DHKP-C’den ne öğrenebilirdik? Şimdi bu soru da nereden çıktı diye sorabilirsiniz. Birazdan açıklayacağım. DHKP-C ile Acilciler döneminde de herhangi bir politik yakınlığım yoktu (o sırada adları Devrimci Sol idi), ama politik yakınlığınız olmasa bile, öğrenmesini bileceksiniz.
Esas soru şudur: Dursun Karataş’ın polis ifadesi neden DHKP-C’de önemli bir sorun olmadı? Dursun Karataş’ın polis ifadesi 90 sayfa civarındadır. Metris Cezaevi’nde askerler bu ifadeyi çoğaltıp koğuşlara dağıtırlardı. Amaç belliydi, Dursun Karataş’ yıpratmak. Koğuş kapılarında Devrimci Solcular beklerdi ve ifadeyi alıp kimseye vermezlerdi. Metris Cezaevi’nde yatmış birkaç kişiden bunu duydum. O dönemde aynı cezaevinde yatmış İbrahim Yalçın da bu bilgiyi doğruladı. Yukarıdaki sorunun cevabı zor değil...
DHKP-C bu durumu kendi içinde konuşmuş ve örgütsel bir çözüme ulaştırmış. Dışarıdan kimseyi de karıştırmamış. Ne konuşmuş, nasıl bir çözüme ulaştırmış, bilmiyorum, ek olarak bilmem de gerekli değil. Açık olan, konunun örgütsel bir çözüme kavuşturulmuş olduğudur. Aynı şeyi biz neden yapamadık?
Birlikte hapiste yattığımız arkadaşlar bilirler. Konuyu hapishaneye girer girmez gündeme getirdim. Kendi tutumumu nedenleriyle izah ettim. 1978 ortalarında Mihrac Ural Isparta Cezaevi’nde yanımıza getirildiğinde konuyu yeniden açtım. Konunun üzerinde duran olmadığı gibi, Mihrac Ural’ın o zamanki tepkisi de aydınlatıcıydı: “Neden ikide bir bu konuyu açıyorsun? Mesele açıktır, halledilmiştir!..” diyordu. O dönem beni en çok savunan Mihrac Ural’dı.
Paçan sıkıyorsa hayır de Mihrac Ural. Çok kişi buna şahit. Nasıl yakalandığımızın bilindiğini, uzun bir takip sonucu yakalandığımızın ortada olduğunu söylüyor ve sadece “arada bazı hatalar yapıldı, bunlar yapılmamalıydı” diyordu. Hepsi bu kadar! Ne itirafçılık hikâyesi vardı ne de yakalanır yakalanmaz her şeyi söyledi masalı. Bunları söyleyen birisi olsaydı Mihrac hemen ona kafa atar ve cansiperane beni savunurdu.
Diyeceksiniz ki, “Tamam da, aradan 30 yıl geçtikten sonra bu konu neden ortaya çıktı?” Mihrac Ural neden bu konuyu açmak ihtiyacını hissetti? Neden bu konu zamanında, zamanında dediğim 30 yıl önce, örgüt içinde açıkça konuşulmadı da, yıllar sonra ortaya atıldı?
Bunun birkaç nedeni var:
Birincisi: Mihrac Ural polisle anlaşmış ve Nebil Rahuma’yı yakalatmıştı. Yakalanmalar konusu araştırılırsa –araştırılmasını ben istiyordum, Mihrac karşı çıkıyordu– tarihimizde yediğimiz en ağır darbe olan 1978 Mart operasyonu da araştırılacak ve Nebil “ser vermiş, sır vermemiş” Mihrac Ural tarafından nasıl yakalatıldığını açıklayacaktı. Mihrac bunu istemediği için konunun kapatılmasından yanaydı.
İkincisi: Bu konu ilk kez açık olarak, örgüt içinde değil, örgüt dışında 1982’de gündeme getirildi. Ben örgütten ayrılmıştım. Mihrac Ural da TKEP Genel Sekreteri’ne ve bulabildiği MK üyelerine benim ne kadar işe yaramaz birisi olduğumu açıklıyordu. Tabii ifade konusu da başroldeydi. Kendisini ciddiye alan olmadı. Zira ben ayrılmadan bir yıl dört ay önce Şam’da Acilciler örgütünün iki sorumlusu olarak değişik siyasetlerle ve bu arada Teslim Töre ile de görüşmüştük. “Adamın ne olduğunu ayrılınca mı hatırladınız” denildi. Yıl 1982, 1977 yakalanmasının üzerinden sadece beş yıl geçmiş, yani konu taze sayılırdı. O zaman bile durum buydu.
Aynı yöntemi o sırada Genel Sekreter Yardımcısı olan Salih, Paris’te denedi. Hiçbir şey tutturamadı. Paris’te bir yılda büyük bir devrimci pratik yaşamış, 12 Eylül sonrasında Acilciler adını hem Fransız ve hem de Türkiye kamuoyunda duyuran bina işgallerinde bulunmuştum. Doğal olarak Salih’in çabaları da sonuçsuz kaldı.
1982 konusunu ancak yakın zamanda açık olarak anlayabildim. Mihrac Ural’ın konuyu gündeme getirmesinin kendisi açısından sakıncası kalmamıştı. Çünkü, Nebil Rahuma öldürülmüştü. Ve ta ki, Erkan’ın yaptığı açıklamaya kadar, Nebil’in iki defa Mihrac Ural tarafından yakalatıldığını bilmiyorduk.
Derken aradan 25 yıl geçti ve Mihrac Ural konuyu yeniden gündeme getirdi. Başarı sağlayacağına inandığı için mi? Öyle sanmışsa çok aptalmış demektir. 25 yıldır devrimci harekette çok kişinin tanıdığı aktif bir insanım. Mihrac Ural’ın söylediği herşey doğru bile olsa, insanlar benim son 25-30 yılıma bakıp karar verirler. Hele de Muhabarat’tan bilgi almış konumuna düşmeyi hiç istemezler. Nitekim de böyle oldu...
Ama ben işin daha ötesinin de olduğunu sanıyorum. Tıpkı, Metris Cezaevi’nde Dursun Karataş’a karşı düzenlenmeye çalışılan MİT destekli kampanya gibi...
Mihrac Ural konusunda da burnuma pis kokular geliyor. Yapar, bu heriften herşey beklenir.
10 Şubat 2010