MİHRAC URAL VE SURİYE CASUSLUĞU


Aşağıdaki yazı Sabah gazetesinde yayınlanalı on dört yıl oluyor. Önce bu haberi okuyalım: 


« Ankara – Suriye’de okuyan Türk vatandaşı bir üniversite öğrencisi Hatay’daki askeri tesislerin fotoğraflarını çekip Suriye’ye götürürken MİT ve Emniyet’in ortak operasyonu sonucu yakalandı. Ağustos ayında yakalanan 23 yaşındaki Ecevit Bahçecioğlu “ülke aleyhine casusluk faaliyetinde bulunmak” suçundan yargılanacak. Bahçecioğlu olayı, Türkiye’ye karşı düşmanca tutumu ve terörü desteklemesi nedeniyle Türkiye'nin sert tepkisine neden olan Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad’ın, ülkesinde öğrenim gören Türk öğrencilere çengel atarak “casusluk” yaptırdığını ortaya koydu. 

Suçu: Casusluk 

Alınan bilgilere göre, MİT ve Emniyet İstihbarat Şubesi ekipleri tarafından uzun süre izlenen Ecevit Bahçecioğlu, sınır kapısından çıkış yaparken askeri tesislerin filmleri ve örgütsel dokümanlarla birlikte 21 Ağustos günü yakalandı. “Casusluk” suçlamasıyla tutuklanan Bahçecioğlu’nun, askeri birliklerin fotoğraflarını çekilmesi emrini, Türkiye Halk Kurtuluş Partisi - Cephesi - Acilciler Örgütü’nün Suriye temsilcisi Ali Zeya kod adlı Hasan Hüseyin Demirci’den aldığını itiraf etti. 

Şam Üniversitesi Basın-Yayın öğrencisi olan Ecevit Bahçecioğlu ifadesinde, Marksist-Leninist düşünceye sahip olduğunu belirtti. Bu temele dayalı bir devlet kurmak amacıyla silahlı mücadeleyi esas alan yasadışı Türkiye Halk Kurtuluş Partisi - Cephesi - Acilciler Örgütü üyesi olduğunu belirtti. 

Bahçecioğlu, “Örgüt, Hatay’ın Suriye Devleti’nin bir şehri olduğunu ve 23 Temmuz 1939’da Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından işgal edildiğini savunmakta olup, bu nedenle de Suriye yönetimi tarafından kendilerine her türlü desteğin sağlandığını, örgüt mensuplarına Suriye Devleti’nden her türlü maddi ve manevi imkânların sağlandığı bir örgüttür” dedi. 

Nasıl girdim? 

“Casusluk” suçundan cezaevine konulan Ecevit Bahçecioğlu, örgüte üye olduktan sonra Suriye’nin başkenti Şam’da örgütün Ortadoğu sorumlusu olan Ali Zeya kod adlı Hasan Hüseyin Demirci ile Şam Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde öğrenci olan Necdet İnal aracılığıyla tanıştığını söyledi. 

Ali Zeya’nın talimatı ile Deniz Arslan, Tevfik Duran, Necdet Ünal, Metin Karasu ile birlikte Antakya’ya her gelişlerinde örgütün görüşleri doğrultusunda yayın yapan dergiyi Suriye’ye götürüp dağıtımını yaptıklarını anlatan Ecevit Bahçecioğlu, askeri birliklerin fotoğraflarının çekilmesi ve bunların Suriye’ye götürülmesi olayını ise şöyle anlattı: “Okulun tatile girmesinden sonra örgütün Ortadoğu sorumlusu Ali Zeya kod adlı Hasan Hüseyin Demirci, Hatay iline gitmemi ve İskenderun ile Samandağı ilçelerindeki askeri tesislerin resimlerini çekerek kendisine getirmemi söyledi. Ben bu resimleri ne yapacağını söyleyince bunların ileriye yönelik bir çalışma için lazım olduklarını söyledi, ancak nasıl bir çalışma yapılacağını söylemedi. Bu konudan örgütün Türkiye sorumlusu İsmail Erdoğan kod adlı Ahmet Kılıç’ın da haberi olduğunu, Hatay’da bu örgüt mensubu ile ilişki kurmamı söyledi. Ben de bu talimat üzerine 28 Temmuz 1994 tarihinde Türkiye’ye giriş yaparak Hatay iline geldim. 29 Ağustos’ta Antakya ilçe merkezinde örgütün görüşünde faaliyet gösteren Anadolu Kültür Merkezi’ne gelerek, Nazlı Gözel isimli bayan vasıtasıyla İsmail Erdoğan kod adlı Ahmet Kılıç ile Armutlu Mahallesi’ndeki ziyaret yerinin yanında buluştum. Durumu kendisine anlatınca, haberinin olduğunu söyledi ve görevi yerine getirmemi belirtti.” 

