Bir insan düşünün, 54 yaşında. Politik yaşamını 18 yaşından başlatırsak, politik yaşı 36. Ve bunun 32 yılını büyük bir yalanın üzerine kurmuş. Yani yüzde 90’ını. Yıllarca hep aynı şeyi söylemiş: çok işkence gördüm, acayip direndim, ser verdim sır vermedim...
Mihrac Ural, kendisine vehmettiği “büyük önderlik” özelliğini “işkenceye dayanmış olmak” üzerine kurmuştur. Buna ek olarak başka kahramanlık hikâyeleri de anlatır. Mesela, bilmem kaç tane zindan yattım, 30 yıldır sürgünde acılar içinde yaşıyorum gibi. Dinleyenler ve gerçek durumu bilmeyenler acırlar adama, vah yavrum vah derler!
Sonra gerçekler bir bir ortaya çıkmaya başlar.
Suriye’ye gittikten sonra, Muhabarat tarafından 6 ay içinde vatandaş yapıldın. Sonraki yıllarda da yediğin önünde yemediğin arkandaydı. Örgüt parasıyla büyük bir servet yaptın. Son olarak, www.thkp-c-acilciler.blogspot.com ’da evinde kurduğun büyük sofranın fotoğrafı yayınladık. 30 yıldır ailesini göremeyen yavrucağı açığa çıkardık.
Bunun arkasından cezaevi hikâyeleri geldi. “Adana cezaevini ben boşalttım!..” dedi. Cezaevi’nden kaçışta hiçbir işlevi olmadığı ortaya çıktı. Aslında kaçmak da istemiyordu, oradaki yoldaşlar tarafından arasından itilerek dışarı çıkarıldı.
Yattığı hapishaneler ayrı bir film. Dışarıdayken her yeri dolaşmış ve “önder benim” demiş. Tabii bunun bedeli de olacak. İnsanlar yakalanınca polis sormuş: “Kim lan bu örgütün lideri?” Cevap: “Mihrac Ural!..”
Bu nedenle kendisi hakkında çok sayıda ilde soruşturma açılmış ve tutuklama kararı alınmış. Mihrac Ural İstanbul davasından kolayca tahliye olmuştu ama davaları bitmiyordu ki. Bir yerden ötekine gidiyordu. Bunlara adliye dilinde “hapishaneden normal sevk” denilir. Mihrac Ural bunu bilmeyenler için, “sürgün gittim” diyordu. İlgisi yok...
Bu arada Fransa’da cezaevinde yatmış. Neden yatmış? Adam kaçırmak, tehdit, Muhabarat ile birlikte Müslüman Kardeşler’e suikast hazırlığı yapmak suçlarından. Herhalde yakalandı mı yatması gerekecek. Duyan da devrimcilikten filan yattığını sanır!
Almanya’da hapis yatmış. Neden? 1982 yılında ülkeye kaçak olarak girer ve bir polis kontrolunda yakalanır. Biraz yatar ve sınırdışı edilir. Duyan da bir şeyden yattığını sanır. Bunu bana o zaman Almanya’dan mektupla Hanna Maptunoğlu bildirmişti.
Ve geldik işkenceye. Mihrac Ural’ın hiç işkence görmediği meydana çıktı. Okur, okumamışsa eğer, iki önceki yazımı okumalıdır. Burada Mihrac Ural’ın kendisinden uzun bir alıntı var. Garibim aklınca bize cevap veriyor ve bu cevabı da dosyaların arasında saklıyor. (150. dosyaymış…)
Orada yazıyor: Kendisine falaka uygulanmamış. 21 gün gözaltında kaydığını iddia eden birine falaka atılmamış, olacak şey değil! Anlaşılan, Mihrac Ural benden korktuğu için falaka bölümünü atlamış. “Bu falakanın izini sende hiç görmemiştik!..” diyeceğimi bildiği için önlem almış.
Anlattığına göre, kendisine esas olarak “şalterli elektrik işkencesi” yapılmış. Gel de kahkahalarla gülme. Bu görülmemiş duyulmamış “şalterli elektrik işkencesi”nin inceliklerini öğrenmek isteyenler Mihrac Ural’a başvurmalıdır. Burada da desteksiz attığı meydana çıktı. Yani, bu adam işkence görmedi. Yıllardan beri aksi yönde propaganda yapıyor ama yalan dolan palavra bitti artık. İşkence görmedi, polisle anlaştı ve iki polis ifadesi bulunuyor.
Sözümona “direnen” aslan parçası, bizden o kadar çok korktu ki, önce “boş kâğıt” dediği sonra “yarım sayfa” diye düzelttiği ifadesini bile ortaya çıkaramıyor.
Sıkıştırdıkça dökülüyor. Bana şunları sordular, diyor. Mihrac’a polisin sorduğu sorular ve verdiği cevaplar bile yarım sayfayı geçiyor. Bunlar “resmi” ifadede bulunmuyor, demek ki öteki ifadede bulunuyor. O da herhalde en az bir klasör filandır...
Ve geldik fotoğraflara. Bursa’da Eşber ile birlikte çekilmiş fotoğraflarından başka, pavyondan çıkarken ve genelev kapısında beklerken fotoğrafları da bulunuyor. Bu fotoğrafları polis çekmiş. Garibim geneleve giremiyor, çünkü yanında kimliği yok!
Şimdi bu olacak iş midir? Ülkenin her yanında arandığını iddia ediyorsun ve yanında kimlik taşımıyorsun. Anlaşılan polis amcaları buna “sen biraz içerde yatacaksın, git biraz ihtiyaçlarını gör de gel” dediler. Mihrac Ural da pavyona ve geneleve gitti...
Bu arada bilgi eksikliği nedeniyle yaptığım bir yanlışı düzeltmeliyim: Zafer Gündoğdu ismiyle bilinen Bünyamin için “pavyoncu” demiştim. Bu ünvanı, kendisinden alıyorum, Mihrac Ural’a veriyorum. Asıl pavyoncu Mihrac Ural imiş. Ötekiler sonra gelirler. Bünyamin, yardımcı pavyoncu Ömer Ödemiş’ten bile sonra gelir. Kendisine haksızlık etmişim, düzeltiyorum. Yapmış olduğum hatada kasıt yoktur. Nereden bileyim ben, Mihrac Ural’ın aranırken pavyon ziyaretine gittiğini...
10 Mart 1978 tamamen olmasa bile aydınlandı Mihrac. Şimdi bunun da gerisine gidiyoruz. Senin polisle girdiğin ilişkilerde midemizi bulandıran yanlar var. Bu ilişkinin daha gerisi de var. Onu da bulacağız...
Sen istediğin kadar bağırabilirsin çağırabilirsin küfredebilirsin, yeni ithamlar uydurabilirsin ve hatta tehditler savurabilirsin. Biz kafamıza koyduğumuzu yaparız.
11 Mart 2010