Paris’teki toplantıdan bende kalanlar şunlar oldu:
PARİS'İN ARDINDAN
Paris’teki toplantıdan bende kalanlar şunlar oldu:
ENGİN KÜFÜR BİLMEZ
Geçenlerde Paris’te idim ve İrfan Dayıoğlu ile de konuştuk. Mihrac Ural’ın bana saldırırken kullandığı yöntem konusunda yaptığı bir belirleme dikkatimi çekti. Anladığım kadarıyla Mihrac Ural “sermayeyi kediye yüklemiş” ve “Engin küfür bilmez, küfür edersek etkilenir, bu işi bırakır, köşesine çekilir” diye düşünmüş. Mihrac Ural ve çetesinin hareket tarzına bakarsanız, bu belirlemenin doğru olduğunu görürsünüz.
14 Ekim 2012
BAHÇELİEVLER KATLİAMI'NIN 34. YILI
34 yıl önce, 8 Ekim 1978 günü Ankara Bahçelievler’de Türkiye İşçi Partisi üyesi yedi genç (Latif Can, Efraim Ezgin, Hürcan Gürses, Osman Nuri Uzunlar, Serdar Alten, Faruk Ersan ve Salih Gevence) oturdukları daireyi basan MHP’liler tarafından öldürüldüler.
8 Ekim 2012
MİHRAC URAL VE SURİYE CASUSLUĞU
Aşağıdaki yazı Sabah gazetesinde yayınlanalı on dört yıl oluyor. Önce bu haberi okuyalım:
« Ankara – Suriye’de okuyan Türk vatandaşı bir üniversite öğrencisi Hatay’daki askeri tesislerin fotoğraflarını çekip Suriye’ye götürürken MİT ve Emniyet’in ortak operasyonu sonucu yakalandı. Ağustos ayında yakalanan 23 yaşındaki Ecevit Bahçecioğlu “ülke aleyhine casusluk faaliyetinde bulunmak” suçundan yargılanacak. Bahçecioğlu olayı, Türkiye’ye karşı düşmanca tutumu ve terörü desteklemesi nedeniyle Türkiye'nin sert tepkisine neden olan Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad’ın, ülkesinde öğrenim gören Türk öğrencilere çengel atarak “casusluk” yaptırdığını ortaya koydu.
Suçu: Casusluk
Alınan bilgilere göre, MİT ve Emniyet İstihbarat Şubesi ekipleri tarafından uzun süre izlenen Ecevit Bahçecioğlu, sınır kapısından çıkış yaparken askeri tesislerin filmleri ve örgütsel dokümanlarla birlikte 21 Ağustos günü yakalandı. “Casusluk” suçlamasıyla tutuklanan Bahçecioğlu’nun, askeri birliklerin fotoğraflarını çekilmesi emrini, Türkiye Halk Kurtuluş Partisi - Cephesi - Acilciler Örgütü’nün Suriye temsilcisi Ali Zeya kod adlı Hasan Hüseyin Demirci’den aldığını itiraf etti.
Şam Üniversitesi Basın-Yayın öğrencisi olan Ecevit Bahçecioğlu ifadesinde, Marksist-Leninist düşünceye sahip olduğunu belirtti. Bu temele dayalı bir devlet kurmak amacıyla silahlı mücadeleyi esas alan yasadışı Türkiye Halk Kurtuluş Partisi - Cephesi - Acilciler Örgütü üyesi olduğunu belirtti.
Bahçecioğlu, “Örgüt, Hatay’ın Suriye Devleti’nin bir şehri olduğunu ve 23 Temmuz 1939’da Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından işgal edildiğini savunmakta olup, bu nedenle de Suriye yönetimi tarafından kendilerine her türlü desteğin sağlandığını, örgüt mensuplarına Suriye Devleti’nden her türlü maddi ve manevi imkânların sağlandığı bir örgüttür” dedi.
Nasıl girdim?
“Casusluk” suçundan cezaevine konulan Ecevit Bahçecioğlu, örgüte üye olduktan sonra Suriye’nin başkenti Şam’da örgütün Ortadoğu sorumlusu olan Ali Zeya kod adlı Hasan Hüseyin Demirci ile Şam Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde öğrenci olan Necdet İnal aracılığıyla tanıştığını söyledi.