“Denize gidiyor gibi” 

Bu görüşmeden 4 gün sonra Deniz Aslan’ın fotoğraf makinasını alarak talimat gereği önce İskenderun’a gittiğini, burada bulunan 39. Mekanize Tugay Komutanlığı’nın ve askeri tesislerinin fotoğraflarını çektiğini anlatan Ecevit Bahçecioğlu ifadesini şöyle sürdürdü: “Daha sonra Samandağı ilçesi Çevlik Beldesi’ne gittim. Kendime denize gelmiş süsü vererek, kaldığım 4-5 gün içerisinde bu yöredeki askeri tesislerin resimlerini çektim. Daha sonra, İsmail Erdoğan kod adlı Ahmet Kılıç ile Antakya’da yaptığımız örgütsel buluşmada Suriye’den istenen resimleri çektiğimi söyledim. Bu örgüt mensubu da bana, filmi makinadan çıkartmamamı ve tab ettirmeden makina içerisinde Suriye'ye götürmemi söyledi. Ben de, bunun üzerine içerisinde resimlediğim askeri tesislerin fotoğraf filmi bulunan makinayı kendi evimizde bana ait olan eşyaların içerisinde muhafaza ettim. 17 Ağustos’ta Samandağı çıkışındaki Kar Ticaret’in yanında İsmail Erdoğan’la buluştuk. 2 gün sonra aynı yerde buluşmamızı ve kendisinin THKP-C-Acilciler örgütünün Suriye temsilcisi Ali Zeya kod adlı Hasan Hüseyin Demirci'ye verilmek üzere, içerisinde örgütle ilgili önemli dökümanların bulunduğu bir zarf vereceğini söyledi. 19 Ağustos'ta buluşma yerine gittim. Vermiş olduğu zarfı alarak 21 Ağustos'ta zarfı ve filmi Suriye'ye götüreceğimi söyleyip, ayrıldım.” 

Sınırda yakalandı 

21 Ağustos'ta valizine birkaç eşofman, viski koyarak ve kendisine bavul ticareti yapıyormuş süsü vererek örgütsel dökümanların bulunduğu zarfı ve askeri tesislerin filmini alarak otobüse binen Ecevit Bahçecioğlu’nu uzun süredir izleyen MİT ve Emniyet İstihbarat Şubesi ekipleri, bağlantılarını belirleyebilmek için son dakikaya kadar operasyon yapmadılar. Bahçecioğlu, sınır kapısından tam çıkarken istihbarat görevlileri harekete geçti. Bahçelioğlu, ifadesinde nasıl yakalandığını şöyle anlattı: “Cilvegözü kapısında yapılan kontroller sırasında güvenlik görevlileri valizimde arama yapıp, THKP-C-Acilciler Genel Sekreterliği’ne yazılmış örgütün Türkiye dönem raporlarını bulmaları üzerine söz konusu örgütsel dokümanlar ve filmlere el koydular.” 

İfadesinde, örgütün Genel Sekreterliği’ni Mahir-Bedrettin kod adlarını kullanan Mihraç Ural’ın yaptığını kaydeden Ecevit Bahçecioğlu, örgüt ile ilgili ayrıntılı bilgi verdi. » (SAYGI ÖZTÜRK - Sabah Gazetesi - 15 Ekim 1998) 

Mihrac Ural’ın Suriye casusu olduğu ve örgütü de bu amaçla kullandığı Ecevit Bahçecioğlu’nun anlatımlarında yeterince açık olarak görülüyor. Operasyonunun yapıldığı tarih de Abdullah Öcalan’ın Türkiye’nin askeri baskısı sonucu Suriye’den çıkarıldığı tarihe çok uzak değil. 

Mihrac Ural ve zamanın Muhabarat Acilciler’inin Suriye’yi korumak için bilgi toplamaya yöneldikleri görülüyor. 

Bu yazı yaklaşık dört yıl önce dikkatimizi çekti ve biz de yayınladık. Yazının yayınlanmasıdan sonra bir açıklama yapan Mihrac Ural, bu davadan beraat ettiğini söyledi. Herkesi aptal yerine koymak bu zatın bilinen yöntemidir. 

Mihrac Ural bu davadan ceza almadı, çünkü yakalanıp mahkemeye çıkmadı ya da hiç ifade vermedi. Dolayısıyla dosyası ayrıldı. Davadan ceza almamakla beraat etmek birbirinden çok ayrı şeylerdir. 

“Mihrac Ural’a Suriye casusu olduğu için ceza vermek gerekir mi?..”  diye de sorabilirsiniz. Deşifre olmak bir casusa verilebilecek en büyük cezadır. O deşifre olur, cezayı da ülke içindeki işbirlikçileri alır. 

Mihrac Ural ile ilişki içinde olmak, Muhabarat olarak kuşkulanılmak için yeterli bir nedendir. 


26 Eylül 2012