SACİLCİLER VE ACİLCİLER


Sacilciler ya da Suriye derin devleti ve Acilciler. Sacilciler ile Acilciler farklıdır. Suriye derin devletinin hizmetine giren Acilciler’e Sacilciler denilir. Sacilciler, Suriyeli Acilciler'dir. Mihrac Ural, Sacilci’dir, Acilciler ile herhangi bir ilişkisi yoktur. Mihrac Ural ve küçük çevresi de diyebilirsiniz. Bunlar Sacilci’dir, Acilci değildir. 

Aşağıda yıllar sonrasında bile anlamakta zorlandığım bir konuyu belirteceğim. Anlamış olan varsa, bana da anlatsın. 

1981 yılı Nisan ayı sonunda, ben Suriye’den ayrılırken, Mihrac Ural ve adamlarıyla Muhabarat’ın ilişkisi görülebilecek kadar açıktı. Sonraki yıllardaki kadar açık değildi ama Arapça bilmeyen benim gibi birisinin bile görebileceği kadar ortadaydı. 

Bu durumu görmemde Şıh’ın (Müntecep Kesici) rolü de vardı. Şıh sürekli olarak Suriye devletiyle içli dışlı olunmasına, komünistleri hapse atan Cemil Esad ile yakın ilişki geliştirilmesine itiraz ediyordu. Cevap hep aynıydı: Biz onu kullanıyoruz!.. 

Bir devletin topraklarında o devleti, üstelik de derin devleti, nasıl kullanabileceğiniz açık olsa gerek: Sizin onu kullandığınızdan çok daha fazla o sizi kullanacaktır. 

Nasıl kullanır: 

1) Suriye’de bulunan çok sayıda Kürt ve Türk devrimci örgütleri hakkında bilgi toplamanızı ister. Mihrac Ural ve tayfası bu işi iyi becermiştir ama Türkiye devrimci hareketi de aptal değildir. Durumu anlamış ve Sacilciler’in yanında konuşmamaya özen göstermiştir. 

2) Acilciler adının kullanılarak Suriye derin devletinin Hatay’da ve giderek Türkiye devrimci hareketi içinde örgütlenmesini sağlamak. 

3) Türkiye hükümetlerine karşı gerektiğinde Sacilciler’i kullanmak. Örneğin, ANAP binalarının bombalanması Muhabarat eylemidir. Acilciler adıyla lanse edilmiştir. Bu eylem üzerine Turgut Özal’a hitaben yayınlanan bildiri, belli ki, Cemil Esad’a danışılarak hazırlanmıştır. Sözüm ona devrimci bildiri, Turgut Özal’a “Eline, beline, diline hakim ol!..” demektedir. 

4) Acilcilerin hayatlarını Suriye’nin çıkarlarına kurban etmek. Dört devrimci, Suriye’nin çıkarları için, Filistin örgütleri arasındaki savaşa, Suriye tarafında sürüldüler. Selahattin Kaya, Vedat Erdal, Süleyman Kılıç, Kuvvettin Külekçi, Arafat’a bağlı El Fetih militanları tarafından Kasım 1983’te öldürüldüler. Bu gerçeğin Türkiye devrimci hareketinin Filistin tarihinde yer alması gerekir ve alacaktır da. 

Filistinliler Türkiyeli devrimcilerden kimleri öldürdüler ve neden öldürdüler? Sorunun kendisi bile yeterli... 

Mihrac Ural, “Yoldaşlarımız İsrail tarafından öldürüldüler!..“ diye anma tertiplemek istiyor. Malum ya, Türkiye devrimci hareketi de aptal, bir şeyden haberi yoktur! Anmaya hiç bir örgüt katılmıyor. 

Bu soytarı aynı anmayı iki yıl önce de yapmak istemişti. Gerçeği açıklayıp engelledik. Unutuldu sanıyordu aklı sıra. Diyeceksiniz ki, puştluğun bu kadarı da olur mu? Bunun adına sadece namussuzluk, alçaklık denilmez; resmen puştluk denir. Olur, Mihrac Ural bu, yapar. Yersen. 