Ali Zeya’nın talimatı ile Deniz Arslan, Tevfik Duran, Necdet Ünal, Metin Karasu ile birlikte Antakya’ya her gelişlerinde örgütün görüşleri doğrultusunda yayın yapan dergiyi Suriye’ye götürüp dağıtımını yaptıklarını anlatan Ecevit Bahçecioğlu, askeri birliklerin fotoğraflarının çekilmesi ve bunların Suriye’ye götürülmesi olayını ise şöyle anlattı: “Okulun tatile girmesinden sonra örgütün Ortadoğu sorumlusu Ali Zeya kod adlı Hasan Hüseyin Demirci, Hatay iline gitmemi ve İskenderun ile Samandağı ilçelerindeki askeri tesislerin resimlerini çekerek kendisine getirmemi söyledi. Ben bu resimleri ne yapacağını söyleyince bunların ileriye yönelik bir çalışma için lazım olduklarını söyledi, ancak nasıl bir çalışma yapılacağını söylemedi. Bu konudan örgütün Türkiye sorumlusu İsmail Erdoğan kod adlı Ahmet Kılıç’ın da haberi olduğunu, Hatay’da bu örgüt mensubu ile ilişki kurmamı söyledi. Ben de bu talimat üzerine 28 Temmuz 1994 tarihinde Türkiye’ye giriş yaparak Hatay iline geldim. 29 Ağustos’ta Antakya ilçe merkezinde örgütün görüşünde faaliyet gösteren Anadolu Kültür Merkezi’ne gelerek, Nazlı Gözel isimli bayan vasıtasıyla İsmail Erdoğan kod adlı Ahmet Kılıç ile Armutlu Mahallesi’ndeki ziyaret yerinin yanında buluştum. Durumu kendisine anlatınca, haberinin olduğunu söyledi ve görevi yerine getirmemi belirtti.”
“Denize gidiyor gibi”
Bu görüşmeden 4 gün sonra Deniz Aslan’ın fotoğraf makinasını alarak talimat gereği önce İskenderun’a gittiğini, burada bulunan 39. Mekanize Tugay Komutanlığı’nın ve askeri tesislerinin fotoğraflarını çektiğini anlatan Ecevit Bahçecioğlu ifadesini şöyle sürdürdü: “Daha sonra Samandağı ilçesi Çevlik Beldesi’ne gittim. Kendime denize gelmiş süsü vererek, kaldığım 4-5 gün içerisinde bu yöredeki askeri tesislerin resimlerini çektim. Daha sonra, İsmail Erdoğan kod adlı Ahmet Kılıç ile Antakya’da yaptığımız örgütsel buluşmada Suriye’den istenen resimleri çektiğimi söyledim. Bu örgüt mensubu da bana, filmi makinadan çıkartmamamı ve tab ettirmeden makina içerisinde Suriye'ye götürmemi söyledi. Ben de, bunun üzerine içerisinde resimlediğim askeri tesislerin fotoğraf filmi bulunan makinayı kendi evimizde bana ait olan eşyaların içerisinde muhafaza ettim. 17 Ağustos’ta Samandağı çıkışındaki Kar Ticaret’in yanında İsmail Erdoğan’la buluştuk. 2 gün sonra aynı yerde buluşmamızı ve kendisinin THKP-C-Acilciler örgütünün Suriye temsilcisi Ali Zeya kod adlı Hasan Hüseyin Demirci'ye verilmek üzere, içerisinde örgütle ilgili önemli dökümanların bulunduğu bir zarf vereceğini söyledi. 19 Ağustos'ta buluşma yerine gittim. Vermiş olduğu zarfı alarak 21 Ağustos'ta zarfı ve filmi Suriye'ye götüreceğimi söyleyip, ayrıldım.”
Sınırda yakalandı
21 Ağustos'ta valizine birkaç eşofman, viski koyarak ve kendisine bavul ticareti yapıyormuş süsü vererek örgütsel dökümanların bulunduğu zarfı ve askeri tesislerin filmini alarak otobüse binen Ecevit Bahçecioğlu’nu uzun süredir izleyen MİT ve Emniyet İstihbarat Şubesi ekipleri, bağlantılarını belirleyebilmek için son dakikaya kadar operasyon yapmadılar. Bahçecioğlu, sınır kapısından tam çıkarken istihbarat görevlileri harekete geçti. Bahçelioğlu, ifadesinde nasıl yakalandığını şöyle anlattı: “Cilvegözü kapısında yapılan kontroller sırasında güvenlik görevlileri valizimde arama yapıp, THKP-C-Acilciler Genel Sekreterliği’ne yazılmış örgütün Türkiye dönem raporlarını bulmaları üzerine söz konusu örgütsel dokümanlar ve filmlere el koydular.”
