10 MART 1978 AYDINLANDI : MİHRAC URAL POLİSTİR


1978 Mart darbesi THKP-C (Acilciler)’in örgüt tarihinde yediği en ağır darbedir. Polis ülke çapında örgütün bir ucundan girmiş öteki ucundan çıkmıştır. Dahası, yıllarca bu darbenin nasıl yenildiği de anlaşılamamıştır. Bu büyük darbenin araştırılmamış, konu kapatılmaya çalışılmış, kapatılamadığı durumlarda bilgi kirliliği yaratılmıştır. Böylece darbenin üzerinden yıllar geçmiş ve neredeyse unutulmuştur. Hatırlanmasını, Muhabarat’a borçluyuz!.. 

Nasıl mı? Şöyle: Mihrac Ural Adana Hapishanesi’nden arkasından itilerek kaçtıktan sonra Adana’dakilere kendisinin ülke dışına gönderilmesi için yalvarmaya başlar. Ülke dışı denilen yer de Suriye’dir. Ağustos ayı başında kaçakçı motoruyla Lazkiye civarında bir yere gider. Onu götüren kaçakçının anlattığına göre, karaya ayak basınca çok sevinir. “Kurtuldum, bana bir şey yapamazlar artık!..” der. Suriye’de kendisini hemen Muhabarat’ın kollarına atar. Biz bunu yeni öğrendik ama önceden de tahmin ediyorduk. 

Mihrac Ural’dan yaklaşık beş ay sonra (Aralık 1980’de) Suriye’ye geçtim ve durumu açıkça gördüm. Mihrac Ural’ın Muhabarat ile bağlantısı vardı. Cemil Esad bize değişik olanaklar sağlamıştı. Mihrac Ural bu ülkeye geldikten altı ay sonra vatandaş yapıldı. 

Devrimcisiniz. Başka bir ülkeye gidiyorsunuz ve orada hemen gizli polisin kollarına atılıyorsunuz. Her türlü olanağından yararlanıyorsunuz. Altı ay içinde o ülkenin vatandaşı oluyorsunuz. Olacak iş değildir. Bu işin öncesinin olması gerekir. İşte bu önceyi Türkiye’de aramak gerekiyordu. 

Mihrac Ural daha Türkiye’de iken babası vasıtasıyla Muhabarat ile bağlantısı vardı. Öyle ya, Suriye’ye gittiğinizde kimin kollarına atılacağınızı biliyorsunuz. Demek ki bu işin öncesi vardı. Buradan, Mart 1978 darbesine geldik. Gördük ki, hiç kimsenin bu darbe hakkında doğru dürüst bilgisi yok. Önce bölük pörçük bilgileri birleştirdik. Bu arada, Nebil Rahuma’nın Mihrac Ural tarafından yakalatıldığı bilgisi ortaya çıktı. Mihrac Ural’ın ifadesini hatırlıyorduk ve orada böyle bir bilgi yoktu. Bunun tek açıklaması vardı: Mihrac Ural polisle anlaşmış ve polis de onun ifadesini düzenlemişti. 

Mihrac Ural kendisi açısından doğal olanı yaptı ve şiddetle itiraz etti. Aynı durumda kim olsa böyle yapar. Düşünün, adam her şeyini nasıl “kahramanca direndiği”, “ser verip sır vermediği” üzerine kurmuş. 32 yıldır bunu tekrarlayıp durmuş. Başka bir özelliği de yok zaten. Önemli hiçbir eyleme girmediğini ortaya çıkardık. İnsanların aklında kalmış tek yazısı bile bulunmuyor, burası da belli. Geriye tek nokta kalıyor: işkenceye acayip direndim!.. 

Gerçi bu özellik büyük önder sayılmak için yetmez, hem de hiç yetmez. Ama ne yapsın garibim, başka özelliği de bulunmuyor. Bir insan düşünün, politik yaşamının yüzde 90’ını büyük bir yalanın üzerine kurmuş. Bu yalan ortaya çıkınca konuyu saptırmak için elinden ne geliyorsa yapacaktır. Bunu normal karşılamak gerekir. Aşağıda da okuyacağınız gibi, Mihrac Ural değil işkenceye direnmek, işkence görmemiştir. Dahası polisle de anlaşmış, ifadesi polis tarafından düzenlenmiştir. Hepimize ama özellikle İbrahim’e ve bana çok kızmasını, ağzına geleni söylemesini normal karşılamak gerekir. 

