MİHRAC URAL ARŞİVİ VE POLİS ARŞİVİ


Bir örgütün arşivi ne demektir? Ya da daha genel sorayım: Devrimci hareketle ilgili bir arşiv neleri barındırır? Bu arşiv ilgili örgütle ya da genel olarak devrimci hareketle ilgili her çeşit yayını barındırmalıdır. Bildiriler, afişler, broşürler, varsa önemli toplantıların tutanakları ve benzeri gibi materyal arşivde olmalıdır. 

Arşive bakan kişi orada örgütün gelişme tarihini görecektir. Devrimci hareketin ayrıntılı arşivini tutan gerek Türkiye’de gerekse de Avrupa’da kurumlar var. Bunlar yukarıda belirttiğim türden malzemeyi toplarlar. Bazıları daha geniş bir anlayışla belirli bir örgüte ait olsun ya da olmasın solun çerçevesinde yayınlanmış her çeşit yazılı materyali topluyorlar. Örneğin, Yazın dergisi doğrudan herhangi bir örgütün yayını olmamasına karşın Almanya’da ve Hollanda’daki iki ayrı kuruluşta derginin çok sayıda sayısı yer almaktadır. Arşiv ve arşivcilik budur. 

Mihrac Ural’ın ise başka tür arşivciliği bulunuyor. Mihrac Ural kişilerin ve bazı örgütlerin dava dosyalarını, polis ifadelerini toplar. Böyle bir arşiv, örgüt arşivi değildir. Burada söz konusu olan tipik polis anlayışıyla yapılmış olan arşiv çalışmasıdır. Mihrac Ural dava dosyalarını ve kişilerin polis ifadelerini yeri geldiğinde onlara karşı silah olarak kullanmak amacıyla toplar. “Benim hakkımda konuşmayın, ihbar ederim, kapanmış olan dosyanız yeniden açılır!..” der ya da “Sus, yoksa polis ifadeni yayınlarım!..” diye tehdit eder.

Mihrac Ural’ın içimizdeki ajan olduğu arşiv anlayışından da bellidir. Kendisinin meşhur sandığı arşivinde kendi polis ifadesi yer almıyor. Normal, çünkü polisle anlaşması sonucu ifadesinin düzenlendiğini ortaya çıkardık. Devletin içindeki değişik mihrakların zamanı gelince kullanmak üzere birbirleri hakkında dosyalar tuttuklarını biliyoruz. Mihrac Ural da tamamen aynı anlayışa sahiptir. Kişiler hakkında dosya tutmak ve zamanı gelince o dosyayı kişiye karşı kullanmak... 

Mihrac Ural’a karşı muhalefet yapanlar için “onun da dosyası var” sözü boşuna söylenmemiş. Mihrac Ural da MİT gibi, Emniyet Genel Müdürlüğü gibi dosya tutuyor. Tuttukları dosyaların içerikleri büyük oranda birbirine benziyor. Mihrac Ural bu yöntemle yıllarca başarı kazandı, bunu kabul etmek gerek. İnsanları, “Bende dosyan var, yayınlarım ha!..” diyerek susturdu. 

Kişiyle ilgili olarak dosyanın içeriği yeterli değilse, “uygun ekler” yapılır. Mesela, Mustafa Burgaz aradan 30 yıl geçtikten sonra polis olarak ilan edildi! 

Edilir, hiç zor değildir. Kişinin şu veya bu davranışını eğip bükersiniz, bazı eklemeler yaparsınız ve buradan da polis olduğu sonucunu çıkarırsınız. Ali Çakmaklı için de tümüyle aynı anlayış geçerliydi. Karanlık Adam adlı bildiride Ali Çakmaklı’nın polis olduğuna gerekçe olarak gösterilen maddelerden bir tanesini gayet iyi hatırlıyorum: 1977’de benim de yakalandığım operasyonun nedeni Ali Çakmaklı’ya bağlanıyordu. Gerçekte ise Ali Çakmaklı konuk olarak kardeşi Cumali’nin evinde bulunuyordu ve ev benim yakalanmamdan yaklaşık beş saat önce basılmıştı. Ali Çakmaklı tutuklanmadı bile, bırakıldı. Bu durumu Suriye’ye gittiğimde Mihrac Ural’ın yüzüne söyledim ve kendisi de “Öyle yazdık işte!..” diye cevap verdi. 

