş bildirgesinde ülkedeki faşizmin yanı sıra, sol içindeki çatışmalara da vurgu yapılıyordu. Sol örgütler arasındaki çatışmalarda çok kişi ölmüş ve bu durum devrimci harekete büyük zarar vermişti. Ölenlerin yanı sıra halkın gözünde güvenilirlik büyük oranda tahrip olmuştu.
Ağustos 1982’de Fransa ve Almanya’daki arkadaşlarla birlikte bu örgütten ayrıldım. Suriye’de de aylardan beri sorun ve iç çatışma olduğunu duyuyordum. Oradan da bir grubun ayrılmaya hazır olduğunu ve benimle temas aradıklarını duydum. Zor bela temas kurabildik. Avrupa’daki durumu onlara aktardım, TKEP’e katıldığımızı da ilettim. Çok pahalı olan telefonla fazla konuşma imkânı yoktu. Aşağı yukarı o günlerde Şıh’ın öldürüldüğünü duydum.
Kaza ile öldürülmüş! Kazadan ziyade hazırlanmış bir kaza karşısındaydık. Ortam öylesine gerilmiş, insanlar aralarında Şıh’ın da bulunduğu eleştiri yöneltenlere karşı o derecede kışkırtılmışlardı ki, küçük bir olay patlamayla sonuçlanacaktı.
Öyle de oldu! Şıh, kendisi hakkında ileri geri konuşan birisinin yanına gidiyor. Adam kendisini tehdit altında hissediyor, silahı çekiyor ve ...
Eğer azçok normal bir ortam olsaydı karşılıklı bağrışma, en fazla itişme olabilirdi. Olay bununla kalırdı. Ama aynı örgüt içindeki insanlar kışkırtıldıkları kişilere karşı silah çekecek duruma getirilmişlerdi.
FKBDC, Acilciler’e ihtar verdi.
Müntecep Kesici, 12 Eylül 1980 sonrasında sol içi çatışmada öldürülen ilk devrimcidir. Maalesef hazırlanan tuzağa düştü.
Müntecep’i öldürene ne mi oldu? Siz de amma safsınız! Tabii ki bir şey olmadı. Başka bir ülkede gerçekten kaza süsü vererek adam öldürseniz bile başınız derde girer. Cemil Esad olaya el koydu ve öldürülen Müntecep Suriye vatandaşı olmasına karşın öldürene bir şey olmadı.
Bir ülkede sırtınızı gizli polise dayamışsanız, sonraki yıllarda Karataşlı Yusuf olarak bilinen Zihni Alan’ı bizzat öldürseniz bile, size bir şey olmaz.
Abdullah Çatlı Türkiye’de adam öldürürken kendisine bir şey mi oluyordu!..
31 Ağustos 2008