MUHABARAT İLİŞKİSİ


1980 yılının sonbaharında ya da 30 yıl önce başlayan Mihrac Ural ile Muhabarat ilişkisinin gerçek boyutlarını daha yakından inceleyelim. 

12 Eylül 1980 darbesinden sonra değişik siyasi hareketlerden çok sayıda kişi Suriye’ye geçmek zorunda kaldı. Bu çok sayıda kişinin özellikle ülkenin güney, doğu ve güneydoğu bölgelerinden olduğunu belirtmek gerek. Bu da normal. Hemen herkes özellikle kendisine en yakın olan ülkeye gitti. Darbe gelmeden önce sahte kimlik konusunda hazırlıklı olanlar sahte pasaportla ülke dışına çıkarak Batı Avrupa ülkelerine gittiler. Bir bölümü Yunanistan’a geçti. Suriye’ye geçmenin kolay olan yanı, sahte kimliğe gerek olmamasıydı. Kaçakçılara para vererek ve yürüyerek sınırı geçiyordunuz. Bazen bu işlem deniz yoluyla yapılıyordu. 

Suriye kimseye kimlik vermiyordu. Ben de orada kaldığım dört ay süresince basit bir Filistin kimliği ile dolaştım. Basit bir kimlikti ve biraz Arapça bilirseniz kendiniz bile yapabilirdiniz. Suriye kimseye kimlik vermiyordu ama yoğun bir gizli polis kontrolü vardı. Bu da normal. 

Her ülke, başka ülkeden gelmiş politik kişileri denetim altında tutmaya çalışır. Burada dikkat edilmesi gereken iki nokta bulunuyor: 

Birincisi: Suriye’de politik mülteci yoktur. Her kim bu ülkede politik mültecilikten söz ederse yalan söylüyordur. Politik mültecilik, bunun için başvuru yapmanız ve bunun karşılığında resmi bir belgenin size verilmesi demektir. Mültecilik başvurunuz tanınır veya tanınmaz, ama en azından başvurduğunuza dair devletten bir belge alırsınız ve bu belge size legalite sağlar. Suriye böyle bir belge vermiyordu. Taşınılan Filistin kimliğinin resmi bir özelliği yoktu. Bir Filistin örgütünün bürosuna gidip oradan da alabilirdiniz. Hiç yoktan iyiydi, başka bir özelliği de yoktu. 

İkincisi: Mihrac Ural‘ın bu ülkeye geldikten 5-6 ay sonra vatandaş yapılmasını dikkatinize sunarım. Dünyanın hangi ülkesinde birkaç ayda vatandaş olarak kabul edilirsiniz. Başka ülkelerde vatandaş olmak için en az beş yıllık bekleme süresi vardır. Bazılarında bu süre daha fazladır. Bu kadar kısa sürede vatandaş oluyorsanız, bunun herhalde özel bir sebebi vardır. Bitmedi… Mihrac Ural tek başına vatandaş olmadı. Onunla birlikte Ali Sönmez, Müntecep Kesici ve Salih de Suriye vatandaşlığına alındılar. 

Vatandaşlık şöyle oluyordu: Cemil Esad nüfus memurunu çağırıyor ve şunları vatandaş yap diyordu. Sizin yapacağınız, kendinize bir “baba” bulmaktı. Bir Suriyeli ile anlaşıyordunuz. Adam, “yıllar önceki evliliğimden bir oğlum olmuştu, sonra izini kaybettim, şimdi onu buldum” diye nüfusa başvuruyor ve sizi “oğlu” olarak gösteriyordu. Siz de bu yeni “babanız” sayesinde Suriye kimliği alıyordunuz. 

İsimlere dikkatinizi çekerim: Ali ve Müntecep Araptılar. Ali o dönemde Mihrac’ın emir eri gibiydi. Müntecep’ten ise resmen çekiniyordu Mihrac. Salih ise Arap olmadığı gibi tek kelime Arapça bilmiyordu. Ama başka bir özelliği vardı, Mihrac ne derse yaparvardı. “Arapça bilmeden Suriye vatandaşı oldun, ama bari Arapça öğren!..” denilerek Kırdaha’da Malak Fadal’ın verdiği Arapça kurslarının zorunlu öğrencisi oldu. Pek öğrenebildiğini de sanmıyorum. 

