ÇOK MU GEÇ OLDU?..


Bazı arkadaşlar özellikle bloglara yazdıkları mesajlarda şikâyet ediyorlar: “Mihrac Ural’ın gerçek çehresini gördük, gördük ama artık çok geç!..” diyorlar. Bazıları daha da ileri bir değerlendirme yapıyorlar ve “30 yıl önce hesabı sorulamamış şeyleri bugün gündeme getirmenin ne gereği var?..” diyorlar.

Öyle midir acaba? 

Mihrac Ural konusu, sadece onunla ilgili bir konu değildir. Mihrac Ural konusu aynı zamanda herkesin yüzüne tutulan bir aynadır. Bu nasıl bir duyarsızlıktır? Bu mudur, geçmişte kalmış bile olsa, Acilci olmak? Bu sitede anlatılanların büyük bölümü, ayrıntılarıyla olmasa bile çok kişi tarafından biliniyordu. Zaten zemin bu kadar hazır olmasaydı, bizim de hızlı sonuç almamız mümkün olmazdı. Eksiğiyle gediğiyle de olsa çok şey bilen insanlar neden bu kadar yıl sustular? Sakın bana Mihrac Ural’ın yalanlarından, karalamalarından, tehditlerinden söz etmeyin. Mihrac Ural bunların hepsini yapar. Peki ama hepiniz mi bunlardan çekindiniz? Sanmıyorum. Bunun adı resmen duyarsızlıktır. “Boş ver, uğraşıp da ne yapacaksın, bundan sonra bir şey olmaz” düşüncesidir. Hepimizin ortaklaşa paylaştığımız örgütsel bir tarih var. Bu tarihin eksiğiyle fazlasıyla ortaya dökülmesi, bu tarih içindeki karanlık noktaların aydınlatılması önemlidir. Bu konuya “ne olacak ki” mantığıyla yaklaşılmaz. Kendi tarihine karşı sorumluluk duyan, başkasını boş verin, kendi geçmişine sahip çıkan bir insan böyle davranmaz. Düşünebiliyor musunuz? Ali Çakmaklı’nın adı üzerinde bu kadar durmasaydım, 12 Eylül sonrasının bu ilk sol içi cinayeti unutulup gitmişti. 

Mihrac Ural iyi ki Nebil Rahuma’yı, kullanabilmek ve Nebil’in kemiklerinin üzerinde tepinebilmek için de olsa, gündeme getirdi. Nebil Rahuma konusu güncelleşti, mezarı arandı ve bulundu. Mihrac Ural ve takımına da verilmedi. 

Nebil’i gerçekten sevdiğine inandığım arkadaşlar kendilerine “30 yıl bu konuyla neden ilgilenmedik?..” diye sormalıdır. Çok sayıda arkadaş Nebil’in devrimci hareket içinde layık olduğu yere kavuşmasını mutlaka istiyordu. İstiyorlardı da, bu konuda gereken gayreti neden göstermediler? İstemek, kendi başına, heveslenmektir, yapmak değildir. Bir işi nasıl yapacağınızı biraz düşünerek biraz da deneme yoluyla bulursunuz. Mücadele kapasitesi burada belirleyicidir. Şu siteyi 1,5 yıldır izleyenler, Mihrac Ural’ın ne duruma getirildiğini de adım adım görmüşlerdir. Uzun soluklu bir mücadele kapasitesi olmadan bunu yapamazdınız. Başlık konumuza dönersek... 

Gerçekten çok geç mi oldu? Mesela, Mihrac Ural’ın cebine indirdiği yüksek miktardaki örgüt parasını geri almak, bu parayı devrimci harekete vermek için geç mi oldu? Bence olmadı. “Neden böyle diyorsun?” diye sorarsanız cevabım şudur: Mihrac Ural’a güveniyorum!.. 

Yine hata yapacaktır ve biz de oradan, bu sefer yeni bir alandan tekrar bindireceğiz. 1,5 yıl önce bu site yayına başlarken işin bu noktaya geleceğini, Mihrac Ural’ın suçlarının böylesine ortaya döküleceğini ben de tahmin etmemiştim. Adam, hayatının en büyük hatasını yaptı. Uzun zamandır uzağında durduğu devrimci harekete yeniden girmeye kalktı ve bu amaçla bana saldırdı. Kısacası, kendisini bana hatırlattı. Yoksa ben Mihrac Ural ile asla uğraşmazdım. Ben yapacağımı yapmışım. Mihrac Ural’dan kayda değer herhangi bir zarar da görmemişim. Bu kadar insan da bunca yıldır sesini çıkarmıyorsa, kendileri bilir. 

Kısa süre sonra gördüm ki, konu benim tahmin ettiğimin hayli ötesinde. Adam, devrimci harekete yeniden girmeye çalışan bir Muhabarat elemanı. Hatay’da Muhabarat adına yapılmış olan örgütlenmeyi yeniden canlandırmaya çalışan birisi. On tane devrimcinin katili. Mart 1978 yakalanmasında polisle anlaşmış ve bunun karşılığında ifadesi polis tarafından düzenlenmiş birisi. Örgüt parasını çalarak büyük bir servete kavuşmuş. Mihrac Ural olayının bütün boyutlarıyla ortaya çıkarılması, devrimci harekete karşı yerine getirilmesi gereken bir görev durumuna geldi. Bu görevin yerine getirilmesinde çok sayıda arkadaşın da katkılarıyla epeyce ileriye gittik. Daha da gideceğiz. Bu konuda herkesin yapabileceği bir şeyler vardır. Sonuçta siz bilirsiniz..

Biz zaten gereğini yapıyoruz.  Gelseniz de, gelmeseniz de!.. 

25 Ocak 2010