Mihrac Ural’ın 25 yıl boyunca insanları tehdit ve şantaj yöntemiyle susturarak başarı kazandığını kabul etmek gerek. Birisinin çıkıp, “Elinden geleni ardına koyma, neyin varsa yayınla, ne imişsin görelim bakalım!..” demesi gerekiyordu. Bu da bana nasip oldu. Keşke benden önce başkaları yapsaydı, yapmadılar.

Neden yapamadıklarını tümüyle olmasa bile bir oranda anlıyorum. Kişi 12 Eylül öncesinde ya da sonrasında hapse girmiş çıkmış ve daha sonra da kayda değer bir işle uğraşmamış. Adı siyasi, ama siyasilikle herhangi bir ilişkisi olmamış. Başlıca faaliyeti geçmişin nostaljisini yapmak olmuş. Bu durumdaki bir insan hakkında dosya yayınlanmasından çekinir. Yine de bunu göze alabilmesi gerekirdi, ama göze almak da zordur doğrusu... 

Benim çekinmeden çıkış yapabilmemin nedeni, sırtımın sağlam olmasına dayanıyordu. “Ne istersen onu yayınla, hakkımda ne istersen söyleyebilirsin. Neymişsin görelim bakalım!..” dedim. 

12 Eylül 1980 sonrasında da her zaman politik faaliyet içinde oldum. Bunları sürekli olarak saymam da gerekmiyor, çünkü bilinip tanınan bir insanım. Herkes teorik ve pratik olarak yaptıklarımı biliyor. Mihrac Ural da bunu biliyordu ve üstüne üstelik “Polis ifadeni yayınlarım!..” şantajını bana karşı 1982’de örgütten ayrıldığım zaman da kullandı ama sonuç alamadı. Geçmişten ders almış olsa gerektir ki, bana “itirafçı” yakıştırması yaptı. Aklı sıra beni engelleyecek. Ben kararımı vermişim ve Mihrac Ural’ı tepeleyeceğim. Ne isterse onu söyleyebilir.İtirafçı” mı diyor, desin!.. 

İtirafçı, pişman olan ve karşı safa geçen kişidir. Benim hangi safta olduğum yıllardan beri bellidir. Mihrac Ural çaresiz kalınca ne yapsın, bu sefer, “itirafçılarla ilgili yasa o zaman yoktu” demez mi!.. İnsan çaresizleşince bu kadar aptallaşabiliyor demek ki. 1930’lu yıllarda yakalanan TKP MK üyesi Vedat Nedim Tör, partinin büyük oranda çökmesine neden olduğu gibi, itirafçılığa uygun olarak davranmış ve zamanın CHP’sinin kadrolarından birisi olmuştu. O zaman itirafçılık yasası mı vardı? Mihrac Ural değil mi, salla gitsin, belki tutar. 

Bu herifi tepeleyecektim. Bu tepelemenin nasıl olacağını tam olarak bilmiyordum, ama yola çıkılmıştı artık. Mihrac Ural tam da beklediğim gibi tutturamadı. Bütün umudu benim gözümün korkutmak ve devam etmememi engellemek idi, ben devam edince tutturamadığı iyice açığa çıktı. Her zaman söylerim, devrimci hareketin bir sürü eksiği yanlışı vardır. Ben bir tane söyleyeyim, siz üç tane daha ekleyin. Ama bu ülkenin devrimci hareketi Mihrac Ural’ın tehditlerine ve yalanlarına kanacak kadar kalitesiz bir hareket de değildir.