Devam edelim. Mihrac Ural’ı sıkıştırmaya başladık. Biz bunun tek başına yakalandığını biliyorduk. Isparta cezaevinde iken bize öyle söylemişti. Bu doğru değilmiş. Olay çözülmeye başladı. Bursa konusu gündeme geldi. Mihrac Ural yakalandığında kendisine bazı fotoğraflar gösterilmiş. Bunları Mustafa Burgaz da görmüş. Mihrac bize hiçbir zaman ne takipten ne de fotoğraflardan söz etmedi. Derken bu fotoğrafların ayrıntısını öğrendik: Eşber ile birlikte birkaç fotoğraf ve Bursa genelevinin kapısında beklerken bir fotoğraf... 

Mihrac Ural’ı iki noktadan özellikle sıkıştırmaya başladık: Sen “boş kâğıda imza attım”, “yarım sayfa ifadem var”, “her şeyi reddettim” diyorsun. Fotoğrafları da reddettiğini neden söylemiyorsun? 

İkinci sıkıştırma noktamız işkenceyle ilgiliydi. Mihrac Ural tutuklandıktan kısa süre sonra Isparta Cezaevi’ne geldiğinde domuz gibiydi. Ayaklarında ise hiç iz yoktu. Kendisi bizden iyi koşuyor ve voleybol oynuyordu. “Şu gördüğün işkenceyi biraz anlatsana” dedik. 

Ek olarak iki nokta üzerinde daha ısrar ettik: “Şu yarım sayfalık ifadeni ortaya çıkar. Bu ifadenin polis tarafından düzenlendiğini sana ispat edeceğiz.” Mihrac Ural’ın ifadesi kaybolmuş ya da merkez arşive kalkmış. Ne hikmetse, kimseninki kalkmamış, ama onunki kalkmış. 

İkinci olarak, kendisinin iki ayrı polis ifadesi bulunduğunu söylemeye başladık. Önce itiraz etti. Mihrac Ural bilinen gösterişli tarzıyla konuştu: “Hangi devrimci iki polis ifadesi diye bir şey duymuş? Yok böyle bir şey...” dedi. Kanıtlaması çok kolay oldu, zira Mehmet Avan’a da polis işbirliği teklif etmiş, kabul etmesi karşılığında da ifadesinin düzenleneceğini söylemişti. “Bizimle çalış, ifadeni düzenleriz, az yatarsın.” 

Mihrac Ural’ın bu teklifi kabul ettiği anlaşılıyordu. Zira hakkında çok sayıda ilde soruşturma ve tutuklama kararı bulunmasına rağmen (bu illeri daha önce tek tek dolaşmış ve kendisini örgüt lideri olarak lanse etmişti) tahliye olacağına inanıyor ve kaçmayı reddediyordu. Bunun tek açıklaması vardı: kendisine fazla yatmayacağı güvencesi verilmişti. Aksi durumda alacağı en az ceza örgüt üyeliğinden 15 yıldı. Bunu bilmek için de fazla akıllı olmak gerekmezdi. Anlaşılan polis, Mihrac Ural’ın ifadesini düzenlerken ve “fazla yatmazsın” güvencesi verirken bu kadar çok yerde soruşturma açılacağını düşünmemişti. 

Çok yönlü sıkıştırmalarımız nihayet sonuç verdi ve Mihrac Ural resmen döküldü. 

“Mihrac Ural fena yakalandı” başlıklı son yazıya bakınız. Nihayet kendisine Eşber’in sorulduğunu söylüyor. Fotoğrafını göstermişler, tanımadığını söylemiş. Bilinen numara! 

Mihrac Ural iyice sıkışınca kabul eder, ama tahrif ederek kabul etmeye çalışır. Eşber’in Mihrac Ural ile birlikte bir değil birkaç tane fotoğrafı çekilmiş. Bir tanesi de çayevi ya da pastane gibi bir yere girerken. Bunu da kendisine göstermiş olmaları gerekir. Ve tabii bunlar Mihrac Ural’ın bizim bildiğimiz resmi ifadesinde yer almıyordu. İlk ifadede hiç isim geçmiyordu. “Filanca soruldu, tanımıyorum dedi” gibi bir ifade yoktu. 

