AYDINLIKÇILIK


Aydınlık gazetesi bütün Avrupa ülkelerini bilemem ama Almanya’da günlük olarak yayınlanmaya başladı. Günlük gazete ekonomik açıdan tam bir beladır ve devlet bütçesini bile batırır. Bu gazeteyi bayilerde görmek mümkün olmakla birlikte Almanya satışının hiç de iyi olmayacağını şimdiden söylemek mümkün. 

Sübvansiyonla yayınlanacak, partinin başka gelir kaynakları bu gazeteye aktarılacak. Tıpkı Evrensel gibi, ki bu gazetenin satışı da oldukça düşüktür. Bu gazete Türkiye’de de az satıyor, tıpkı Birgün gibi. Çalışanlara az ödeme yapılınca ve sübvansiyonla bu gazeteler yayınlanabiliyorlar. 

Denildiğine göre, Aydınlık’ın Türkiye satışı Taraf’ı geçmiş. Doğru mudur, bilmiyorum. Aydınlık Avrupa’dan bazı kişileri tanıyorum ve çalıştıkları gazeteyi savunamamalarını da ilginç buluyorum. Aydınlık’ın benim açımdan savunulacak bir tarafı yok, ama çalışanının onu savunabilmesi gerekir. “Ekmek parası için çalışıyoruz!..” demek hiç açıklayıcı değildir. İnsan utanacağı işte çalışmamalı. 

Aydınlık yayın hayatında önemli çıkışlar yapmış bir gazetedir. 1980 öncesinde Acilciler ile ilgili iki yayını dikkatimi çekmişti. 1978 sonlarındaki bir nüshasında, o zaman günlük çıkıyordu, yakalanmamızı oldukça doğru anlatan bir yazı yayınlanmıştı. Sanırım bizimle birlikte Gayrettepe’de gözaltında olan Aydınlıkçı vatandaş bunları yazmış olsa gerekti. Bizlerin arasındaki hücreden hücreye konuşmaları dinlemiş, takibi, sorguda sorulanları öğrenmiş ve yazmıştı. Bu yazı, bir yazı dizisinin parçasıydı, ama nasıl bir yazı dizisiydi, hatırlamıyorum. 

Daha sonra Intercontinental Oteli’ni kurşunlamamızla ilgili bir yazı yayınlanmıştı. Yazıda temsili bir de resim vardı: CIA ve Acilciler yan yana oteli kurşunluyordu. Taksim gibi kalabalık bir yerde otel kurşunlamanın ancak CIA ile işbirliği yapılarak gerçekleştirilebileceğini düşünmüşlerdi herhalde. 

Bu yıllarda Devrimci Yol’cular da Demokrat gazetesini çıkaracaklardı ama yaptıkları bütün işler gibi bu da kısa vadeli olacaktı. Aynı gazetenin 12 Eylül sonrasında Almanya’da yayınlanması da uzun sürmeyecekti.

1980’li yılların sonlarında Aydınlık grubu 2000’e Doğru dergisini yayınlamaya başladı. İlk sayılarında oldukça iyi bir dergiydi. Yolun Sonu adlı romanıma “Uzun Yol Sürücülerine” başlığı altında uzun bir yer ayırması ayrıca dikkatimi çekmişti. 

Almanya’daki en eski insanlarına kadar çok sayıda elemanlarını tanırım. Kimisi ayrılmıştır, kimisi halen çalışmaktadır ama genellikle iyi eğitim görmüş insanlardır. Epeyce zamandır “bunlar artık zıvanadan çıktılar” diye düşündüğüm için izlemiyordum.  Eskiden arada bir teorik dergileri Saçak’ı okurdum, uzun zamandır bu dergiyi görmedim bile. Halâ yayınlanıyor mu, onu da bilmiyorum. 

Doğu Perinçek’i 1970 yılından tanırım ama sadece görmüşlüğüm vardır, o kadar. Bu kesimin yeniden ilgimi çekmesi Mihrac Ural sayesinde oldu. Hatırlayacaksınız, dört yıl kadar önce Mihrac Ural, “Engin Erkiner neden Doğu Perinçek’e özeniyor” konulu yazılar yazardı. 

Doğu Perinçek 12 Eylül öncesindeki Aydınlık’ta devrimcileri deşifre edermiş, şimdi de ben Mihrac Ural ve adamlarını deşifre ediyormuşum. Acilciler adını kullanarak sol içinde örgütlenmeye çalışan Muhabarat’ı deşifre ettim, bundan sonra da edeceğim. İşin bu tarafı geride kaldı, zira hem iyice deşifre oldular ve hem de Suriye’nin durumu ortada. Muhabarat kendi derdine düştü. 

Son bir yıldır olan ise, Mihrac Ural ve özellikle Hatay’daki akrabalarıyla Aydınlıkçılar arasındaki işbirliğidir. Biliyorsunuz, Aydınlık bir zamanlar Saddam Hüseyin’i de savunmuştu, şimdi ise Beşir Esad’ı savunuyor. Mihrac Ural’a göre ise, Suriye sosyalist bir ülkedir. Tıpkı Kuzey Kore ve Küba gibi son kalan sosyalist ülkelerden bir tanesidir. Gülmeyin rica ederim!

Mihrac Ural, Aydınlıkçı oldu denilebilir mi? Yakınlıklarına bakılırsa denilebilir. “Arap’tan Türk ulusalcısı mı olur?..” diye sormayın. Bu Arap, başka Arap!.. Hain hırsız bir Arap!.. 

Suriye onun velinimetidir, her şeyini Muhabarat’a borçludur ve oradan çıktığında başına ne geleceğini de bilmektedir. En başta başka Araplar onun peşindedir. Kaçış kurtuluş yok. Bu nedenle, her yere birden oturmaya çalışıyor: Ulusalcılık, Kürtler, Acilciler, Aleviler ve daha aklınıza ne gelirse... 

Sonuçta, kıç üstü yere oturmuş durumda. Sandalye de bitti artık. Azıcık kafası çalışan bir tip olsaydı; devrimci katilliğine, casusluğuna, hırsızlığına rağmen birazcık kalite sahibi de olabilirdi. Zaten çapsız bir tip ve bu çapı da çok sayıda alana bölünce ortaya sefillik çıkıyor. Korkuyor ama ne yaparsınız, hiçbir yerde dikiş tutturamadı. Bakmayın asıp kesip bittiğine, tehditler savurduğuna. Korkuyor, hem de nasıl korkuyor... 


1 Mayıs 2012