MİHRAC URAL AJANDIR! BU KONUDA TEK SORU KALDI


Geçen yılın Şubat ayında yazdığım “Mihrac Ural ajan mıydı?..” yazısı sitede açık farkla en çok okunan yazı olma özelliğini koruyor. Son rakama göre şimdiye kadar 3600 kişi tarafından okunmuş. 

Geçtiğimiz bir buçuk yıl içinde Muhabarat konusu tam olarak açıklığa kavuştu. Mihrac Ural babası Zeki Ural vasıtasıyla Muhabarat ile ilişkiye geçmişti. Suriye’de Muhabarat ve Lazkiye bölgesinin bir çeşit valisi sayılabilecek Cemil Esad ile ilişkiye geçmekte yaşanılan sürat, bu ilişkinin Türkiye’den başladığını gösteriyordu. Nitekim, Mihrac Ural’ın Türkiye’de iken sağ kolu olan Tacettin Sarı da, Suriye’ye gider gitmez resmi polis olarak çalışmaya başlar. Önceden ilişki olmadan böyle bir şey mümkün değildir. 

Mihrac Ural’ın Türkiye’de iken MİT ile anlaştığı ortaya çıktı. Polis ifadesi de bu anlaşma dikkate alınarak düzenleniyor. Zaten bu nedenle polis ifadesini ortaya çıkaramıyor. Poliste hiç işkence görmediği ortaya çıktığı halde, şöyle işkence gördüm böyle işkence gördüm hikâyeleri anlatmanın ötesinde somut bir kanıt ortaya koyamıyor. 

Cevaplanması gereken tek soru kaldı: Mihrac Ural’ın Muhabarat ile ilişkisi ne zaman başladı? Başka bir deyişle, Mihrac Ural, 1976 yılı ortalarında Acilciler ile ilişkiye girdiğinde aynı zamanda Muhabarat ile de ilişki içinde miydi?.. 

Suriye’nin ve Muhabarat’ın derdi Hatay. Suriye Hatay’ı kendi toprağı olarak görür. Türkiye’den ayrılıp Suriye’ye bağlanmasını doğrudan isteyemeyeceği için de “Hatay’ın bağımsızlığı”ndan söz eder. Muhabarat’ın Hatay’daki devrimci hareketlere çengel atması kendisi açısından normaldir. 

Mihrac Ural 1976 yılından beri Muhabarat ile ilişkide midir? 

Soruyu cevaplandırmak için meseleye başka bir yönden yaklaşalım: Muhabarat ile ilişki içinde bulunan bir kişi, devrimci örgütle ilişkiye geçtiğinde ne yapar? Ya da Muhabarat bu kişiden öncelikle neler yapmasını ister? 

Öncelikle iki şey yapılmasını ister: 

Birincisi: O dönemde ülkenin devrimci hareketinde Hatay sorunu diye bir sorun bulunmamaktadır. Hatay’daki devrimciler için bile “Hatay’ın bağımsızlığı” gibi bir talep gündemde değildir. İlk iş, Hatay’ın bağımsızlığı konusunu gündeme getirmek olmalıdır. Muhabarat olarak bunu yapamaz, devrimci hareketin içinden yapılması gerekir. 

İkincisi: Muhabarat elemanı devrimci örgüte girdiğinde, orada yükselmesi ve örgütü yönlendirebilecek konuma yükselmesi gerekir. Bunun için çalışılması gerekir. Bunlar bir istihbarat servisi için normal sayılabilecek isteklerdir. 

Cevaplandırılması gereken soru şudur: Mihrac Ural, Muhabarat’ın çizgisini izledi mi? 

İkinci soruya “evet” cevabı verebiliyorduk. Ağustos 1977’de benim yakalanmamın ardından Mihrac Ural her yeri dolaşır ve herkese “bu örgütün lideri benim” der. Bu konuda çok sayıda tanık var. Şimdi bu nedir? Normal bir insan böyle mi davranır? Mihrac Ural o sırada 21 yaşındadır. Normal bir insan hele de o sırada 21 yaşında olan birisi böyle davranmaz. Ancak bir Muhabarat elemanı böyle davranır. Burada söz konusu olan bir devlet mantığıdır. Mihrac Ural’a “Önün açıldı, yürü ya kulum!..” denilmiş, o da yürümüştür. 

Ek olarak, yakın adamlarını önemli yerlere sorumlu olarak atar. Ali Fuat Çiler’in hiç bilmediği İstanbul’a sorumlu olarak atanması ve bu kentte ayrı bir yapı kurmaya çalışması da bu davranış tarzına uygundur. Mihrac Ural’ın “aranıyordum” dediği İstanbul’da gizlenmeyi seçmesinin nedeni de budur. Mihrac Ural’ın oyunlarını bozabilecek İstanbul tasfiye edilmelidir. Buraya kadar tamam... 