Başka resimler de var: Poliste sana pavyondan çıkarkenki fotoğrafını göstermediler mi? Genelev kapısında beklerken fotoğrafını göstermediler mi? Bursa’da Eşber ile birlikte ve ondan ayrı olarak fotoğrafların bulunuyor. Bunlardan da söz etsene Mihrac. Bunları sana göstermediler mi? Bunlardan hareketle hiç soru sormadılar mı? Bu konuyla ilgili hiçbir bilgi Mihrac Ural’ın bilinen ifadesinde yer almıyor. Resmi ifadede hiçbir isim geçmiyordu. 

Mihrac Ural kendi ağzıyla iki ayrı polis ifadesi olduğunu söylemiş oluyor böylece. Bir tanesi bizim okuduğumuz “resmi ifade”. Öteki kaç sayfa olduğu ve ne tür bilgiler içerdiği bilinmeyen gerçek ifade. 

Kendisi anlatıyor: “Polis bana Eşber’i sordu, fotoğrafını gösterdi” diyor. Ama bunlar bildiğimiz ifadede yazmıyor. Bu ifadede hiç isim geçmiyor. Bu bir cümlecikten, Mihrac Ural’ın polisle anlaşmış olduğu açığa çıkıyor. Polisle birlikte çalışmayı kabul etmiş, bunun karşılığında da ifadesi düzenlenmiştir. Polisle birlikte çalışmayı kabul edene kısaca POLİS denilir. 

Geldik işkence konusuna. Sıkıştırmalarımız sonuç verdi. Mihrac Ural MSN’lerindeki gibi bol palavrayla karışık işkence hikâyelerinden vazgeçip sözümona bize gerçeği anlattı... Ve fena halde çuvalladı. Bunu bekliyorduk. 

Mihrac Ural hiç işkence görmedi. Polisin falakaya başvurmadan işkence yapması mümkün değil. Falaka yiyenin ise ayaklarının bu kadar temiz olması mümkün değil. Bu nedenle işkenceyi anlatırken Mihrac Ural zorunlu olarak falaka bölümünü atlıyor. Çareyi elektrik işkencesine sığınmakta buluyor. Şalter kullanılarak elektrik işkencesi yapıldığını söylüyor. Elektrik işkencesinin nasıl yapıldığını bile bilmiyor. Demek ki, elektrik işkencesi şehir elektriği kullanılarak yapılıyormuş. Mesele ortaya çıkmıştır.

Mihrac Ural hiç işkence görmemiş, polisle işbirliği yapmayı kabul etmiş ve bu hizmetin karşılığında da ifadesi polis tarafından düzenlenmiştir. Bizim bildiğimiz resmi ifadesidir, bir de öteki ifadesi bulunmaktadır. 

Nebil Rahuma’yı yakalatmış, polis tarafından değişik bölgelere götürülmüş, bilgi vermiş ve yer göstermiştir. Bu işin peşini bırakmayacağız ve daha ortaya çıkarabildiğimiz kadarını da çıkaracağız. Ama bu aşamada bile şunu açıkça söyleyebiliriz: bu iş bitti Mihrac Ural. Senin polisle anlaşmış bir hain olduğun açıkça ortaya çıktı. 

Her şeyini “kahramanca direnen önder” uydurması üzerine kurmuştun. Bu amaçla herkese saldırmış ve büyük bir bilgi kirliliği yaratmıştın. Derdin gücün dikkati başkalarının üzerinde toplamaktı. Olmadı Mihrac. Biz bu numaraları biliriz. Bunlara düşmedik. 

Sen polisle anlaşmış bir hainsin!. Öyle bir hainsin ki, yıllarca kendini tam tersi yönde yutturmaya çalıştın. Senin gibi bir haini kırka bölüp kırk parçasını da ayrı ayrı asmak gerekir. Bitti artık Mihrac...

Mart 1978 darbesinin 32. yılında karanlık nihayet dağıldı. Her şey henüz ortaya çıkmadı, ama artık ortalık aydınlandı. 

9 Mart 2010