Yaklaşık iki yıldır bu sitede yapılan, Mihrac Ural ile tartışma değildir, Mihrac Ural’ın teşhir edilmesidir. Aralarında eski örgütün merkez düzeyde yöneticilerinin de bulunduğu 18 kişi Mihrac Ural ile ilgili olarak yazdı. Muhabarat’ta çalışması, 1978’de polis ile anlaşması, devrimci katilliği, uyuşturucu ticareti, yüksek miktarda örgüt parasını cebine indirmesi… Hepsi ortaya çıkarıldı.
Yapılanın tartışma değil teşhir olduğunu ve önemli sonuçlar verdiğini çok kişi biliyor. Önceden de belirttim: bu sitede açıklananların çoğunluğu hiç bilinmeyen konular değildi. Sadece bu kadar ayrıntılı bilinmiyorlardı ve de herkesin Mihrac Ural hakkındaki bildikleri kendisiyle sınırlıydı. Bu sitede yayınlananlar bilgiyi genişletti ve genelleştirdi.
Mihrac Ural’ın teşhir kelimesinin yerine tartışma kelimesi kullanması normaldir. Kullansın! Teşhiri büyük oranda gerçekleşmiş durumda ve arkası da geliyor. Daha da geliyor...
Mihrac Ural o kadar kirli bir insan ki teşhir etmekle bitmiyor. Sürekli yeni insanlar teşhire katılıyor, az bilinen konular da ortaya çıkıyor. Uyuşturucu ticareti hiç aklımıza gelmemişti mesela, Bakalım daha neler ortaya çıkacak...
Mihrac Ural eğer kendisiyle tartışma yapılmasını istiyorsa, sorulan sorulara cevap vermelidir:
1. Polis ifaden nerede? Herkesinki var, seninki yok. Çıkar bu ifadeyi ortaya… “Boş sayfa ifade verdim” diyorsan, onu ortaya çıkar.
2. Gözaltına alındıktan sonra Antakya ile hiç ilgisi bulunmayanlar bile polis tarafından bu kente götürülmüşken, sen neden götürülmedin? Ya da açık değil de gizli olarak götürüldün? “Antakya’da kimse konuşmadı da ondan” mı diyorsun! Yeme bizi Mihrac...
Bari herkesin bildiği konularda yalan söyleme. AFÇ’in ifadesi tam 33 sayfa, öyle değil mi? Ya, Hasan Genç’inki… İrfan Ural’ınki… Adnan Demir’inki… Daha sayayım mı?..
Ülke genelinde seninle ilgili ifade veren en az 200 kişi var. Bunlar da herhalde Antakya’nın tarihini ve turistik güzelliklerini anlatmadılar.
Herkesi dolaşıp, “bu örgütün lideri benim” diye kendini lanse edersen, olacağı budur. Dahası, sen 1977 yılı Ocak eylemleri öncesinde “Antakya’da deşifreyim” diye İstanbul’a gizlenmeye gelmemiş miydin? Orada benimle görüşmek istemiş ve Yüksel’in ölümünü de (sen adını Süreyya olarak biliyordun) benden öğrenmemiş miydin?..
3. İstanbul Emniyeti’nden savcılığa ve oradan da cezaevine giden grup içinden bir kişi, senin normal bir durumda olduğunu, ağır işkence görmüş gibi olmadığını söylüyor. Ne diyorsun, diyoruz, cevap yine yok.
4. En az 20 milyon dolar civarında servetin var. Bu parayı nasıl har vurup harman savurduğunu, annene ve babana yedirdiğini, oğluna jip ve 700 dolarlık hediye aldığını kendin çetleşmelerinde yazıyorsun. Soru: Bu parayı nereden buldun? Cevap, yine yok!..
5. Ali Çakmaklı’nın, Müntecep Kesici’nin, Gökhan Saç’ın ve diğer yoldaşların senin marifetinle nasıl öldürüldükleri açıklandı. Açık açık yalan söylemenin ötesinde hiçbir cevabın bulunmuyor.
6. Senin Muhabarat ile olan ilişkini, sadece biz değil, bir dönem Suriye’de bulunmuş bütün devrimciler biliyor. Acilciler örgütünün Hz. Ali Hareketi’ne nasıl dönüştürüldüğünü ve 1. Kongre’de Arapça olarak “Yaşasın Murtada Hareketi!..” sloganının atıldığını şahitleriyle açıkladık.
7. Sürgünde acı ve sefalet içinde yaşadığını yazıyorsun. Gerçekte ise sefahat içinde yaşıyorsun. Ailen ve akrabalarınla sürekli görüşüyorsun. Kendine ev üzerine ev yapıyorsun. 40 haramiler sofranızı www.thkp-c-acilciler.blogspot.com ’da yayınladık. Fotoğrafı gördükçe sinirlerin bozuluyormuş. Haklısın tabii ama bu fotoğrafı biz çekmedik, sadece bulduk ve yayınladık. Bunlara karşı tabii ki tutarlı bir şey söyleyemezsin.
İğrençliklerin anlatmakla bitmiyor. Acil militanlarını Filistin Kurtuluş Örgütü'ne saldırtırsın, saldırıda ölenleri de "İsrail ile savaşta öldüler" diye yutturmaya çalışırsın...
İnsanın senden iğrenmemesi mümkün değil. Soruları artırmak mümkün, ama bu kadarı yeter. Biz devam edeceğiz. Sen de debelenmeye devam et...
11 Mayıs 2010