Mihrac Ural’ın değişik çetleşmelerinden kendisinin sıkı bir mümin olduğunu öğrendik. Düzenli olarak oruç tutuyor, kurban kesiyor, Cuma namazlarına gidiyor ve her gece Kuran okuyor. Kuran okumak kendisini sakinleştiriyormuş. Dahası, “marksist-leninist olduğu dönemde bile oruç tuttuğunu söylüyor”.
Son cümleden işe başlayalım: “Marksist-Leninist iken de oruç tutardım” demek, Marksizm hakkında herhangi bir bilgiye sahip değilim demektir. “Teori geliştirmek” ile övünen Mihrac Ural, Marksizmle hiçbir zaman ve hiçbir ilgisinin olmadığını itiraf ediyor.
Marksizmin en basit kuralını bile bilmiyor: Marksizm, materyalist felsefeye dayanır. Marksist olmanın gerekli ama yeterli olmayan koşulu, materyalist olmaktır. Diyalektik materyalizm, işçi sınıfı ve sayılabilecek başka diğer belirlemeler daha sonra gelirler. Materyalist olmadan marksist ya da marksist-leninist olunamaz.
Materyalizm ise tanrı düşüncesini dışlar. Hem marksist hem de mümin olunamaz. Bunu bile bilmeyenin devrimci teori hakkında hiçbir bilgisi yok demektir.
Dahası, Mihrac Ural ile birkaç ay Isparta Cezaevi’nde, 7 ay kadar da Konya Cezaevi’nde birlikte kaldım. Bu süre içinde kendisinin namaz kıldığını ve oruç tuttuğunu hiç görmedim. Allah adını ağzına aldığını bile duymadım. Bunların tersini yapsaydı, ne mal olduğu daha o dönemde bile açığa çıkardı.
Kendisinin Cuma günlerini, namaz vaktini hatırlaması bile söz konusu değildi. “Ben marksist-leninist iken bile oruç tutardım” diyerek yalan söylüyor. Alıştık artık, Mihrac Ural neyi doğru söylüyor ki...
Mihrac Ural’ın mümin olması Suriye’ye ve 1990’lı yıllara özgüdür. Belki de daha geç yıllara. Neden nereden icap etti mümin olmak?..
Nedenini ben söyleyeyim: Korkuyor, suçları onu boğuyor. Geceleri uyuyamıyor. Katlettiği devrimciler uykularına giriyor. Çareyi de Allah’a sığınmakta buluyor. Kurban kesiyor, oruç tutuyor, Cuma namazlarına gidiyor ve her gece Kuran okuyarak dua ediyor. Devrimcilerden af dilemiyor, aman dilemiyor ama Allah’dan diliyor. Sanıyor ki, Allah onu kurtaracaktır...
Bu arada pisliklerine, namussuzluklarına, yalanlarına da devam ediyor. Gündüz günahkâr, gece tövbekâr oluyor! Böyle insan çoktur ve Mihrac Ural da bunlardan birisidir...
Ülkeye bakın. Eskisine göre çok daha fazla sayıda insan namaz kılıyor, Kurban Bayramı’nda kurban kesiyor, Ramazan’da oruç tutuyor. Bununla birlikte ülkede sahtekârlık namussuzluk alçaklık ve ahlaki çöküntü artıyor. Eskiden çocuk istismarı bu derecede artmış değildi, yalancılık ve namussuzluk bu derece gelişmemişti..
Şimdi hepsini görüyoruz ve dahası, azalmak ne kelime, sürekli olarak artıyorlar. Bu sahtekâr müminlerin gelişmiş bir örneğini Mihrac Ural’da görüyoruz. Dini vecibelerini yerine getirince günahlarından arınacaklarını düşünüyorlar.
Her çeşit namussuzluğu sahtekârlığı yaparım, gerekirse yoldaşlarımı öldürürüm, örgüt parasını çalarım, yalan söylerim. Namaz kılıp oruç tuttum mu, her gece Kuran okudum mu, Allah’ıma sığındım mı, hiçbir şeycikler olmaz. Mantık budur...
Her yıl Hacca gidenlerin geçmişini şöyle bir araştırın. Aralarında namussuz ve sahtekârların sayısının az olmadığını göreceksiniz. Ben küçükken Hacca otobüslerle gidilirdi ve Hac otobüsleri geri geldiklerinde içlerinde bol miktarda kaçak eşya yakalanır, gazetelerde haber olarak çıkardı. Hacı ama kaçakçılık yapmaktan da geri durmuyor.
Mihrac Ural da mümin ama devrimci katili olmaktan rahatsız olmuyor. Muhabarat ile çalışmaktan rahatsız olmuyor. Örgüt parasıyla kendisine servet edinmiş olmaktan rahatsız olmuyor. Sürekli yalan söylemekten ise hiç rahatsız olmuyor.
Ama görüyorsun değil mi Mihrac Ural. Seni o yüce Rabbin bile kurtaramadı!..
17 Mayıs 2010