Tutmazsa vazgeçer, başka bir yol denemeye çalışır. İki buçuk yıldır elinden gelen bütün yolları denedi. Tutturamadı. Ve artık umudu da kalmadı. 

Anlamakta zorlandığım nedir?1982 yılını anlayabiliriz. Müntecep Kesici’nin hazırlanmış bir kaza ile öldürülmesi ilk olaydır. İki örgüt militanının kaçırılması –Aydın ve Ahmet-  ilk olaydır. Ya sonrası? 

Mihrac Ural ve çetesinin Suriye derin devleti ile birlikte çalıştığını yıllarca görememek ve Suriye’de bu kişiye karşı mücadele etmek yapılacak iş midir? Yabancı bir ülkedesiniz, gizlenme olanaklarınız çok kısıtlı ve o ülkenin derin devletiyle mücadeleye giriyorsunuz. Bu yapılacak iş midir? 

Ya da bunun kesinlikle Suriye’de yapılmaması gerekir. Orada kazanamazsınız. Mihrac Ural boşu boşuna muhaliflerine “kaçtılar” diye saldırmıyor. Onun bütün yöntemleri gibi bu yöntemi de basittir: İnsanları gaza getirmek... 

“Suriye’den gitmeyin!..” demek istiyor. “Ben ancak Suriye derin devletinin yardımıyla kazanabilirim, bunun dışında hiçbir şey yapamam!..” demek istiyor. Suriye’den gidenlere “kaçtılar” demesi bu nedenledir. 

Bu “akıllı” aynı yöntemi 1988’de Fransa’da da uygulayabileceğini zannetti. Yanında birkaç Muhabarat adamıyla birlikte Paris’e geldi. İnsanlara tehditler yağdırmaya ve bazılarını kaçırmaya başladı. “Burasını da Suriye gibi yapacağız!..” sözünü ben Almanya’dan bile duyuyordum. Cahil cesareti işte, ne yaparsınız! 

Fransız polisi bekler, bilgi toplar ve vurur. Öyle de oldu! Sonuçta kıçlarına tekmeyi yiyip Suriye’yi boyladılar. Sacilcilik Avrupa ülkelerinde bitti. Nasıl bitmesin? 

Mihrac Ural hayatı boyunca kendi yeteneğiyle neyi becermiş ki, Avrupa ya da Türkiye’de örgütlenmeyi becersin. Tek becerisi, Suriye derin devletinin hizmetine girmektir. MİT, Muhabarat içinde örgütlüdür ya da Suriye derin devletini tanır. 

Daha önce de yazmıştım. Muhabarat ile Teslim Töre toplantı yaparlar. Muhabarat birlikte çalışmayı önerir, Teslim Töre reddeder. MİT, 1993 yılında Teslim Töre İstanbul’da yakalandığında bu konuşmayı kendisine aynen aktarır. İşte budur! 

Bu bildiğimiz örnek ve daha kim bilir ne örnekler vardır. Bu nedenle Muhabarat olmak ve MİT ile de dirsek teması içinde bulunmak hiç garip değildir. Görüyorsunuz değil mi? 

Mihrac Ural’ın teşhir ve tecritini Suriye dışında gerçekleştirdik. Ne Mihrac Ural’ı ne akrabalarını ve ne de artık birkaç tane kalmış Sacilci’yi ikna etmek gibi bir sorunumuz olmadı. Amaç, Sacilciler ile Acilciler’i ayırmaktı. Bunu başardık... 

Acilciler Suriye’de nasıl Sacilciler’e dönüştü? Bu süreci ana hatlarıyla biliyoruz. Eğer susmakta ısrar edenler de konuşurlarsa, ayrıntıları da öğreneceğiz. 

16 Temmuz 2010