ENGİNERKİNER.ORG 4 YAŞINDA


Dört yıl önce, Temmuz 2008’in ortasına yakın günlerden birinde bu site yayına başladı. Sitenin adı benim adımı taşıyordu, çünkü Mihrac Ural bana karşı açık savaş açmıştı. Başlangıçta işin bu kadar büyüyeceğini düşünmedim. Büyüdü, büyüdü ve ardından hedef büyüttü. Konu, Mihrac Ural ve Acilciler’in içine sızdırılmış ajandan çıktı, sol örgütlerin kendi tarihleriyle hesaplaşmalarının gereğine dönüştü. 

Bu sitede yapılanları uzun uzun anlatmayacağım. Tekrar olur ve zaten herkes de biliyor. Bu ülkede kendisini solcu olarak gören insanlar büyük oranda ya bu siteyi duymuşlar ya da şu veya bu yazıyı okumuşlardır. Az olmayan sayıda insan da hemen her gün okuyor. Sitede 1200 civarında yazı yer alıyor. Dört yılın gün sayısına bölerseniz hemen her gün için bir yazı düşüyor. Ek olarak, bunlar okunacak yazılar, okunduğunda insana bir şeyler veren yazılar. 

Yoksa yüzlerce site var, insanlar neden bu siteyi okusunlar. Demek ki okunulabilecek bir şey buluyorlar ki okuyorlar. Sitede az ya da çok yazı yazmış olanların sayısı geçen yıl 25 idi. Bu yıl birkaç tane daha arttı. 

Yazıların ağırlık noktasını Mihrac Ural’ın, içimize sızdırılmış bu ajanın teşhir edilmesi oluşturdu. Başlangıçta bu oran neredeyse yüzde yüz iken, son aylarda azaldı. Ama okur sayısı azalmadı. Yazıların okunma oranları da ilginç. Oğuzhan Müftüoğlu’nun Acilciler’i de konu aldığı kitabına yönelik yazılar (üç yazı) yaklaşık biner kere okunmuş. “Mihrac Ural ajan mıydı?” yazısının okunma sayısı 11 bini geçmiş durumda. Birkaç yüz kere okunan yazılar ise çok fazla. Daha ilginç olan, siteye girenlerin bir bölümünün –bunlar yeni kişiler olsa gerektir– eski yazıları da okumalarıdır. Zira, eski yazıların okunma sayısı sürekli artıyor. Bunlar güzel gelişmeler ve gelelim bugüne. 

Ülkeye gidip orada bir süre kalan bir arkadaş eski Acilcier’den çok sayıda kişinin tarih yazmaya niyetlendiğini söyledi. İyi bir gelişme, bu sitenin amaçlarından birisi de zaten bunun yolunu açmaktı. 

Sitedeki ilk yazılardan birisinde, bu örgütün tarihinin yazılabilmesi için önce alanın temizlenmesinin gerekli olduğundan söz ediliyordu. Her taraftan pislik akıyordu ve bu pisliğin kaynağı da malum kişi ve birkaç kişilik çevresiydi. Alanı temizledik, yazılacak değişik tarihler için zemini oluşturduk. 

Daha önce de yazdım ama konunun önemi nedeniyle tekrar edeyim. Biz küçük bir örgüt değil, kitlesel olarak bakıldığında küçük ile orta arasında bir kitleye sahip olan bir örgüttük. Kitlemize göre büyük bir yaygınlığımız vardı: Ankara, İstanbul, Adana, Mersin, Hatay, Kars, Maraş, Balıkesir, Rize ve sayılabilecek birkaç kent daha. Bir kişinin ya da bir grup kişinin bu örgütün tarihini yazabilmesi mümkün değil. Her alanın kendi tarihi var, kendi insanları var, olayları var, yaptıkları ve yapamadıkları var. 

Daha önce de belirttim: Benim yazabileceğim tarih esas olarak 1972-1977 dönemiyle ilgilidir. 1972 sonunda ODTÜ’deki küçük bir gruptan başlayan, ayrı örgüt olmak gibi bir düşüncesi bulunmayan yapıdan, 1977’de ülke çapında çıkış yapmış bir örgüte dönüşen yapının tarihi. Bu yapı her bölgeye nasıl yansıdı, orada neden ve nasıl gelişti, hangi sorunlarla karşılaştı, bunları çözmek için neler yaptı, bunları orada bulunanlar yazabilirler. 

Dahası, başka bir yerde bunu yazmıştım, yayınlanmayı bekliyor. Tarihimizle ilgili olarak yaklaşık şöyle demiştim. Evet, adı sadece solda değil halk içinde de bilinen bir örgüt kurduk. Bu örgütün temel teorik belgesi TDAS o kadar tanındı ki, bugün bile hatırlanıyor. Bunların yapılmasında büyük payım var ama şunun unutulmaması gerekir: Bu örgütü ülkenin çok yerine yayan, bir broşürün adını bu örgütle özdeşleştiren ve bunun için hayatını kaybeden, hapishanelerde yatan, işkence gören kadınlar ve erkekler bu örgütü gerçek var edenlerdir. Bu örgütün ön plandaki savaşçılarından bir tanesiydim ve sadece benimle bir şey olmazdı. Bunu gayet iyi biliyorum. 

Geçen gün aklıma ne geldi: Acilciler deyince Halkın Devrimci Öncüleri ve Devrimci Savaş’ı da katıyorum. Biz, ayrıldığımız insanlara düşman olmayan örgütlerdik. Normalde bunun tersi olur, ama biz böyle değildik. Sağmalcılar Cezaevi’nden kaçışta aramızda devrimci Savaş’ın önemli isimlerinden Hasan Şükrü Dal da vardı. Bir başka isim Cahit Atanturan (soyadını yanlış hatırlayabilirim) idi. Bunlarla ayrılmıştık, kaçmasınlar filan gibi bir düşünce aklımızın köşesinden bile geçmedi. Aynı koğuştayız, ağır ceza alacaklar ve tabii ki birlikte kaçacağız. 

Ali Çakmaklı’nın ve Nebil Rahuma’nın öldürülmesiyle Acilciler ile HDÖ arasına kan girdi. Böyle olmasaydı ilişkimiz daha iyi olurdu. Bu cinayetlerin tetikçileri ve kışkırtıcıları ortaya çıkarıldığına göre artık bu kanın da aşılması gerekir. 

Daha yapacak çok işimiz var, biliyor musunuz? Konuşacak değil, yapacak!.. 

Solda büyük bir hastalık haline geldi, herkes konuşuyor, ama yapmıyor. İnsanların çenesi iyice düştü ve yapma özürlü hale geldiler. Biz her zaman konuştuk ve yaptık. Çapımızın yetmediği ve beceremediğimiz işler de oldu, ama onlar için bile elimizden geleni yaptık, ama sonuca ulaşamadık. Bunu şunun için söylüyorum, “Tarihimizi yazacağız!..” demeyin, yazın. Yazmaya başladığınızı gösterin. Yeter ki başlayın ve destek konusunda hiç merak etmeyin. Biz elimizden geleni yaparız. 


11 Temmuz 2012