Mihrac Ural’ın poliste biri gizli ve diğeri açık iki çeşit ifadesi bulunuyor. Adam açık ifadesini bile ortaya çıkaramıyor. Bu görüşü ilk ortaya attığım zaman Mihrac Ural, “böyle bir şey olamaz, iki çeşit polis ifadesi olduğunu kim duymuş” gibisinden bir söz sarf etmişti. İki çeşit polis ifadesi bütün devrimcilerin bildiği bir konudur. Polisle anlaşma yaparsanız, “resmi ifade”niz düzenlenir ve üzerinize pek bir suç yüklenmez. Gizli ifadeniz ise açıklanmaz.
Mehmet Avan da benzerini söyledi. Yakalandığında polis kendisine açık olarak teklif etmiş, “Bizimle çalış, ifadeni düzenleriz, az yatarsın!..” demiş. Mehmet Avan reddetmiş ve on yıl yatmış, Mihrac Ural ise kabul etmiş. Nebil’in yakalatılması polise yaptığı ilk hizmet. Sonrakileri ancak tahmin edebiliyoruz.
Adam açık ifadesini bile ortaya çıkaramıyor. Her zamanki gibi uyduruyor: merkezi arşive kalkmışmış. Antakyalı olan ve 1979’da HDÖ tarafında safını belirleyenlerin polis ifadesini ise, kendi çıkarına bir şeyler varsa eğer, kullanmayı ihmal etmiyor. HDÖ’lü bilmem kaç kişinin ifadesi bile kendisinde bulunuyor, (Nebil’in öldürülmesi olayında türlü çeşitli polis ifadesinden alıntılar yapmıştı), ama kendi ifadesi bulunmuyor. Sen onu benim külahıma anlat...
Yıllardır sürdürdüğü yananını tekrarlıyor, “şöyle direndim, böyle direndim” diyor. Kendi ifadesine göre üç hafta işkencede kalmış. Ne gören var, ne de duyan...
“İfadem yarım sayfa!..” diyor, ama o da ortada yok...
Neye inanacağız şimdi?
Mihrac Ural’ın kendisi hakkında yaptığı propagandaya. Hepsi bu kadar. Buna da kimse inanmaz tabii.
Dahası var. Bir kere daha söyleyeyim: O ifadeyi hatırlayanlar var. İçindeki birbirinden kopuk cümleler, adeta sayfa dolu gözüksün diye yazılmış cümleler o zaman da dikkat çekiciydi. Ama hiç kimsenin aklına Mihrac Ural’ın polisle anlaşmış olduğu ve polisin de buna karşılık olarak ifadesini düzenlediği düşüncesi gelmedi.
Yıllar sonra öğrendiklerimizle kafamız açıldı: Nebil Rahuma, çocukluk arkadaşı Erkan’a, Mihrac tarafından el yazısıyla kendisine iletilen bir notta yazılan yere gittiğini ve yakalandığını anlatmıştı.
Mihrac Ural fena panikledi. Nebil’in kendisini çok sevdiğini ve hapisten kaçıktan sonra Konya Cezaevi’nde kendisini ziyarete geldiğini söyledi. Hapisten kaçan bir insanın hapishaneye ziyarete gitmesi ancak salağın birisi olmasıyla mümkündür. Nebil böyle bir şey yapmadı. Dahası, o cezaevinde ben de vardım. Ziyaret yeri bizim küçük koğuşun hemen önündeydi ve gelenlerle de hep birlikte konuşuyorduk. Nebil hiçbir zaman gelmedi. Zaten gelmiş olsaydı ona söylenecek ilk söz, “Sen aklını mı kaçırdın?..” olurdu.
Mihrac Ural’da yalan çok. Bu sefer, “Biz not yazmazdık!..” dedi. Mehmet Avan ise yazısında Mihrac Ural’dan elyazılı uzun bir “yapılması gerekenler” listesi aldığını yazdı. Herifin her şeyi yalan...
Mihrac Ural’ın kendi hakkında yaptığı propagandaya göre, poliste örgütü bile kabul etmemiş. Aslanım benim! Yiğit dediğin böyle olur!..
Ama bir eksiğin var ve yalanın hemen ortaya çıkıyor: Fotoğrafları da kabul etmedim diyemiyorsun. Polis senin fotoğraflarını çekmiş. Sen ise bundan hiç söz etmemiştin. Hangi fotoğraflar mı? Mustafa Burgaz’ın Ankara emniyetinde gördüğü fotoğraflar. Senin gibi düzmece bir yiğit, o fotoğrafları da kabul etmedim, demeliydi. Ama sen, “nasıl olsa kimse bilmiyor” düşüncesiyle, o fotoğraflardan şimdiye kadar hiç söz etmedin.
Bursa’da iki kişiyle birlikte çekilmiş fotoğrafların yok mu? Biz senin Bursa’ya gitmiş olduğunu bile senden öğrenemedik. Bursa’da başka ne numaraların var, anlat bakalım. Bugüne kadar Bursa ile hiçbir ilgin yoktu. Ama Bursa polisinde senin yüklü bir dosyan varmış. Ek olarak bu kentte polis tarafından çekilmiş fotoğrafların da var. Sana bu fotoğrafları göstermediler mi? Bunlardan neden hiç söz etmiyorsun? Polisler bu fotoğrafları hatıra olsun diye çekmemişlerdi herhalde. Anlat Mihrac Ural anlat, MSN yazışmalarına kadar düşürdüğün cinsel fantezilerin bizi ilgilendirmiyor. Polise ne anlatmışsan, bize de onu anlat. Fazlasını istemiyoruz.
Önceden de söyledim: Mihrac efendi benim için ne söylüyorsa, kabul ediyorum. Ama bu durum onun hakkındaki ciddi suçlamaları geçersiz yapmıyor. Cevap veremediği için aklınca konuyu saptırmaya çalışıyor...
Senin üç hafta işkence gördüğünü kim görmüş ya da duymuş? Senden başka hiç kimse...
İfaden nerede? Ortada yok. Aslında var ama ortaya çıkaramıyorsun. İfade ortaya çıktığı anda ipliğinin tümüyle pazara çıkacağını, o ifadenin polis tarafından yazıldığını, düzmece bir ifade olduğunu göstereceğimizi biliyorsun. Bu nedenle de kendi hakkında propaganda yapmakla yetiniyorsun. Direnmişsin, kendi deyişine göre. Hadi ordan soytarı...
Sen, aradan 30 yıl geçtikten sonra maskesi indirilmiş gizli bir itirafçısın.
7 Şubat 2010