Birinci soru ise açıkta duruyordu. Mihrac Ural, Hatay’ın bağımsızlığı konusunun Yüksel tarafından gündeme getirildiğini yazmıştı. Olacak şey değil... 

Bizim o dönemde Kürtler konusunda bile açık bir görüşümüz yok iken, Yüksel’in Hatay’ın bağımsızlığını gündeme getirmesi gibi bir şey söz konusu olamazdı. Yüksel o dönemde bu konuyu birisiyle daha konuşmuş. 

1979 Aralık operasyonu sonucu yakalananlar arasında bulunan Cahit Çelik, Yüksel’i önceden tanıyor. Kendisinin bu konuda yazdıkları şöyle: 

« Yüksel'le ben Şubat 1971'de tanıştım. O zaman ben Perşembe İlköğretmen Okulu son sınıfta öğrenciydim, Yüksel de Ankara'da Gazi Eğitim Müzik Bölümü'nde öğrenciydi. Hemen arkadaş olduk. Arkadaşlığımız Feriköy Mezarlığı'na kadar devam etti. Gazi Eğitim'i bitirip Aydın Ortaklar İlköğretmen Okulu'na Müzik Öğretmeni olarak atandığında, ben Dinar'da TÖB-DER Şube Sekreteri'ydim. Afyon Isparta Muğla ve Aydın'da ilerici devrimci öğretmenlerin bazılarıyla arkadaşlık ilişkim vardı. Hemen ayağı toprağa bassın diye Yüksel'i Aydın'daki arkadaşımla tanıştırdım. Arkadaşım, Yüksel'i hiç beğenmedi, "Çok bilgiç!.." dedi. Yüksel de benim arkadaşı beğenmedi, "Kitap kurdu olmuş!.." dedi. Sonra ben bu ikisini bir daha buluşturdum, birlikte yedik içtik dertleştik. Yüksel türkü söyledi, arkadaşım şiir okudu. Sonunda, benim "kitap kurdu" ile "bilgiç çocuk" arkadaş oldu. Arkadaşım, Yüksel'e kol kanat gerdi. Yüksel'i gerekli gördüğü herkesle tanıştırdı. Ben de Yüksel'le her ay düzenli olarak buluştum. Bildiklerimizi sevdiklerimizi paramızı pulumuzu her şeyimizi paylaştık. 

Bazen çok derinlere dalar giderdik. Yüksel bir defasında, 1976'nin Ekim veya Kasım ayında, "Çok sıkışırsak, bütün gücümüzü toplar Hatay'a çekiliriz, bağımsızlık ilan edeniz!.." dedi. Ben de bu söz üzerine, "Madem böyle bir gücün var, hiç bekleme, hemen çekil ve bağımsızlık ilan et!.." dedim. "Gücümüzü toplamak, Hatay’a çekilmek, bağımsızlık ilan etmek kolay, ama sonrası zor!.." dedi. "Ne zorluk olacak ki, Sovyetler Birliği hemen tanır!.." dedim. Şaka bitti. Yüksel çok ciddileşti. "Sovyetler Birliği kesinlikle bizi tanımaz!.." dedi. Bu defa ben merak ettim, niçin tanımazmış! Yüksel açıkladı, "Ajan haraketi olmadığımıza inanırsa tanır, ama ajan haraketi olup olmadığımız belli olana kadar tanımaz!.." dedi. "Yani!.." dedim, işte o zaman Yüksel teorisini patlattı. "Her şeyin başaşağı durdugu yerde, ayak üzerinde durmak anormalliktir. Hatay'da çok güçlüyüz, ama bu güce güvenerek yanlış yapamayız!.." dedi. Biz de yanlış yapmadık. 

Mihrac, Yüksel benden şunu bunu istedi veya önerdi diyerek bazı şeyler söylüyor ya, işte o söylenenler doğru olabilir, ama öneri doğru ise Yüksel'den değil Mihrac'dan gelmiştir. Ve bu öneriden Yüksel, Mihrac'ın ajan olabileceğini çıkartmıştır. Şimdi sen Mihrac'a bir soru daha sorabileceksin, anlatım doğru ise o meşhur öneriyi kim kime yaptı?.. »

Mihrac, Yüksel’i “kafaya alabileceğini” düşünmüş. O aylarda Antakya’ya birkaç kere gelmiş ve kısa süreler kalmış olan Yüksel’in bu bölgeyi yeterince tanımış olması mümkün değildir. Antakya’daki dernek çevresini görmüş ve “burada gücümüz fena değil” diye düşünmüştür. Hatay’ın bağımsızlığı konusunda kendisine vahiy gelmesi de mümkün değildir. Bu konuyu Mihrac kendisine iletmiş ve zemin yoklamış olmalıdır. 

Hatay konusu Acilciler içinde hiçbir zaman açık olarak gündeme gelmedi. Bu konunun açık olarak ortaya çıkması, Suriye’de söz konusu olmuştur. Mihrac Ural ancak Suriye’de artık açıkça Muhabarat’ın hizmetine girebilirdi... 

