KAYBETMEYİ BİLMEMEK


Aynı durumu, geri adım atmamak, yenilgiyi kabul etmemek sözleriyle de ifade edebilirsiniz. Bizde yaygın olaydır ve bu yaygınlık sadece sola özgü değildir. Başka bir deyişle toplumsal olaydır. Kaybetmeyi kabul etmek mutlak yenilgi ve teslimiyet sanılır. Kaybedildiği kabul edilince kıyamet kopacak sanılır. Gerçekte ise kaybettiğini kabul etmek, başarı şansı bulunmayan ya da hazırlıksız girilmiş bir yolda durmak, geri çekilmek ve eksikleri tamamlayarak yeniden hazırlanmak anlamına da gelebilir. 

Kaybettiğini kabul etmek savaştan vazgeçmek anlamına gelmez. Çok kişinin bunu anlaması zordur. Nedenini anlamak zor değil, çünkü kendilerini yenileyebilecek, başka bir yol deneyebilecek, bunun için öğrenecek kapasiteleri yoktur. Kaybetmiş olmanın psikolojik ağırlığına dayanamazlar ve çökerler. Çökeceklerini bildikleri için de kaybetmeyi asla kabul etmezler. Gerçekte kaybetmişlerdir, ısrar boşunadır, bu yolu bırakıp başka yolları denemeleri gerekmektedir, ama bunu yapabilecek kapasiteleri yoktur. 

Birikiminiz yoksa, ki olmayabilir, öğrenirsiniz, birikim sahibi olursunuz. Eksikleriniz varsa, ki mutlaka vardır, biraz düşünürsünüz, gerekirse süreci yavaşlatırsınız, yoğun bir öğrenme sürecine girersiniz, eksiklerinizi tamamlarsınız. Öğrenmek için önce bilmediğini ya da yeterince bilmediğini kabul etmek gerekir. Her şeyi bildiğini sanan kişi öğrenemez. Madem biliyorsunuz, neden öğreneceksiniz?

Eskiden tanıdığım ve yıllardır görmediğim bazı arkadaşlarla karşılaştığımda şaşırıyorum. 20 ya da 30 yıl önce nasıl iseler, aşağı yukarı yine öyleler. Kafa yapıları aynı, düşünme tarzları aynı. 20-30 yılda çok şey oldu. Dünya değişti, ülkeler değişti, insanların da değişmesi gerek. Ama bu arkadaşlar aynı kalmışlar, hemen hemen aynılar. 

Şaşırıyorum ve üzerinde biraz düşününce aslınca şaşırmamak gerektiğini anlıyorum. Değişmek kendi başına fazla anlam taşımaz. Değişmek, bulunulan konumu terk etmek demektir. Ama hangi yönde ve ne oranda değişilecektir? Değişim kelimesi bunları açıklamaz. Değişimi bilinçli olarak gerçekleştirebilmek, değişirken sapıtmamak için iyi bir birikime sahip olmanız gerekir. Aksi durumda yine değişirsiniz ama buradaki değişim sizin önceden düşündüğünüzden bambaşka bir değişim olur. 

Değişimin kendisi olumlu ya da olumsuz olarak değerlendirilemez. Bu değerlendirmeyi yapmak için hangi yönde ve ne oranda değişim sorularının cevaplandırılması gerekir.Ben değiştim!..” demek fazla anlam taşımaz. “Nasıl değiştin?..” bunun cevaplandırılması gerekir.  Kaybetmesini bilmek, bilinçli değişmenin önemli temellerinden bir tanesidir. Kaybetmesini bilen, kazanmış gibi yapmadan bilen, kaybettiğinin bilincinde olan kişi, bilinçli olarak değişebilecek kişidir. 

Geçen yazıda HDÖ’den söz etmiştim. Silahlı propaganda yoluyla kitlelerin bilinçlendirilmesini savunduk. Bunu ilk savunan bizler değildik. Örneği Latin Amerika ülkelerinden aldık. Onlar bizden daha büyük bir deney yaşadılar da denilebilir. Latin Amerika’daki silahlı mücadele hareketlerinin büyük bölümü kaybetti. Venezüella, Brezilya, Uruguay, Peru, Bolivya, Arjantin gibi. Nikaragua ve El Salvador’da başarılı oldular. İktidarı ele geçirdiler ya da kendilerini kabul ettirdiler, iktidara ortak oldular. 