Önceden de söylemiştim yeniden belirteyim: 1980 sonrasında ciddi çatışmalara girdiğim, zorlandığım dönemler oldu. Devrimci hareketin politik görüş olarak benimle ortak yanı olmayan ve hatta politik olarak bana karşı olan kesimleri bile asla bana saldırmadılar. Dikkat ederseniz çoğul konuşuyorum. Bu işlerde tecrübeliyim ya da saldırıyı ilk kez Mihrac Ural örneğinde yaşamadım. Ve hep şunu gördüm, pislik yaparak devrimci hareket çapında bana saldıran kaybeder. Bu nedenle, başlangıçta Muhabarat ve Ali Çakmaklı cinayeti dışında bilgim olmamasına karşın, Mihrac Ural’ın kaybedeceğini biliyordum. Nasıl olacağını zaman içinde görecektim, ama kaybedecekti... 

İnsanların kendilerini akıllı sanmalarına diyeceğim yoktur, herkes kendini şöyle veya böyle sanabilir. Mihrac Ural’da ise değişik bir durum bulunuyor: Kendini hem çok akıllı sanıyor. hem de karşısındakileri aptal zannediyor. Aslında bu ikisi birbirine bağlıdır: Mihrac Ural, ancak karşısındaki aptal olursa, akıllı bir kişi olabilir. O ancak aptalın karşısında akıllıdır. Başka tür insanın karşısında ise tutunamaz. 

Şunu da belirtmem gerek: Mihrac Ural adlı içimize sızdırılmış ajanın maskesinin indirilmesi sürecinde beni özellikle güldüren Mehmet Yavuz oldu. Kim bilir ne çıkarı vardı ki, Mihrac Ural’ı çıkmazdan kurtarabilmek için bu kadar aptalca yöntemlere başvurdu. Ne diyordu bir zamanlar? 

– “Engin yakalandığında daha polis arabasına biner binmez bütün bildiklerini söyledi!..” 

Nereden biliyorsun?.. Benimle birlikte mi yakalandın? Hayır, bırakın “birlikte yakalanmayı”, piyasaya çıkana kadar adını bile duymadım. Yakalanmadan önce evinde kaldığım Müslüm’ü tanır mısın? Hayır, tanımazsın. Müslüm’ün böyle bir şey konuştuğunu duydun mu? Duymuş olamazsın. Adam bizimle birlikte üç ay tutuklu kaldı. Bizimle birlikte Eskişehir’e ve Isparta’ya sürgüne gitti. Konuştuğu bir şey olsaydı, en azından başka arkadaşlar duyardı. Onlar bile duymamış, sana ne oluyor!

Ne olduğu belli. Örgütünün önderi Mihrac Ural’dan aldığı direktif uyarınca bana saldırıyor. Bir insan hiç ilişkisi olmadığı birisine başka hangi nedenle saldırır? Emir almış, saldırıyor. Başka açıklaması yok!

Mehmet Yavuz’un öne sürülmesi, Mihrac Ural’ın içine düştüğü çaresiz durumu gösteriyordu. Mehmet Yavuz’un DYP üyeliği, DYP Mersin İl Örgütü Başkan Yardımcılığı, bu partiden genel seçimde milletvekili aday adayı olması ve Mehmet Ağar ile olan yakınlığı ortaya çıkınca, benim başka bir şey söylememe gerek kalmadı.

Bunu bırakalım, Mihrac Ural’ın Mehmet Yavuz’un DYP üyeliğini nasıl savunduğuna bakalım: “Lenin’e göre, en gerici partilerde çalışılması gerekir. Mehmet Yavuz, Kürt halkının çıkarlarını savunmak için DYP’de çalışıyor.”

Bu lafın üzerine benim söyleyebileceğim pek bir şey yok doğrusu. Sadece şunu söyleyebilirim: Mihrac Ural, “bunlar aptaldır, ne söylesem yutarlar, en azından kafaları karışır” mantığıyla böyle konuşuyordu.

Yoksa bir insan bu kadar saçma sapan bir gerekçe öne süremez. Sürdüğüne göre, hem çaresizdi hem de herkesi aptal sanıyordu. Hiç kimse karşısındakileri aptal olarak görmeden böyle bir şey söyleyemez. Yıllarca bu yöntemle kendini yutturabilmiş, insanları baskı ve şantaj da kullanarak susturabilmiş, en azından açıkça konuşmalarına engel olabilmişti.

Ne mutlu bize ki, ekip olarak Mihrac Ural adlı haini deşifre ettik... 

10 Haziran 2012