2008 yılının başlarından beri ya da yaklaşık beş yıldır Mihrac Ural ve avanesi (Mehmet Yavuz, Hasan Balcı ve diğerleri) bazen sürekli bazen de dönem dönem aleyhime değişik yazılar yazdılar, türlü çeşitli iddialarda bulundular.
Bana büyük bir iyilik yaparak bu iddialarını –bazan
dosyalar da hazırlayarak- devrimci
harekette düşünülebilecek herkese ilettiler. İyilik yaptılar diyorum çünkü
benden çok iletilen insanlar rahatsız oldular.
Hazır zemin üzerinde Acilciler’in örgütsel geçmişini
araştırmaya ve bu geçmişte karanlıkta kalmış önemli olayları aydınlatmaya
yöneldik. İşlenen örgüt içi ve örgütler arasındaki cinayetleri inceledik.
Hepsinin arkasından aynı isim çıktı: Mihrac Ural.
Mihrac Ural devrimcilerin katilidir. Mihrac Ural
Muhabarattır. Mihrac Ural polistir. Ve bu iş bitti! O kadar çok insanın şahitliği ve ortaya çıkarılan o kadar
çok olay vardı ki, daha aydınlatılmamış olanlar da bulunmasına karşın, bu iş
bitti.
Aklı sıra bana bir şey yapacaktı, olanlar kendisine oldu.
Bu vesileyle devrimci harekette örgütsel tarihini herkese
açık olarak değerlendiren ilk örgüt de olduk. Tarihimizde sadece büyük
özveriler ve kahramanlıklar yoktu; pislikler, ajanlar ve ortakları da vardı.
Bunları şahitlikleri ve belgeleriyle açığa çıkardık.
Mihrac Ural’ın Abdullah Öcalan’a yönelik başarısız
suikast teşebbüsüne katıldığının ortaya çıkarılması her şeyin tuzu biberi oldu
denilebilir.
Mehmet Yavuz’un üzerinde durmaya gerek yok. Kendisi
avukatıyla birlikte bulunduğu polis sorgusunda da itiraf ettiği gibi DYP
üyesidir. Bu partinin bir dönem Mersin İl Başkan Yardımcılığını yapmıştır ve genel
seçimde aday adayı olmuştur. Ek olarak, yine kendi ifadesiyle, Mehmet Ağar ile
yakın ilişkisi vardır. Mehmet Yavuz, Mehmet Ağar’ın itimadına mazhar olmuş
kişilerden birisidir.
Devrimci bir insan, sosyalist bir insan böyle bir kişiyi
muhatap almaz. Ne söylediğiyle de ilgilenmez. İlgisi olursa bu da ancak
örgütümüz tarihindeki karanlık bazı olayların açığa çıkarılması temelinde olur.
DYP’li bir kişinin, bir Mehmet Ağar muhibinin benim için ne söylediği beni
neden ilgilendirsin?
Bunları neden yazdım?
İrfan arkadaşımız, Mihrac Ural - Mehmet Yavuz ikilisinin
benimle ilgili olarak getirdikleri iddialara karşı çıkılmasını istiyor. Ben ise
böyle yapılmasını istemiyorum.
Sosyalist hareketin 1975 sonrası tarihinde polis
işbirlikçiliğinin, gizli servisler hesabına çalışmanın, devrimci katilliğinin
ve karanlık işlerin sembol ismi Mihrac Ural’dır.
Biz bunu zamanında göremedik, işin bu tarafı bizim
yetersizliğimiz ve hatta aptallığımızdır. 30 yıl önceki ihanetleri bile
şahitlikleri ve belgeleriyle ortaya koyabildik; bu da bizim becerimizdir.
Bu tipin benim için ne söylediği artık beni
ilgilendirmiyor. Yapabileceği bir şey olsaydı beş yıldan beri yapabilmesi
gerekirdi. “Hesap sorarım, öldürürüm!..” diye tehdit etti ve ardından şimdi
Suriye’de kuyruğu kurtarmanın derdine düştü.
Mehmet Yavuz derseniz, bu tipten bana ne! Dedim ya, bir
DYP üyesini, bir Mehmet Ağar muhibini muhatap almam. Örgüt tarihindeki karanlık
noktaların aydınlatılması bağlamında söz konusu olabilirdi ve nitekim de böyle
oldu.
Ötekileri ise hepten boş ver. Gördük kimin ne olduğunu...
Beş yıl kadar önce bir belirleme yapmıştım:
Şu veya bu şekilde Acilciler örgütünde yer almış kişilere
karşı sorumluluğum vardır. Acilciler dediğimde HDÖ ve Devrimci Savaş’ı da dahil
ediyorum. Kimse zorla devrimci olmadı ve bu örgüte de kendi isteği dışında
girmedi. Ben bu örgütü tek başıma kurmadım, ama benim ısrarım olmasaydı bu
örgüt kurulmazdı.
İnsanlar yine devrimci olurdu ama başka yerlerde ve başka
şekillerde... Daha mı iyi olurdu, daha mı kötü olurdu, bunu bilmek mümkün
değildir.
