THKP-C VE TARİHİMİZ (2)


Işık Ergüden ile yapılmış söyleşiden bazı alıntılarla devam ediyorum: 

« Silahlı eylemi en çok benimsemiş olan MLSPB mi? 

Değil tabii. THKP-C Eylem Birliği var mesela, daha çok Ege bölgesinde faaliyet gösterdi. Acilciler var, Halkın Devrimci Öncüleri var, Devrim Savaşçıları var, daha başka gruplar var. MLSPB’yi o zamanki basın Avrupa’daki örgütlerle çok örtüştürdü, “Türkiye’nin Kızıl Tugaylar’ı” gibi manşetler atıldı. RAF’la da örtüştürmek mümkün, ama aslında Tupamarolarla daha fazla benzerlik kurulabilir. O da propagandaya önem veren, eylemlerini buna göre kurmaya, mümkün olduğunca az silah kullanarak en fazla etkiyi yaratmaya çalışan bir hareketti. 

Kaçar kişilik örgütlerden bahsediyoruz? 

MLSPB toplam dava iddianameleri, herhalde bin kişiyi kapsıyordur. Kadro düzeyinde baksak, idam verilenlere, müebbet alanlara, ölenlere baksak, elli-yüz arasıdır… Birikim'deki yazıyı yazmamın asıl amacı, insanların bunları bilmemesi. Egemen tarih yazımı sol içerisinde de gerçekleşti. Daha kitlesel hareketler içerisinde anılar yazıldı. Hem tarihi çarpıtma hem de o tarihi kendileriyle başlatma, tarihi kendilerinden ibaretmiş gibi gösterme söz konusu. Birçok insanın, hareketin yok sayıldığını gördük. Böyle bir tarih, böyle hareketler vardı, bunları da insanlar bilsin istedim. Yazdıktan sonra birçok eski arkadaşım da aradı, mail gönderdi, bu yazı bir tür iade-i itibar gibi algılandı. Birçok insan hayatını feda etti, birçok arkadaşımız çatışmada, işkencede öldürüldü. Sayısız insan direndi. Cezaevlerinde direndiler, yaptıklarını, eylemlerini mahkemelerde savundular. Silahlı örgütlerin hiçbiri “biz örgüt değildik” demedi. Hepsi kendi varlığını savundu. Bunların unutulmaması, bunların tarihe geçmesi gerekir. Bu doğrudur, yanlıştır, üzerinde tartışılır, başka sonuçlar çıkartılabilir, bu ayrı bir konu, fakat bunlar vardı, bunları yok saymak doğru değil. O yüzden bunu öncelikle yazmak istedim. Bir de yakınlarda Birikim "silahlı mücadele" diye bir sayı yaptı. Onu okuyunca sinirlendim. RAF var, Türkiye'den bir Dev-Yol'cuyla uzun bir röportaj var, başka da tek satır yok. Halbuki o dönem Dev-Yol'un silahlı mücadeleyle ilişkisi programatik bir ilişki değil, savunma niteliğinde, kendiliğinden gelişen bir süreç. Ama bunu program olarak önüne koymuş hareketler vardı. Öyle bir sayıda bunların yer alması gerekirdi. 

Yazınızda otobiyografik unsurlar da var... 

“Hapishane Çağı”nı da otobiyografik kaygılarla kendi kafamı netleştirmek için yazmıştım. Sonra da bundan daha geriye dönmeyi düşündüm. O dönem içinde bulunduğum hareket özelinde, mümkünse o dönemki diğer silahlı hareketleri de kapsayacak bir şeyler yazmayı hayal ediyordum. Zor bir konu, çünkü bu hareketlerin o dönemde yazdığı yazılar sınırlı sayıda. Bugün onlara ulaşmak büyük oranda imkânsız. Geriye kalan, eylemleri, pratikleri. O pratiklere ulaşmak da zor, mesela MLSPB'nin o dönemde 1 no'lu bülteni vardı, eylemleri sıralıyor, üstleniyordu, bugün ona bile ulaşmak zor. Daha sonra savunma olarak hazırlanan bir kitap var, “Şafak Yargılanamaz” diye, orada eylemler mevcut. Geriye gazeteler kalıyor. Isabelle Sommier’ninki gibi bir kitap  yapmak zor. Orada olan eylemler de, eylemleri yapanlar da az çok belli. Ama Türkiye'nin o yılları çok karmaşık. 

Çok da örgüt var, değil mi? Bunca seçenek arasında tercih yapmak da zor değil miydi? 

Buna genel bir cevap vermek zor. Herkesin ilişkide olduğu çevreyle ilgili. “Hepsini inceledim de şuna karar verdim” demek çok zor. Bunu demiş insan var mıdır? Bunun çok da önemli olduğunu düşünmüyorum. O dönemi, insanların özgürlük, adalet, eşitlik arayışı, bunun çeşitli tezahürleri olarak düşünüyorum. Herkes aklının, yüreğinin yettiği kadarıyla bir tavır aldı. Yazıda da belirttiğim gibi, 15-25 yaş arasıdır o dönemin insanları, 25'in üzeri azdır. Şimdi bizim çocuklarımız o yaşa geldi. Yapılan, göze alınan şeylerin çok büyük olduğunu düşünüyorum. Bugün o yaştaki insanların pek göze alabileceği şeyler değil. Sonradan tukaka edilmeye çalışıldı, bir yığın psikolojik etkenle açıklanmaya çalışıldı ama, bana kalırsa, insanların kendilerinden vazgeçerek bir şeyler yapmak, dünyayı değiştirmek istemeleri hâlâ önemli. Bu da herhalde yaşanabilecek en yüce, en güzel duygulardan biri. 

