YÜZLEŞME VE ACİLCİLER (1)
Toplum olarak ciddi bir yüzleşme sorunuyla karşı karşıya olduğumuz son birkaç yıldır özellikle yazılıyor. Sorun sadece yüzleşilmesi gereken konuların çokluğundan gelmiyor, bizim yüzleşmeyle sorunumuz olmasından geliyor. Toplum olarak geçmişle yüzleşemiyoruz. Ya da bir bölüm insan geçmişin işine gelen bölümüyle yüzleşiyor, işine gelmeyen bölümünden ise hiç söz etmiyor.
Konu ağırdan da olsa artan oranda gündeme geliyor. Ermeni soykırımıyla, Kürt halkına yıllardan beri yapılanlarla, faili meçhul cinayetlerle, Maraş ve Çorum olaylarıyla, Dersim katliamıyla –daha sıralanabilir– yüzleşilmeden, bu toplum doğru dürüst bir geleceğe sahip olamayacaktır. Bu saptama her geçen gün biraz daha bilince çıkıyor. Büyük itirazlar ve saptırma çabaları görülüyor ve buna rağmen bu saptama haklılığını her gün biraz daha gösteriyor.
Hayalci olmamak gerek, yakın zamanda önemli bir yüzleşme beklemiyorum, ama geliyor, kaçınılmaz olarak geliyor. Uzun zamandır bu ülkedeki devrimci hareketin de yüzleşmenin dışında tutulamayacağını, kendisinin de yüzleşmeye ihtiyacı olduğunu belirtiyorum.
Devrimciler Arasında Şiddet ve Nebil Rahuma Olayı yazısında belirttiğim gibi, bir ülkedeki devrimci hareketin o ülkenin genel kültüründen ayrı düşünülmesi mümkün değildir. Hele de bizimki gibi, kitleye benzemeyi marifet sayan devrimcilerin bol miktarda bulunduğu bir ülkede hiç mümkün değildir. Yüzleşme toplumda yapılamıyorsa, bunun devrimci hareketteki izdüşümü de olacaktır. Devrimci odur ki, bunu görür ve aşmaya çalışır. Toplumsal yüzleşme konusunda olumlu düşüncelere sahip olan sosyalistler bile, sıra kendilerine gelince buna yanaşmıyorlar. Yanaşacaklardır, bundan kaçış yok, ama biraz zaman alabilir.
Sosyalist hareketin 12 Eylül öncesini de kapsayan ciddi bir örgütsel yüzleşmeye ihtiyacı bulunuyor. 12 Eylül 1980’in üzerinden 32 yıl geçti, ama çoğunluğumuz halâ o dönemi güzellemenin ötesine geçemedik. Sosyalist harekette 1974-1980 dönemi esas olarak iyi değil, kötü bir dönemdir. Bu dönemde büyük bir kitlesellik yakalanmış ve iyi işler de yapılmıştır, ancak genel olarak değerlendirildiğinde bu döneme iyi demek mümkün değildir.
Tersini savunanlar şu soruya cevap vermek zorundadır: 12 Eylül sonrasında sosyalist hareket yenilmedi, faşizm karşısında bozguna uğradı. Savaşırsınız ve yenilebilirsiniz. Ne ki, 12 Eylül sonrasında faşizme karşı doğru dürüst bir direniş sergilenemediği konusunda itirazı olan herhalde olmayacaktır. Tek tek örnekler vardır, ama az çok örgütlü bir direniş yoktur. Bunun yerine faşizmin saldırıları karşısında yaşanılan büyük bir dağınıklık ve bozgun vardır. 12 Eylül öncesi esas olarak iyi ise, 12 Eylül sonrası neden bu kadar kötüdür? Bu soruya cevap verebiliyor musunuz?
12 Eylül sonrasını hazırlayan, 12 Eylül öncesidir. Yüzleşmenin ilk adımı bunu kabul etmektir. Basit bir gerçek aslında, durum ortada, itiraz edilebilecek yanı da yok. Ama 12 Eylül öncesinin gerçekte hiç de iyi olmadığı bir kez kabul edildi mi, yüzleşmeden kaçılamaz. O nedenle kabul edilmemeye çalışılıyor. Örgütsel tarihle açık olarak yüzleşmeden bir yere gidemezsiniz. 12 Eylül’ün üzerinden 32 yıl geçti, o kadar çaba harcandı ve bir yere gidilemiyor. Sakın baskıları, yasakları gerekçe olarak göstermeyin. Duyan da baskıların ve yasakların sadece bizde olduğunu sanır.
Latin Amerika ülkeleri açık faşizmi hem bizden daha önce hem de daha yoğun yaşadılar. Şili’de olduğu gibi insanları stadyuma toplayıp katletmek bizde yaşanmadı. Arjantin’de olduğu gibi insanlar helikopterlere doldurulup And dağlarının tepesinde aşağıya bırakılmadı. Latin Amerika ülkelerinde de sosyalistler ağır yenilgi yaşadılar, ama kendilerini toparladılar. En başta Bolivya ve Uruguay ve ötekiler...
Biz ise kendimizi bir türlü toparlayamadık. 12 Eylül 1980’de PKK de yenilmiş ve kurtarabildiği kadrolarını ülke dışına çekmişti. 1984’te yeniden atılım yaşadı ve sürdürdü. PKK hakkındaki düşüncenizden bağımsız olarak şuna dikkat edin: Bu örgütte 12 Eylül öncesinden neredeyse hiç söz edilmez. Bizde ise fazlasıyla söz edilir. Neden?
Orada değerlendirme yapılmış ve 12 Eylül öncesi kapatılmıştır. 1984 sonrasında yapılan o kadar çok şey vardır ki, hiç kimsenin aklına 12 Eylül öncesi gelmiyor. Bizde ise tersine bir durum var. 12 Eylül’den sonra fazla bir şey yapamayanlar, 12 Eylül öncesi dönemi efsaneleştirerek anlatmaktan başka çıkar yol bulamıyorlar. “O dönem o kadar iyi ise, sonrası neden bu kadar kötüdür?..” diye sorarsanız, cevap yoktur.
Örgütler aynı örgüt, kadrolar aynı kadrolar. Bir tarihten önce de hataları var ama genel olarak iyiler. Aynı tarihten sonra ise kötüler. Nasıl oluyorsa!..
Sürecek...