İçinde ve çevresinde olan insanların hayatını derinden
etkilemiş bir örgütün belirleyici rol oynamış kişisi olarak benim, bu insanlara
karşı sorumluluğum vardı. Bu sorumluluğu, ne olursa olsun onların yanında
durarak yerine getirmek gibi bir anlayışım yoktu. Herkes gibi benim de kendi
yoluna gitmek hakkım vardır. Sorumluluk bu hakkı ortadan kaldırmaz. Artık bu
konudaki sorumluluğumun sonuna yaklaştığımı düşünüyorum.
Muhabarat örgütü olarak bilinen Acilciler’e devrimci hareket
tarihindeki önemsiz sayılamayacak yerini yeniden kazandırdık. Bugün çok sayıda
kişi eski Acilciliğini hatırlıyorsa, bunda bu sitenin ve örgüt tarihini açık
olarak incelemek çabasının önemli yeri vardır.
Bu süre içinde örgütü daha iyi tanıdım. 12 Eylül’den
sonra geçen 32 yılda insanlarda oluşan büyük tahribatı da daha iyi görebildim.
Eski Acilcilerin önemli bölümü, tıpkı devrimci hareketin
önemli bölümü gibi, işe yaramaz insanlar durumundalar. Bir bölümü tümüyle
köşesine çekilmiş ve bunlarla hiç ilgilenmemek gerekir. Bir bölümü ise lafta
devrimci geçiniyor ama hepsi o kadar...
Çok kişinin tahliye olduğu 1992 yılından bu yana 20
yıldır ne yaptığını soracak olursanız, orada burada görünmekten ve bol miktarda
konuşmaktan başka iş yapmadığı açığa çıkmıştır.
Acilciler’in geçmişteki belirleyici özelliklerinden bir
tanesi, yapabilmekti. Biz sadece konuşmayız, yaparız da. Hatamız olur, eksiğimiz
olur, ama yaparız.
Örgüt tarihini anlatan yazıları inceleyenler, bu örgütün
yaylım ateş altında nasıl kurulduğunu, teoride ve pratikte kendini nasıl kabul
ettirdiğini görebilirler.
Önceden de belirttiğim gibi, 1976 yılı, bu örgütün en zor
yılıydı. Beylerderesi’nin ardından azgın polis saldırısı ve Devrimci Gençlik’in
yoğun deşifrasyon kampanyası altında yapılacak en küçük bir hata örgütü
bitirirdi. Bitmedik ve geliştik!..
Sık sık kendi kafama göre hareket ettiğim ve başka
insanların görüşlerini yeterince dikkate almadığım söylenir. Örgüt tarihinde bu
eleştiriyle sık sık karşılaştım diyebilirim. Bazen ipin ucunu kaçırmış olduğum
doğrudur. Genel ortalama olarak bakılırsa, aradan 35-40 yıl geçtikten sonra
bile yaptıklarımı doğru buluyorum.
Zamanında insiyatif kullanmam olmasaydı en başta bu örgüt
olmazdı. Bu arada hatalar da oldu, hiç itirazım yok. Ama tarih, yapılanlara
göre değerlendirir, bu yapılanların içindeki eksiği yanlışı hatayı belirleyici
görmez.
Son örnek bu sitedir. Bu site kurulurken ve örgüt
tarihimizin açık değerlendirilmesine başlarken eski Acilciler’in fikirlerini
sorsaydım, bu konudaki tartışma halen bitmemiş olurdu. Beş yıldır hâlâ
tartışıyorduk ve bugüne kadar yapabildiklerimizi de yapamamış olacaktık.
Geçmişte de bu durumla kaç kere karşılaştım.
Karar verirsin ve harekete geçersin. Tek başına da
olabilirsin, az sayıda insanın desteğine de sahip olabilirsin. Harekete geç,
küçük de olsa birkaç başarılı adım at ve eğer kararın doğruysa bunun ardından
baraj patlaması gibi bir durum ortaya çıkacak, senin tahminini aşan bir gelişme
ivmesine ulaşılacaktır.
Aynı durumu TKEP’te de yaşadım. Yıl 1986 ve Almanya
örgütü olarak TKP’ye götürülen İsviçre örgütüne müdahale etmeye karar verdik.
Karar veren üç kişiyiz ve yaptığımız da parti tüzüğü açısından tartışmalı bir
durum.
İsviçre parti örgütü halen resmi olarak var, ama bu
varlık kâğıt üzerindeki bir varlık, sistematik çabayla TKP’ye götürülmeye
çalışılıyor. Müdahale edelim, meseleyi ortaya çıkaralım, bu açıklıkta isteyen
istediği tarafı seçsin...
Şikâyet üzerine büyük bir vaveyla koptu ve Genel Sekreter
bile bize karşı çıktı. “Bu bizim işimiz, siz karışmayın yoldaş!..” dedim. Ve
tahminimizi oldukça aşan öyle bir başarı kazandık ki, ne eleştiri kaldı, ne de
bir şey...
Başaramasaydık durumumuz kötüydü, burası da açık. Böyle
durumlarda tehlike göze alınmadan başarı kazanılmaz...
Yazının başına dönecek olursam. Mihrac Ural, Mehmet Yavuz
gibi tiplere karşı kimse beni savunmasın. Hiç gerek yok. Devrimci harekette
herkes her şeyi biliyor. Hâlâ öğrenmek istemeyen var ise, onun da canı
cehenneme. Başka bir şey söylenmez...
13 Ocak 2013
*