NEBİL RAHUMA VE AÇIK KONUŞMAK


Efendim, ortalık “belden aşağı taktikler”, “devrimci tavır gösteremeyen arkadaş” gibi müphem laflardan geçilmiyor. Ben açık konuşulmasından yanayım ve de öyle yapacağım. Bazı arkadaşlar bana “sen çok açık konuşuyorsun” diye kızarlar. Bazen bunun zararını da görmedim değil, ama fazlasıyla faydasını da gördüm. Bu nedenle huyumdan vazgeçmiyorum ve de kendimi frenlemiyorum. 

Konu, Ali Fuat Çiler, Ömür Karamollaoğlu ve Nebil Rahuma ile ilgili... 

Erkan bu konularda hem www.nebilrahuma-tarih.blogspot.com da hem de burada yazdı. İbrahim Yalçın da blogda aynı konuyla ilgili olarak yazmıştı. Ardından, bilinen numara, genel geçer laflarla örtülü bir yalanlama geldi: efendim konu belden aşağıda imiş! İnsanlar sapıklıkla suçlanamazmış falan filan... 

Sahi neden açık konuşmuyoruz? Bazıları konuşamayabilirler. Bu durum beni hiç ama hiç bağlamaz. Ömür Karamollaoğlu Antakya’da kaldığı günlerde bir örgüt evinde uyuyor ve Ali Fuat Çiler de ona bakarak kendini tatmin ederken Nebil Rahuma tarafından yakalanıyor... 

Bir cümlede iki konuyu birden açıklamış oluyoruz böylece. İlgili kişi Ali Fuat Çiler’dir. Söz konusu “devrimci tavıra sığmayan” eylem de yukarıda anlatıldığı gibidir. Nebil, “bu kişiyle aynı örgütte olmam” diye örgütten ayrılıyor. Mihrac, “Ali Fuat bir sürü ilişki kuran adam, onsuz yapamayız, o bizim elimiz ayağımız” diyerek Fuat’ı savunuyor. Erkan ve Mehmet, Nebil’i ikna etmeye gidiyorlar. Görüşmelerden sonra Nebil örgüte geri dönüyor. 

Böyle oldu değil mi! Haydi diyebiliyorsanız böyle olmadı deyin! Nereden bu meseleye gelindi? Ali Fuat Çiler, büyük bir utanmazlık örneği göstererek, “örgüt tarihimiz karalanıyor” lafları etmeye başlayınca bu noktaya gelindi. Çenesini kapatması gereken adam konuşuyor bir de. Üstüne üstelik Nebil’in de adını kullanıyor. Onun davranışını gerekçe göstererek örgütten ayrılan Nebil’in de adını kullanıyor. Sen, boş kaleye gol atacağını mı zannettin efendi? İki yıl önce pirin Mihrac Ural da öyle zannetmişti... 

Hep aynı numara: süslü belirlemeler kullanarak karşıdakinde tereddüt uyandırmak çabası. İyi de bunlar geçti artık. Başka numaralar bulmanız gerekiyor! 

Efendim, bunu Erkan mı söyledi? Antakya’dan birisinin bu bilgiyi verdiği açık. Ama konuyu Antakya’da o günlerde ve daha sonra öğrenmeyen kaç kişi var? 

Söylenen doğru mu, değil mi? Önemli olan budur. 

Bunun sapıklıkla herhangi bir ilgisi de yok. Ali Fuat Çiler o yıllarda “aklı şeyinde olan” bir adammış. Toplumda bunun gibi bir sürü örnek var. Ali Fuat da bunlardan bir tanesiymiş. Mihrac Ural’a göre Antakya örgütlenmesinin de “eli ayağı” imiş... 

Böylece, Mihrac Ural’a göre zamanın Antakya örgütlenmesinin en önemli kişisini de tanımış oluyoruz: Antakya örgütlenmesinin “eli ayağı olan” bu tip gördüğü kadına asılıyor. Devrimciymiş ya da yoldaşmış fark etmiyor! Bu “el ve ayak” denilen kişi, Hürriyet adlı bir dernek üyesine malum teklifte bulunduğu açığa çıktığı zaman da “el ayak” olmaktan geride kalmamış... 

Bu durumdaki bir insan, aradan yıllar geçtikten sonra da olsa ne yapar? “O dönem böyle bir davranışta bulunduğum doğrudur. Yaptığım son derece yanlıştı. Arkadaşlardan ve Ömür’ün anısından özür diliyorum” der ve mesele biter. Ama bunu yapacak karakter nerede? 

Bunu yapmak yerine, Nebil Rahuma’yı “her şeyi temizleyen zımpara kağıdı” mantığıyla kullanıp cümleten tertemiz olmaya çalışıyorlar. Bunu önce Mihrac Ural yapmaya çalışmıştı, yapamadı. Şimdi sıra Ali Fuat’ta. Ama ona da yaptırmayacağız. 

Bunların hepsi aynı pislik dediğimde, haksız mıyım? 

22 Mart 2010