İfadesinde, örgütün Genel Sekreterliği’ni Mahir-Bedrettin kod adlarını kullanan Mihraç Ural’ın yaptığını kaydeden Ecevit Bahçecioğlu, örgüt ile ilgili ayrıntılı bilgi verdi. » (SAYGI ÖZTÜRK - Sabah Gazetesi - 15 Ekim 1998)
26 Eylül 2012
BİR ÖRGÜT BİTMİŞSE BİTMİŞTİR
Cumartesi günü Mannheim’da Kürdistan Festivali'nde idim. Bu tür festivaller aynı zamanda birbirine uzak yerlerde oturan insanların yılda bir kez birbirlerini görme yeridir. Bu kez de öyle oldu.
Adı gerekli değil, 1980 öncesinin büyük örgütlerinden birisinden olan birkaç arkadaşla karşılaştım. Ama benim karşılaşmamdan ziyade onların birbirleriyle karşılaşması ilginçti. Başladılar örgütün durumundan konuşmaya. Birisi örgütün en büyük kişisine toplantıda neler söylediğini anlatıyordu: “Yüzüne karşı, senden bir şey olmaz dedim!..” dedi. Öteki başka bir şey ekledi.
HATAY'DA KIŞKIRTMALAR
Geçtiğimiz Pazar günü stüdyosu Köln’de bulunan Tele10’daki bir programa katıldım. Avrupa Barış Meclisi temsilcisi olarak katıldığım programın konusunu savaş ve barış olarak biliyordum, ama iki saatlik programda neredeyse tümüyle Hatay konuşuldu.
3 Eylül 2012
ŞANS VE ŞANSSIZLIK
İnsanın sürekli olarak şanslı olması mümkün değildir ya da sürekli olarak şanslı olmayı beklemek kolaycılığa kaçmaktır ve bu da gerçekleşmez. Bir insanın şanslı olması, bu bakımdan genel bir değerlendirmedir. Önemli konularda genellikle şanslı olmayı içerir, her konuda şanslı olmak söz konusu değildir.
28 Ağustos 2012
ACİLCİLER VE ISPARTA CEZEVİ İSYANI (3)
Sabah koğuş kapıları açılırken mahkumun bir bölümü geceden hazırlıklı olduğu için iki gardiyanı kaparlar ve isyan başlatırlar. Öteki gardiyanlar kaçar. Ardından bizim koğuşun kapısındaki kilidi kırdılar ve böylece dışarıya çıkmış olduk. Çıktık da ne yapacağız?
İki gardiyanın başına nöbetçi dikildi, tuvalete bile nöbetçilerle gideceklerdi. Cezaevi yönetimi ilk iş olarak elektrik ve suyu kesti. Bizimki de kafa yani, baştan düşünüp biraz su depolamamız gerekirdi, düşünemedik. Baktım kısaca koğuşlara girilip kap kacak toplanıyor. Kapıaltına yakın bir yerdeki kapıyı açıp oradaki küçük avluya çıktılar. Orada yerde büyük bir musluk varmış ve cezaevinin suyu kesilse bile oradan su gelirmiş. Sessizce buradan kapları doldurmaya başladılar. Bir süre sonra idare uyandı ve oraya jandarma geldi. Biz de kapıyı kapatıp içeri girdik ama epeyce su almıştık.Bu yöntem bizim aklımıza gelmezdi doğrusu.
7 Ağustos 2012
KAÇ KİŞİYİZ ACABA?
İbrahim Yalçın’ın “Biz kaç kişiyiz?..” sorusuna kendi açımdan cevap vermeye çalışayım. “Biz kaç kişiyiz?..” sorusunun cevabı, duruma göre değişir. Ya da yapılacak işe göre değişir. Filanca işi şu kişilerle falanca işi öteki kişilerle yapabilirsiniz. Yapılacak işe göre kaç kişi olduğumuzun cevabı da ayrışıyor.
5 Ağustos 2012
ACİLCİLER VE ISPARTA CEZAEVİ İSYANI (2)
Başlarken önceki yazıdaki bir hatayı düzelteyim: İbrahim sabaha karşı değil gece yarısı sayım bahanesiyle koğuş dışına çağrıldığını ve hemen alınarak sürgüne gönderildiğini iletti. “O sırada koğuş içlerinden kapılar vurulmaya başlanmıştı, bir şeyler olduğu belliydi” dedi. Sabah erken saatlerde de koğuşlara baskınlar yapılarak sürgüne gönderilecekler toplanmaya başladı ve sıra bizim koğuşa gelmeden isyan başladı. İsyanın başlamasını ve nasıl sürdüğünü daha sonra anlatacağım.
3 Ağustos 2012
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)