Yüksel’in gözünün Mihrac’ı hiç tutmadığını biliyoruz. Yüksel, Antakya’da tecrit edilmesi gereken bir kişiden söz ederdi. Bu da Mihrac’tan başkası değildi. 

Başka olaylar da Mihrac Ural-Muhabarat ilişkisine bağlanıyor: O dönemin devrimcileri, Mihrac’ın her olayda öne atıldığını, kendini öne çıkarmak için herkesle kavga ettiğini söylerler. Muhabarat elemanının görevi gereği her yerde önde olmak istemesinden doğal ne olabilir? Hasan Cabir, Antakya’da bir ara duvarda “Yaşasın Bağımsız Hatay” yazısını gördüklerini ve bunu kimin yazdığını bulamadıklarını söyler. Arkada duran güç Muhabarat, yazan da muhtemelen Mihrac... 

Hatay konusunun gündeme getirilmesi gerek. Bunu Mihrac doğrudan doğruya yapamaz, tepki toplar. Duvara yazılır ve Yüksel’e de empoze edilmeye çalışılır. Yüksel konuyu ciddiye almadığından olsa gerek, bundan bana hiç söz etmedi. 

MİHRAC URAL MUHABARAT AJANIDIR!

Mihrac Ural başlangıçtan itibaren Muhabarat ajanıdır. Bunu sağlayan da babası, Uruba hareketinin kadrolarından Zeki Ural’dır. Zeki Ural’ın Uruba kadrolarıyla birlikte çektirdiği fotoğraflar  http://thkp-c-acilciler.blogspot.com ’da yayınlanmıştır. 

Bu durumda, Mihrac Ural’ın MİT ile olan ilişkisi de yeni bir boyut kazanıyor. Yine aynı blogda açıklandığı üzere, Mihrac Ural’ın anne tarafından akrabası Bedii, yıllardan beri MİT’te çalışmaktadır. Bir dönem CHP milletvekilliği de yapmıştır. Antakya küçük bir yer, kimin ne yaptığı bilinir. MİT’in Zeki Ural’ı ve Mihrac Ural’ın ilişkilerini bilmemesi mümkün değildir. Zaten gayet yakınlarında da Bedii bulunmaktadır. 

Mihrac Ural yakalandığında kendisine MİT  tarafından, “Muhabarat ile çalışıyorsun, bizimle de çalışacaksın!..” denilmiş olmalıdır. Kendisinden Acilciler ile ilgili bilgilerin yanı sıra, Muhabarat’ın faaliyetleri konusunda da bilgi alınmıştır. Muhabarat şu veya bu şekilde Hatay’da faaliyet gösterecek, bunu engellemek mümkün değildir. O zaman bilinen insan ve ilişkiler üzerinden faaliyet göstermesi tercih edilir. Bilineni kendine bağlayacaksın, koruyacaksın ve böylece de denetleyeceksin. Aksi durumda başka bir ilişki ortaya çıkabilir ve bu ilişki de bulunamayabilir ya da denetlenemeyebilir. 

Mihrac Ural’ın 31 Temmuz 1980’de Adana Cezaevi’nden sahte tahliye ile kaçan grubun içine mecburen dahil olmasının ardından, kısa süre sonra Suriye’ye geçmesi de bu temelde açıklanabilir. Mihrac Ural’ı Suriye’ye götüren kaçakçı Sacit açıkladı: Mihrac, Suriye toprağına ayak basar basmaz, ellerini havaya kaldırıp, “Kurtuldum, artık bana bir şey yapamazlar” der. Belli ki apar topar bir şeyden kaçıyordu. MİT’ten tabii ki... 

MİHRAC URAL, MUHABARAT TARAFINDAN ACİLCİLER’İN İÇİNE SOKULMUŞ BİR AJANDIR! 

Bütün olaylar birbirine uyum içinde bağlanıyorlar. Teori bir dizi olaylar bileşkesi üzerine kurulur. Bu olayları açıklayabildiği oranda da gerçeğe yaklaşır. Mihrac Ural’ın Acilciler ile ilişkiye geçtiği 1976 yılı ortalarından ya da bundan kısa bir süre sonrasından itibaren ajan olduğu, Muhabarat ile çalıştığı saptaması, bir dizi olayı açıklıyor. Böylece MİT ile anlaşmanın da Mihrac Ural açısından fazla önemli olmadığını görüyoruz. 

Bir istihbarat örgütüyle çalışan, bir başkasıyla neden çalışmasın? MİT’in Muhabarat içinde iyi bir örgütlenmesinin olduğu biliniyor. Son hesapları, Acilciler’in adını kullanarak devrimci hareketin içine girmek, Hatay’da örgütlenmekti. Engelledik!.. 

Acilciler, Muhabarat’ın Hatay uzantısı değildir, olmayacaktır. 

10 Haziran 2010