DÖRT YILDA DÖRT KOMİK OLAY


Bu sitenin tarihindeki dört yıl içinde dört komik olay oldu. Komik olaydan kastım, bizim için gelen bazı iletilerin içeriğidir. Bunlardan bir bölümü doğrudan bana geldi, diğerlerinden ise bilgi sahibi oldum. Aslında sayı daha fazla ama sayı fazla olunca insan içlerinden hangisini seçeceğini şaşırıyor. Bu nedenle dört tane seçmekle yetiniyorum. 

Soytarılığın baş kahramanı Mihrac Ural. Yanında Mehmet Yavuz da vardı sanıyorum. Sonuçta bu ikisinin içtiği su ve ettiği laf birbirinden ayrı değildir. Son kahramanımız ise Hasan Balcı’dır. Lafı uzatmadan somuta geçelim. Zaman olarak tek tek hatırlamıyorum, ama hepsi de son dört yıl içindedir. 

Birinci örnek:  Mihrac Ural o akıllara durgunluk veren sezgi gücüyle benim aptal ve bunak olduğumu keşfetti. Bir şey söylemedim, soran olsaydı hemen kabul ederdim. Herkesin üretim kapasitesi, zekâsı ve eğitimi ortada. Kendimi savunmama hiç gerek yok, kabul ettim gitti! Bu durum benimle ilgili bir saptamayı değil, Mihrac Ural’ın zavallı bir tip olduğunu gösteriyordu. Bu zaten bilinen bir şeydi, yeniden üzerinde durmak gerekmezdi. 

İkinci örnek:  Bazı örnekler vardır, anlamakta zorlanırım. Bu örnek de onun gibiydi, birden anlayamadım. Mihrac Ural benim taksiyle fahişeleri taşıdığımı söylüyordu. Olabilir tabii! Taksiye binenden iyi hal kâğıdı, ikametgâh ilmuhaberi ve altı adet vesikalık fotoğraf isteyecek değilim herhalde. Fahişe midir, pezevenk midir, üç kâğıtçı mıdır, ajan mıdır, ne bileyim ben! Beni ilgilendiren parayı ödemesidir, sonra iner gider ve yüzünü hatırlamam bile. 

Burada ne söylendiğinden ziyade neden söylendiği önemli. Yukarıda söylediklerimi normal aklı olan bir insan bile düşünebilir. Mihrac Ural’da ise bilinçaltı konuşuyor. Kimsenin aklına normal olarak “senin taksin var, ona da fahişeler biniyor” diye bir laf etmek gelmez. Taksi bu, parası olan herkes biner. İstanbul’da ya da dünyanın başka bir yerinde taksiye binen kadına, “siz ne iş yaparsınız” diye soruyorlar mı?

Bizim için müşteri bir yerden başka yere götürülecek ve karşılığında da parası alınacak iki ayaklı bir paket gibidir. Dedim ya, Mihrac Ural’da bilinçaltı konuşuyor. Bu adamın cinsellikle sorunu var. İçindeki derin aşağılık kompleksiyle cinsellik sorunu birleşince Allah konuşturuyor işte derler ya, öyle oluyor ve böyle saçmalıyor. 

Bu sorunun ortaya çıktığı başka örnekler de var. Hatırlayacaksınız, Mihrac Ural’ın örgüt parasını cebe indirmekteki aktif ortağı eşi Malak Fadal zamanında Suriye güzellik kraliçesi imiş! Kendisi öyle diyor. Bir insan böyle şeyleri neden uydurur, anlamak zor. Malak Fadal’ı Suriye’de kaldığım kısa süre içinde birkaç kez gördüm. “Yerde bulsam almam” diyebileceğim bir tip. Ama bunun ne önemi var? 

Güzelin tarifi nedir? Güzel insanın gözüne güzel görünendir. Benim gözüme güzel görünen bir kadın başkasının gözüne böyle görünmeyebilir ve bunun hiç önemi yoktur. Malak Fadal, Mihrac Ural’ın gözüne (Cemil Esad’ın “bu kadını ya sen al, ya da adamlarından birisi alsın” zorlamasıyla da olsa) güzel görünüyorsa, mesele yoktur. 

Ek olarak, “eşim güzellik kraliçesiydi” gibi uydurmalar kişide her konuya yansıyan derin aşağılık kompleksini gösterir, bu bir. Adamda ihtiras bol ama buna uygun çap yok, o da ne yapsın, böyle şeylerden medet umacak. Kişinin cinsellikle sorunu olduğunu gösterir, bu da ikincisi. 

Adam kendisi dışındaki herkesi aptal sanıyor ya, şöyle bir gerekçe getirebilir. Cinsellikle ilgili sorunum olması mümkün değil, çünkü ben evliyim ve çocuklarım var. İşte buna “Cevaba bak, hizaya gel!..” denir! 

Bu ülkede taciz ve tecavüz suçlularının büyük bölümü evli ve çocuklu değil mi? Evli olmak cinsellikle sorunun biçimini değiştiriyor sadece, kendisini ortadan kaldırmıyor. Uzun uzun anlatma yeri burası değil, ama burada asıl sorun cinsellik değil. 

Kişi kendisine bir takım özellikler vehmediyor, ama bu özelliklere sahip olan birisinin yapabileceklerini yapamadığını da sürekli görüyor ya da hayat sürekli yüzüne çarpıyor. Gerçeği kabullenemiyor ve sürekli kendini ispat psikolojisi içinde yaşıyor. Kadınlara ve çocuklara cinsel saldırı ve cinselliği değişik şekillerde konu etmek kendini ispatlıyor gibi görünmenin kolay yollarından bir tanesidir. Bu insanlar istedikleri gibi yaşayamamışlar mıdır, içlerinde mi kalmıştır, yarım kalmış isteklerini böyle mi gerçekleştirmektedirler; orasını bilemem. 

Üçüncü örnek:  Bunu da önce anlayamamış ve öylece bir süre “bu nedir” diye bakmıştım. Yazının başlığı şöyleydi: “Engin Erkiner eliyle İbrahim Yalçın’a”. Gönderen de Hasan Balcı. “Allah Allah!..” dedim kendi kendime. İbrahim’in elektronik ileti adresi belli, kaç kere ilan edildi. İbrahim’e yazacağın bir şey varsa, bunu doğrudan ona gönderirsin. Ben senin postacın mıyım? İletiyi ne okudum ne de İbrahim’e gönderdim. 

Dördüncü örnek:  Aslında buna trajik örnek, kimsenin aklına gelemeyecek bir örnek, demek daha doğru olur. Mehmet Yavuz DYP üyesi. Sıradan bir üye değil, DYP'nin Mersin İl Örgütü Başkan Yardımcısı, bu partiden genel seçimde aday adayı olmuş ve kendi ifadesiyle Parti Başkanı Mehmet Ağar’dan aldığı pusula ile Emniyet Genel Müdürlüğü arşivine girmiş bir kişi. Mehmet Yavuz DYP üyesi olduğunu ve bu partideki işlevlerini devrimcilere söylemiyor, polise söylüyor. Avukatıyla birlikte verdiği polis ifadesinde açıkça beyan ediyor. Nebil Rahuma’nın naşını arıyor ve Nebil Rahuma’yı Antakya’daki anma töreninde sol yumruk havada slogan atarak anıyor. Hem devrimci, hem ulusalcı, hem DYP’li ve hem de Mehmet Ağarcı. Mihrac Ural’ın da yakın adamı. Ne diyebilir ki insan, “Yakışır!..” demekten başka. 

Gerçekten de bu ekip, bu üçlü birbirine çok yakışıyor... 


27 Temmuz 2012