Bu dönemin az yazılmış çizilmiş olması da ilginç değil mi? Hatıratlar dışında, edebiyata, sinemaya da verimli aslında... 

Bunların bilinmesi birçok açıdan önemli. Geçmişte neler yapıldı, insanlar bunu bilsin, yine tercihlerini buna göre yapsın. Bu tür hareketlerde suskunluk da var. Ağır bir durum. Başka bir yerden baksan, Raskolnikov'vari hesaplaşmalara da götürebilecek bir şey... Belki insanlar bu hesaplaşmalara da şahsî olarak girmek istememiş olabilirler. Hapishanelerde, dışarıda ciddi bir ezilme olduğunu da düşünüyorum. Özellikle Özal döneminde başlayan köşeyi dönme edebiyatı insanları etkiledi. İçeriden çıkan çoğu insan sisteme uyum sağlamaya çalıştı, geçmişini inkâr eden, unutan insanlar da oldu. Bu insanların devrimci olma sürecindeki tercih nedenleriyle ilintilidir belki bu. Mafyalaşma içine girenler de oldu. Dağılma, parçalanma gibi çok boyutlu bir süreç yaşandı. Sistem karşısında o değerleri, geçmişteki varlıklarını savunarak, dönüştererek savunan insan az. » 

1974-1980 dönemindeki THKP-C kökenli silahlı mücadele örgütleriyle ilişkili olarak yapılan değerlendirmeye denilebilecek bir şey yok. Bir insanın bir dönem içinde bulunduğu örgütü özellikle iyi tanıması ve onu öne çıkarması da normal. 

Yukarıdaki saptamalarda önemli olan, bir örgütün (MLSPB’nin) tarihinin yazılması konusu. Bu tarihin yazılmasında örgüt belgelerine (örneğin, 1 nolu Bülten) ulaşmanın zorluklarından söz ediliyor. Örgüt tarihi yazılmasında doğru bir çıkış noktası yakalanmış. Örgüt tarihi örgütün belgelerine dayanılarak yazılır. Buna ek olarak örgütün belli başlı kişileriyle söyleşiler de yapılabilir. 

Örgüt tarihi; polis operasyonları, iddianameler, polis ifadeleri, gazetelerdeki ilgili haberler baz alınarak yazılamaz. Örgüt tarihinin böyle yazılabileceğini sanan tipler var. Bu tipler “arşivim var” diye de ortalıkta dolaşıyorlar. Arşiv dedikleri de polis dosyaları ve gazetelerdeki operasyon haberlerinden oluşuyor. Burada söz konusu olan tipik bir polis mantığıdır ve bu mantıkla ancak yeni iddianameler yazılır, örgüt tarihi yazılamaz. 

MLSPB’nin ve Eylem Birliği’nin örgüt tarihlerinin yazılması gerçekten iyi olur. Hem silahlı mücadele hareketleriyle ilgili türlü çeşitli spekülasyonlara son verilmiş olur, hem de geçmişin doğrusu öğrenilmiş olur. Burada özellikle dikkat edilmesi gereken, geçmişi güzelleştirmek için çaba harcamamaktır. 

Geçmişimiz zaten güzeldir. Bu güzelliğini içinde oldukça çirkin, pis yerler olsa bile. Acilciler’in örgütsel tarihi daha farklı olmak durumunda. Eylem bildirilerimizi bulup yayınlasak bile, örgütsel tarihimizin küçük bir bölümünü bile yazmış olmayız. Bizde teorik yazılar oldukça fazla. Her biri bir döneme karşılık düşüyor. Örgütsel tarihimiz öncelikle bunlara dayanmalıdır. 

Silahlı mücadele sürecinde karşılaştığımız sorunlar ve bunları çözmek için hangi yollara başvurduğumuz, ki büyük oranda teorik yazılarda ifade edilmiştir, tarihimizin anlatımında özellikle önemlidir. 

Acilciler, zamanında “THKP-C revizyonistleri” olarak da bilinirdi ve hiç sır değildir, öteki silahlı mücadele örgütleri bizden hiç hoşlanmazdı. Bizim için asıl kaynak Kesintisizler değil, TDAS’tır. Kesintisizler yetersiz olduğu için TDAS yazıldı. TDAS, Kesintisizler üzerinde yükseldi, ama onunla sınırlı kalmadı. 

Bize tanınmışlığı ve yaygınlığı sağlayan eylemlerimiz değil, teorik düzeyimiz oldu. Örgütsel belgelerin öneminden söz ettim ve bazı belgelerin kaybedilmiş olduklarını da eklemeliyim: Ali Çakmaklı’nın idam fermanı olan Karanlık Adam başlıklı bildiri örgütsel bir belgedir. Kaybedilmiştir. Mihrac Ural kendi yazdığı bu bildiriyi savunamadığı için bildiri kayıptır. Keza, adını çok sonra duyduğum Neden Karanlık başlıklı bildiri de kayıptır. Şimdi diyebilirsiniz ki, 1987’de yapılmış olan 1. Kongre’nin kararları bile kaybolmuş. Kararlardan bazıları arşiv sahibi Mihrac Ural’ın işine gelmezse, kararlar toptan kaybolurlar. 

Kongreden beş yıl önce bu örgütten ayrılmıştım. Bu yıl, Hz. Ali Kongresi olarak da bilinen bu kongrenin 25. yılı oluyor. Şu kongreye katılanlar hatırladıklarını ayrıntılı olarak anlatırlarsa iyi olur. Kararlar yok, belgeler yok, bari anılar olsun... 

5 Temmuz 2012