Suriye kimliği insanlara önemli bir hareket olanağı sağlıyordu. Burada bir noktaya daha dikkatinizi çekiyorum: Suriye vatandaşı olan Müntecep, örgütün Suriye ile yakınlaştırılmasına, Muhabarat ile içli dışlı olunmasına sürekli itiraz etti. Bu nedenle öldürüldü. Öldürüldüğünde Suriye vatandaşıydı. Onu öldüren kişi vatandaş değildi ama Mihrac Ural’ın Muhabarat ile iyi ilişkisi sayesinde kendisine hiçbir şey olmadı. Düşünün, bir ülkede o ülkenin bir vatandaşını öldürüyorsunuz ve size hiçbir şey yapılmıyor! 

12 Eylül 1980 sonrasında yaklaşık 30 bin politik insan değişik ülkelere gitmek zorunda kaldı. Hiçbir örgütün bulunduğu ülkenin gizli servisine angaje olduğunu duymadım. Tek tek kişiler bulundukları ülkenin polisiyle birlikte çalışmış olabilirler. Batı Avrupa ülkelerinde böyle örnekler biliniyor, ama örgüt olarak polise angaje edileni duymadım. THKP-C/Acilciler bu konuda istisna bir örnektir. Üstüne üstelik Mihrac Ural böyle yapılması gerektiğini savunuyordu da. Nedeni basit: Suriye örgüte değişik olanaklar sağlıyordu. Mihrac Ural da bu olanaklar vasıtasıyla devrimci harekette öne çıkacağını ve hatta –gülmeyin- “devrimci hareketin önderi olacağını” düşünüyordu. 

Muhabarat, Acilciler vasıtasıyla Türkiye devrimci hareketinin içine girmeye çalıştı. Hem Suriye’de bulunan değişik örgütleri ve devrimcileri denetlemek için hem de onlardan bazı kişileri “kafalamak” için. Suriye’nin bu gizli polis örgütünün faaliyetlerinin boyutlarını tam olarak bilmiyorum ama bu konuda pek başarılı olamadığı açıkça ortadadır. Çok sayıda örgüt Acilciler’den uzak duruyordu. 1980’li yıllarda artık iyice Muhabaratlaşmış olan Suriye’deki Acilciler’in gizli polise bilgi aktardıkları, onunla birlikte çalıştıkları hemen bütün örgütler tarafından biliniyordu. 

Suriye’de bir dönem kalmak zorunda iseniz, Muhabarat ile de şu veya bu oranda ilişkinizin olması zorunludur. Bu ülkede gizli polis güçlü bir örgütlenmeye sahiptir. Ülkede Alevi azınlığın Sünni çoğunluk üzerinde egemenliği vardır ve bunun korunması için de gizli polise çok iş düşer. Bir şekilde polisle ilişki içinde olmak ayrıdır, polisin hizmetine girmek ve uzantısı haline gelmek başkadır. Türkiye devrimci hareketinde Acilciler’den başka bu şekilde örgüt daha yoktur. 

Mihrac Ural, sonraki yıllarda işi büyütmüş ve Muhabarat’ın öncelik Hatay’da olmak üzere özellikle Adana ve çevresinde yaşayan Arap kökenliler arasındaki örgütlenme yapmasına soyunmuştur. Vermeyince mabut, neylesin Mahmut diye bir söz vardır. Adamda yetenek yok, fazlasıyla deşifre de oldu ve cebini doldurmanın ötesinde hiçbir şey beceremedi. Bir de çok sayıda yoldaşın katili oldu... 

Mihrac efendi, seni bekleyen, dönüş yolunu gözleyen çok sayıda insan var. Haydi çok özlediğini söylediğin Antakya’ya dön. Daha fazla bekletme insanları... 

5 Nisan 2010