Şu anda kıtada Kolombiya dışında silahlı mücadele hareketi bulunmuyor ve Kolombiya’dakinin de farklı bir durumu var. Latin Amerika ülkelerinde önemli bir sola kayış oldu. Sol ya da sola açık yönetimler çok sayıda ülkede işbaşına geldi. Uruguay’da Tupamarolar Meclis’e girdiler. Bolivya’da Devlet Başkanı’nın yardımcısı eski bir gerilladır. Başka örnekler de sayabilirim. 

Değişik bir ad olduğu için adını hatırlamıyorum ama Tupac Amaru adlı örgütün önde gelen isimlerinden olan bugünkü başkan yardımcısı yakalanmadan önce üniversitede matematik eğitimi görmüş, uzun hapislik yıllarında da içerdeyken sosyoloji bölümünü bitirmiş. Bizde ise, yıllarca Avrupa ülkelerinde yaşamak zorunda kalan devrimci örgüt yöneticilerinin büyük bölümü yaşadığı ülkenin dilini ancak çat pat öğrenebildi. Aptallığından değil, ilgilenmiyor, gerek duymuyor, bu nedenle öğrenmiyor. Çevresine bu kadar ilgisiz olan insan değişemez. 

1982 yılı Ağustos ayında Acilciler’den ayrıldım ve yaklaşık 25 yıl boyunca bu kesimden olanlarla herhangi bir ilişkim olmadı. Değişik nedenlerle ayrılmış olanlarla da fazla ilişkim olmadı, vardı ama yoğun değildi. Türkiye solunun başka alanlarında faaliyetim oldu, Alman solunda faaliyetim oldu.

25 yıl sonra ilişkimiz yeniden sıkılaştığında çok sayıda arkadaşın şaşırdığını fark etmemek mümkün değildi. Karşılarında başka birini bekliyorlardı. 25-30 yıl öncekinden farklı bir insanla karşılaştılar. Yüzde yüz farklı değil, ama bazı konularda ciddi olarak değişmiş birisiyle karşılaştılar. Sürekli pratik, sürekli öğrenme çabası, eksiklerini görüp kabul etmek ve değişmek... 

1982’deki Engin değilim, 1977’deki Engin hiç değilim, çünkü yaklaşık üç yıllık hapishane yaşamında çok şey öğrendim. Tamam, eskiden beri sadece teorik değil, aynı zamanda aksiyon insanıydım. Ama sadece büyük aksiyonların insanıydım, kişilerle uğraşamazdım, örgüt içinde dönen dolaplardan pek anlamazdım. Son 30 yılda çok şey öğrendim ve bunları da öğrendim. Büyük savaşların içindeki küçük muharebelerin önemini anladım, bunları kazanmayı öğrendim. Bütün bu gelişmenin eskiden de var olan özgüveni iyice sağlamlaştırması normaldir. “Elinden geleni ardına koyma, bana bir şey yapamazsın. Yapabilirsen ne iyi, ama yapamazsan bunun faturasını ödetirim!..” dedim. 

İnsan böyle bir yere sürekli çalışarak, eksiklerini görerek ve tamamlayarak gelir. Kişinin gelişmesi kendi başına bir dereceye kadar olur. Gelişmek istiyorsanız, o gelişme için uygun bir çevre bulmalısınız. Bunun hep bilincinde oldum ve bu nedenle de çevreme dikkat ettim. Bir sürü aptalın arasında kalarak gelişemezsiniz. Onlar sizi ilah gibi görebilirler, ama bana gerekli olan bu değildir. Çaplı insanlar ise, karşıtınız bile olsalar, sizi zorlarlar ve daha da gelişmenize uygun bir ortam yaratırlar. 

Hayatım boyunca eşekler gibi çalıştım, halâ da çalışıyorum. Uzun süreli ve yoğun çalışma olmadan hiçbir şey olmaz. Başka bir deyişle, bilinçli değişebilmek aynı zamanda büyük çaba harcamayı da gerektirir. Bu iş, tembelin işi değildir. Zekâ, bilgi olmadan işe yaramaz. Yetenek, çalışmadan gelişmez. Mümkün olduğu kadar gerçekçi olmaya çalışın. Gerçekçi olmak, kaybettiğinizde bunu kabullenmeyi ve hatta kaybı önceden görüp bozgunu önlemeyi sağlar. 

Mihrac Ural’ı düşünüyorum ve aptal herif demekten kendimi alamıyorum. Kimlerin karşısına çıktığını ve dünyanın kaç bucak olduğunu anladı ve tıpkı Laz fıkrasında olduğu gibi, bu ona iyi bir ders oldu. Fıkrayı bilmeyenler için anlatayım: Laz idama mahkum olmuş, infaz edilecek.Son sözün nedir?..” diye sormuşlar.Bu bana ders oldu!..” demiş. 

16 Mayıs 2012